Devrimin adı: Kırgızistan
Kırgızistan hakkında temel bilgileri içeren tanıtım kitapçıklarında ortak cümle şudur: “Orta Asya’nın en demokratik ve serbest ülkesi”. Fakat neye göre serbestlik? İşte o yazmaz. Dünyada demokratik olduğunu savunan ülkelerde ortak bir demokrasi anlayışı yoktur. Olması da beklenemez. Çünkü her ülkenin kendine özgü kültürü ve insan kaynağı vardır. Kaldı ki Sovyet bloğundan ayrılarak bağımsızlığını elde etmiş bir ülkede ve birazdan bahsedeceğimiz ekonomik verilere ulaşılmışken en demokratik olmasını beklemek hayli güçtür. Burada kaos, karmaşa ya da iç savaştan söz edilebilir. Ama adına demokrasi demek, sınırsız özgürlük olamayacağını inkar etmektir.
Sokaktaki vatandaş ne diyor?
Ayak sesleri duyulmakta olan devrim, Kırgızistan’da bir kez daha sahne aldı. İşin ilginç yanı ben de devrimin başladığı gece Bişkek’ten dönüyordum. Bu bakımdan sıcak ve taze bilgilerle Kırgızistan’daki olayları değerlendireceğiz. Çeşitli vesilelerle her yıl ziyaret etme imkanı bulduğum Kırgızistan sürekli geriye gidiyordu. Ekonomi, sosyal yaşam ve seçimlerde vaat edilen demokrasi vurgusu geri plana atılmıştı. Belediyecilikten eser yoktu. Başkentin merkezinde bile Akayev döneminde yapılan yollarla idare ediliyordu. Bu süreçte birkaç sağlam firmanın dışında ülkede yatırımcı kalmamıştı. ABD ve Rusya’ya ait olan iki askeri üs’ten elde edilen gelir dışında para girişi neredeyse durma noktasına gelmişti. Ülkedeki tüketimin %90’ının ithal ürünlere dayalı olması ve bunun % 40’ının da lüks tüketim mallarını kapsaması dışa bağımlılığın en açık ifadesiydi. Oysa geçtiğimiz yılın Ekim ayında yapılan zamdan sonra asgari ücret 7,5 dolar olmuştu. Ortalama maaşlar 50-100 dolar arasında seyrederken, bunu alabilenlerin ülkedeki entelektüel sayılabilecek kesimlerden oluştuğunu vurgulamak gerekir. Maliye Bakanlığının önünden geçerken bir Kırgız dostumun “Burası Maliye Bakanlığı ama ne kadar maliye bildiği şüpheli” şeklindeki sözleri aklıma geliverdi. Hemen devlet başkanı dahil üst yönetim kademesindekilerin maaşlarına ulaşmaya çalıştım. Bu konuda ortak bir görüş yok. Daha doğrusu net bir bilgiye ulaşılamıyor. Sokaktaki vatandaş “yolsuzlukları önleyeceğim” diyerek devrim yapan iktidarın bu konuda eskilerini arattığından şikayet ediyordu. Bişkek’te master eğitimi yapan ve sokakta bir Kırgız’dan ayrılması imkansız olan Serdar Dağıstan; Ocak ayında su, elektrik ve doğalgaza % 100 zam yapıldığını söylüyordu. Meğer Kırgızların maaşları bu zammı ancak karşılayabiliyormuş.
Artık herşey daha zor...
Böyle bir sosyo-ekonomik yapıdan sağlıklı sonuçların çıkması beklenemezdi. Üstelik devrim yapmanın tadını almış bir topluluğun ilk fırsatta benzer yollara başvurma girişimi karşısında şu kışkırtma, bu kışkırtma tartışmalarına girmek “bu nasıl bir halk” sorusunu gündeme getirir. Çünkü bu kez yaşanan süreç, toplumsal damarlardan akarak gelen bir patlamayı andırıyor. Bu devrimden en kazançlı çıkan ülkenin Rusya olacağını ileri sürmek hiç de zor değil. Geçici hükümetin başkanı Roza Otunbayeva, Akayev döneminde ABD büyükelçisiydi. Sonra da İngiltere büyükelçisi oldu. Bakiyev’i devrimle işbaşına getiren ekibin lideriydi. Şimdi devir döndü, Bakiyev de onun kılıcından nasibini aldı. Zaten devrimin mantığında vefa yoktur. Bunu söylemek çok acı ama eğer uluslararası toplum destek vermezse Kırgızistan’da artık taşların yerine oturması ve ekonomik yaşamın hak ettiği seviyeye ulaşması oldukça zor gözüküyor. Çünkü orada demokratiklik kavramının arkasına gizlenen, iktidar savaşları ile örtünen ve yoksullukla fitili ateşlenen bambaşka bir devrim kültürü meydana gelmiştir.