Ders çıkarmazsan olacağı budur

Tarihten kimse ders almıyor. Gene aynı tekrarları sürdürmekte ısrarlıyız. Halbuki, iç siyasi çatışmalar yüzünde Balkan harbinde müthiş bir yenilgiye uğramıştır..

O günlerde İttihatçılar- Hürriyet ve İtilafçılar olarak bölünen siyaset, birbirini adeta düşman görüyordu.

Edirne'yi teslim ettin etmedin tartışmaları Bab-ı Ali (başbakanlık) baskını ile sona erdi ve nazır (bakan) öldürüldü..

İşte bakın.

Türkiye, milli çıkarlarını tehlikede görüyor ve Afrin'e operasyon yapıyor..

Elbette konun bir ucu işbaşındaki hükümeti ilgilendiriyor ve yine elbette işbaşındaki hükümet karar almak zorunda. Çünkü yürütme organı. İdarenin dümeni kendisinde. Buraya kadar sorun yok. Sorun bundan sonra başlıyor.

Milli bir mesele hepimizin ortak heyecanı olması gerekirken bir bakıyorsunuz, siyasetin malzemesi haline gelmiş..

Afrin'e operasyon yapılacağını iktidar partisinin il kongresinde öğreniyoruz.

Niye?

 Niye parti kongresinde öğreniyoruz da devletin makamında öğrenmiyoruz?

Çünkü, canlı yayın üzerinden kamuoyuna "Bakın bize.. Neler yapıyoruz.." mesajı verilecek Ve elbette bunun sonucu olarak da "Bölünmüş yol yaptık. İstanbul'a köprü yaptık" gibi bir hizmete dönüşecek de ondan.

Değilse bile yöntemi, içeriği, duyuruluş biçimi bunu çağrıştırıyor.

Kısacası işbaşındaki hükümet, durumu lehine çevirmek istiyor. "Acaba ne yapıp etsem de bunu oya tahvil etsem" diye elinden geleni yapıyor.

Sadece bununla da kalınmıyor. Yapılan her şey, çoğu kere Cumhuriyetin kuruluşu veya Kurtuluş Savaşı'nın değerleriyle kıyaslanıyor ki bu çok daha vahim bir hata. Hatanın da ötesinde bir ideolojik öfkenin dışa vurumu gibi.

Sanki ordu kendilerinin özel koruma birliği de hükümet adına savaşıyor..

Sanki sırf partililerden kurulu silahlı birlik. Kaldı ki salt partililerden kurulu olsa bile, bir ülke adına savaşıyorsa, yine herkesin ordusu haline gelmiş demektir. Çünkü ülkenin bayrağını, ülkenin imkânlarını, ülkenin maliyesini, silahını kullanıyor.

Geçmişi beğenmiyorlar.

Lozan'a laf çakıyorlar.

Ne tuhaf..

Düşünsenize..

Türk Tabipler Birliği'ne olumsuz kamuoyu oluşturmak ve milli birlik direncini kırmak adına operasyon yaptılar.

Yanlış mı?

Benim felsefeme göre değil.

Kim neyi nerede ne zaman, hangi ortam ve sosyal psikolojiye göre yapacağını bilmeli. Madem doktorsun, siyasal psikolojiyi de, sosyal psikolojiyi de bileceksin..

Toplumsal psikolojiyi, ordunun arkasından çekersen,  düşmana hizmet edersin.. Buna iletişim biliminde "kamuoyu oluşturma" denir. Kamuoyunu kimin arkasında tuttuğun ya da tutmadığın mücadelenin kendisi kadar önemlidir.

Bu sebeple mesele salt fikir özgürlüğü değildir.

Fikir özgürlüğü kamusal alanda tahribat yaptığı anda, kamunun menfaatini bozmuş demektir. Kamunun menfaati, herkesin menfaatidir. Aksini iddia eden şu soruya anlamlı bir cevap vermelidir: Bireysel veya gurupların özgürlükleri, toplumsal özgürlüklerin üstünde midir? Yoksa onlarla eşdeğer midir?

Gelelim bunların yaptığı tutuklamalar/kısıtlamalar ve itirazlarla kıyasladıkları tarih ilişkisine.

Bugün küçük itirazlara dayanamayanların bir de Kurtuluş Savaşı'nı düşünmeleri gerekmez mi?..

O günlerde Kuvayı Milliyecileri hain ilan eden iş başındaki İstanbul Hükümeti'ne bakın. Hatırlayın: İşgalci İngilizlerle birlikte, altında Diyanetin (Şeyhülislamlığın) imzası bulunan bildiri dağıtıyorlardı. Vatanı kurtaranları hain ve düşman ilan ediyor, "Görüldükleri yerde tutuklanıp öldürülmeleri gereken kimseler" diye anlatıyorlardı.

Tarihten ders almazsan gerçekler sizi çarpar.

Yazarın Diğer Yazıları