Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

Devletimizin değerini bilelim

Rejimin adı ne olursa olsun, ekonomik kaynakların tek adamın gözetiminde olduğu ülkelerde; iktisadi refah şartlarına kavuşmak isteyenler ona yanaşır, onun emirleri altına girer. Maddeye olan esaretleri ölçüsünde kölemen olurlar. Günümüz Türkiye’sinde bunun düşündürücü örneklerini görüyoruz. Bazı kalem sahipleri, söz üstatları öylesine bir değişim geçiriyor ki hayrette kalmamak mümkün değil.. Ümit vaat eden birtakım genç adamlardaki bu çözülmenin, şahsiyet değişikliğinin ifadesi olan satırlarının karşısında hayret duyuyorum. Bahsettiğim değişiklik gösteren insanların karaktersiz olduğunu ifade etmiyorum ancak yazımı bütünüyle okuduğunuz zaman bunu takdirinize bırakıyorum. 

Güney Amerika altınının Kuzey Amerika gümüşünün Avrupa’da meydana getirdiği gelişmeyi anlamadan Osmanlı ekonomisini sağlıklı muhakeme etmek eksiktir, yanlıştır. Ünlü Fransız iktisat profesörü F. Braudel (1) 25 yıl süren çalışmaları sonunda; Amerika’nın keşfinden sonraki 50 yılda, Avrupa’ya 200 bin ton gümüş ve 50 bin ton altın geldiğini “Doğu Akdeniz’in Ekonomik Tarihi” adlı eserinde ispat etmiştir. Bizim aydın zaafımız sebebiyle tarih kültürümüz ve ona bağlı olarak tarih şuurumuz gelişmemiştir. F.Braudel’i okumadan Osmanlılar  “Avrupa hayranlığı”  tuzağı ile Batılılaşma tuzağına düştüler demek eksiktir ve yanlıştır. Avrupa’nın emperyalist devletleri Osmanlı’yı borçlandırmak için çok uğraşmışlar, Osmanlı oyuna gelmemiştir, ta ki Kırım Savaşı’na kadar.. Kırım Savaşı bu direnci yıkmış Batı, Osmanlı Devleti’ni borçlandırmıştır. Buna karşılık bir  “Türk-Rus”  iş birliği modelini savunmak boşunadır. Çünkü Rusların amacı İstanbul’a inmek, Boğazları ele geçirmek ve Akdeniz’e açılmaktır. Rusya’da rejimler değişmiş; çarlık komünizm olmuş, demokrasiye geçilmiş ama bir tek şey hiç değişmemiştir: Leningrad’daki Deli Petro’nun at üzerindeki heykeli. Bu heykelde Deli Petro kolunu havaya kaldırmış ve işaret parmağıyla İstanbul’u göstermiştir. Çünkü pansilavist ideolojinin emri budur. Moskova Kinezliği’nin Rus İmparatorluğuna dönüşmesinin sırrı pansilavist ideolojidedir. Panislavizm bilinmeden Rusların dış politikasını anlamak mümkün değildir.(2) 
“400 atlı” safsatası
Osmanlı’nın tarih tezi Anadolu’ya 400 atlıyla geldikleri şeklindeydi. Ne yazık ki bu beyan uzun yıllar devletin ve aydın zihniyetinin hâkimi olan bir telakki şeklinde yaşadı. Devletimizi 93 Harbine akıl almaz bir şuursuzlukla sokmak için çırpınan Sadrazam Mithat Paşa’ya, Sultan Abdülhamid hazırlığınız nedir diye sorduğu zaman, Mithat Paşa; “Anadolu’ya 400 atlıyla geldik, gerekirse savaşarak 400 atlı ile gideriz”  gibi akıl almaz bir cevap veriyordu. İngiltere, Hindistan sömürgesini güven altında tutmak için ısrarla bu savaşa karşı çıkıyor ve Osmanlı Devlet ricalini harpten uzak tutmak için ikaz ediyordu. Mithat Paşa’nın basiretsizliği yüzünden askerini terhis etmiş Osmanlı, savaş için tam hazırlıklı Rusya ile çatışmaya girdi. Doğuda ve batıda çok büyük toprak kaybettik. Osmanlı tarih tezi, ne yazık ki kendisiyle sınırlıdır. Büyük şairimiz Namık Kemal’de bile bu 400 atlı söylemini buluruz. Osmanlı için bütünüyle bir Türk tarihi bahse konu değildir. Selçuklu’dan geriye bakan bir tarih ufku yoktur. Atatürk, Türk tarihini bir bütün olarak ele almıştır. Tarih kongreleriyle, uluslararası ilmi araştırmaların ve tarihimizin ortaya konduğu bir bilgi forumu tesis etmiştir. Dil anlayışıyla da Türkçeyi kurtarmıştır. Osmanlı için din, siyasi iktidarını güçlendiren en önemli destekti. Cumhuriyet laikliği kabul ederek dinin öncelikle devlet tarafından sömürülmesi yolunu kapadı. Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde kökünden koparılıp saksıya konulduğunu iddia etmek, bugünkü siyasi iktidara hoş görünme ve dalkavukluktan ibarettir. Cumhuriyet eğitim reformlarıyla, ülkenin bütün evlatlarına dünya üniversitelerinin kapılarını açmış ve ilim alanında saygıya layık şahsiyetler yetiştirmiştir. Bu iktidar döneminde eğitim sistemi altüst edilmiş, bütün reformların amacı eğitim alanını başörtüsünün altında toplamak olmuştur. Bu iktidar döneminde; yapılanlarla cihan devleti olmaya ilerliyoruz gibi sözler, aydın bir insan tarafından nasıl söylenebiliyor bunu anlamakta çok zorlanıyorum? Siz dünya çapında teknoloji mi ürettiniz? İlmi araştırma fonlarıyla dünyanın önde gelen devletleriyle yarışır hale mi geldiniz? Sanayi yatırımlarına çöp eklememişken, abuk sabuk inşaat politikasıyla gökdelenler yapmayı cihan devleti olmak mı sanıyorsunuz? Aydın olmak, gerçeği kabul edip, satmayan ve satılmayan bir karaktere sahip olmakla mümkündür. Türkiye dünya üzerinde kişi başına düşen milli gelirde 66'ıncı, insani gelişmişlik endeksinde 90’ıncı, özgürlük ve demokrasi  standartlarında 120’nci sıradadır. Gelir dağılımındaki eşitsizlikte de Avrupa 1’incisidir. Nüfusunun % 15’i açlık sınırının altında yaşayan bu ülkede yoksulluğun, cehaletin, sefaletin taht kurmasını sağladığınız doğrudur. Bir diğer acı doğru da dürüstlük iddialarınızın üstüne yığılan kara bulutlardan kurtulmak için yargıdan kaçmanızdır. “İlim ve iman, ahlak ve fazilet” düsturunu kendi dünyanıza hâkim kılmadan büyük iddialarda bulunmak öncelikle kendinize ihanettir. Biz Türk tarihini bütünüyle kucaklayan bir zihniyetin mensubuyuz. Cumhuriyetin temellerini törpülemeye çalışanlar, önce kendi cehaletlerini törpülemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları