Divan Şiiri'mizden damıtılmış dizeler

Divan Şiiri'mizden damıtılmış dizeler
Araştırmacı, gazeteci-yazar Rıza Zelyut 7 asrı aşan Divan Şiiri geleneğimizin birikimlerinden damıtılmış usta işi dizeleri, "Seçkinler Kitabı / Kitab-ı Ekâbir" adıyla kitaplaştırdı.

İBB Yayınları tarafından okurla buluşturulan kitabı Başkan Ekrem İmamoğlu şu önsözle şiir severlere sunuyor:

"Elinizdeki kitap Türk kültürüne rengini veren, yüzyıllardan süzülüp gelmiş beyitlere, mısralara can katan büyük şiir geleneğimizden yapılmış özenli bir derleme. İBB Yayınları''nın ortaya koyduğu değerli eserlerden biri de Rıza Zelyut''un uzun yılların emeği olan Seçkinler Kitabı. Selçuklu''dan Osmanlı''ya kadarki derin divan şiiri geleneğimizin küçük bir özeti. Yazarın da dediği gibi, o güzelim beyitlerin neyi ifade ettiğini çok iyi anlatıyor. Aynı zamanda bu büyük şiir geleneğinden yapılmış en seçme dizeler de bu kitapta yer alıyor. Bu kitaptaki şiirler okundukça ne kadar köklü bir geleneğin temsilcisi olduğumuzun bir kez daha hatırlanmasını arzu ederim."

Rıza Zelyut ise Türk kültür tarihinin özgün metinlerinden birisi olan, dîvan şiiri alanından özenle seçilmiş dizeleri sabırla toplamak için uzun yıllarını alan çalışmaları hakkında şu bilgiyi veriyor:

"Bu amaçla, Selçuklular dönemini de kapsayacak biçimde; dîvan edebiyatından binlerce şiir okuduk. Şiirlerin tümünü bu çalışmaya sığdırmak mümkün değildi. O gazellerden, kasidelerden, rubailerden en güzel söylenmiş mısraları, beytleri, kıtaları bulduk, 700 yıllık bir süreçten damıtılarak elde edilmiş bu seçkin parçaları, Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine aktardık.

Ayrıca seçkin okurlarımızın bu çeviriyi kendi başlarına yapabilmesi için açıklamalar yaptık.

Erkek merkezli eğlencelerin anlatıldığı gazellerde sadece "gül, bülbül, şarab" temalarını değil zamanın rindane veya eleştirel biçimde söylenmiş mısralarını, beytlerini de buluruz. Bu yüzden dîvan edebiyatını tamamen hayattan kopuk görmek, gerçekçi sayılamaz.

Bu çalışmamıza titizlikle seçerek aldığımız bu şiir parçaları ile eskinin ekâbiri; konuşmalarına, yazılarına can katarlardı.

Cumhuriyet döneminde yazarlar, siyasetçiler, kibarlar bu seçkin şiirleri çok kullandılar. İşte bu eserle Hoca Dehhanî''den Yahya Kemal''e kadar uzanan 700 yıllık bir süreci yeniden kültür âlemimize sunuyoruz. Gelin size ilk bakışta ne dediğini anlamadığınız o güzelim beytleri açalım. Biraz gayret ederseniz, onları siz de çözeceksiniz. Ve bir şiir cennetine daldığınızı anlayacak, çok mutlu olacaksınız. Şah beytler; mısra-ı bercesteler, mısra-ı azadeler... Ben de bunları bin bir emekle sizlere sunduğum için mutluluklarınıza teker teker ortak olacağım. Meşaleyi geçmişten aldım, bu eserde size veriyorum..."

İBB Yayınları Tel:(0212) 467 07 00

***

Rekorlara kürek çeken bir deniz adamı

Deniz tutkusunu rekorlarla süsleyen Erden Eruç''un olağanüstü hikayesi, Çağrı Özpideciler''le yaptığı söyleşi sonunda "Dalgalar Beni Çağırır" adıyla elden bırakılamayacak bir kitaba dönüştü. Erden Eruç''un inanılmaz mücadelesini, devriâlem boyunca yaşadıklarını Çağrı Özpideciler''in yönlendirdiği sorulardan ve Erden Eruç''un anlattıklarından öğreniyoruz. Erden Eruç, yalnızca kas gücünü kullanarak, 5 yıl 11 gün sonra tek başına devriâlemi başarmıştır. Tarihte kendi gücüyle bunu başarmış ilk ve tek kişidir. En hızlı "kas gücüyle devriâlem rekoru"nun sahibidir ve üç ayrı okyanusu küreklemiş ilk kişidir. Büyük Okyanus''ta teknesinde geçirdiği 312 gün ile denizde en uzun süre kalan yalnız kürekçiye dair Guinness Dünya Rekoru''nu kırmıştır. Atlas Okyanusu üzerinde kas gücüyle durmadan katedilen en uzun mesafe Eruç''a aittir. 2016 yılı sonu itibarıyla hayatının 934 gününü okyanuslarda kayığında geçirmiş, hayatta olan en tecrübeli okyanus kürekçisidir. Erden Eruç''un, benzeri olmayan, dünyayı kendi kas gücüyle dolanma seferine eşlik eden bir başka özelliği daha vardır. Dünyanın bütün kıtalarındaki en yüksek doruğa çıkmıştır. Hem diklemesine hem de enlemesine erişilmesi çok güç yolların yalnız yolcusudur.

Kitabın Çağrı Özpideciler''in ısrarlı çabalarıyla derlendiğini belirten Erden Eruç şunları ekliyor:

Umarım, bu söyleşileri bilhassa çocuklarımız ve gençlerimiz okur ve kendilerine dersler çıkarır. Unutmasınlar ki Ay''a giden astronotlar, Nobel Ödülü kazananlar, olimpiyatlardaki şampiyonlar ve hatta kas gücüyle devriâlemi başaranlar bile geçmişte çocuktu. Eğer ben onların kendi hayallerine sahip çıkmalarına, "Yaparım" demeye cüret etmelerine, ilk adımı atacak cesareti göstermelerine ve zorlandıklarında sebatla mücadeleye devam etmelerine katkıda bulunabilirsem bu kitap amacına ulaşır.

Elma Yayınevi Tel:(0312) 417 72 73

***

HAFTANIN KİTABI

Millete dayanan milliyetçilik

Prof. Dr. Nadim Macit, "Türk Milliyetçiliği-Kültürel Akıl, Siyaset ve İçtihat" adlı kitabında Türk milliyetçiliğinin nasıl doğup geliştiğini dil, kültür ve siyaset unsurlarıyla münasebeti temelinde izah ediyor. Bunu yaparken de, bu fikrin alt yapısı ve belli başlı öncüleri ve çeşitli yorumları hakkında fikir veriyor. Türk milliyetçiliği denildiğinde; Türk aklının ve zihniyetinin hâsılası olan fikirler yumağının belli bir sisteme aktarılması, Türk tarihinin teferruatlı dökümü ve geleceğe dönük planı anlaşılır. Bu bir yönüyle Türk tarihinin felsefesini yapmak, bir yönüyle de bu felsefeyi sistemli hale getirerek bunun ışığında geleceği planlamaktır. Yazarın ifadesiyle; "Türk milliyetçiliği, kültürel akıldır. Tecdit hareketidir. Millete dayandığı için her türlü otoriter düşünceyi ve sistemi reddeder. Geçmişin tasavvuru ve geleceğin dilidir. Batı tarzı ve din aleyhtarı "ulusalcı" söylemlerden ayrılır. Her türlü ırkçı ifadeyi reddeder. Temel mefkûresi; tarihî ve kültürel imanın ve vecdin hamurunda mayalanmış yüksek bir medeniyet inşa etmektir"

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

Tecrübelerle dolu bir ömür

Prof. Dr. Atıf Ural, son yıllarda yazılı basında çıkan makalelerini, görsel medyada yaptığı TV konuşmalarını ve verdiği konferansların içeriklerini, "Akıl ve Gönül Pınarlarından Akıp Gidenler" adıyla kitaplaştırdı. Çok çeşitli konularda yazılmış olan makalelerin içeriği, genelde ülkesini çok seven bir fikir adamının fikir ve gönül bahçesinde yetişen düşünce, öneri çiçeklerinden oluşmakta. Hayatı boyunca "dürüstlük, doğruluk, ve insan sevgisi ilkeleriyle" yaşamış bir bilim adamı olan Prof. Ural bu kitabı "genç beyinlere, ülkesini seven, değer yargıları için yaşayan insanlara" adıyor.

Cinius Yayınları Tel:(0532) 667 38 11

***

KÜTÜPHANEMDEN

Acıların Sultanı Mediha Sultan

Hıfzı Topuz; "Meyyale" ve "Taif''te Ölüm"den sonra yazdığı üçlemenin son kitabı "Paris''te Son Osmanlılar" romanında da yakın Türk tarihinin önemli simalarına ve olaylarına ışık tutuyor. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından başlayarak yirminci yüzyılın başına kadar gelen bir dönemde padişahlık rejimine karşı Türk aydınlarının verdiği mücadelelerin ve Batılılaşma çabalarının anlatıldığı Paris te Son Osmanlılar da, Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai, Ali Suavi gibi ünlü yazar ve gazetecilerin hayatlarından, politik mücadelelerinden kesitler verilirken, Abdülmecit''in kızlarından Mediha Sultan''ın aşkları, evlilikleri ve çileli hayatı gözler önüne seriliyor. Topuz''un romanı Mediha Sultan''ın kim olduğunun anlatımıyla başlıyor:

"Mediha Sultan Abdülmecit''in yirminci kızıydı. Annesi Gülustu adında Çerkez''di. Mediha Sultan babasının en sevdiği kızı idi. Mediha Sultan''ın doğduğu yıl yani 1856''da Islahat Fermanı yayınlanmıştı. Onun ardından da Avrupa''ya yeni bir düzen getiren Paris Antlaşması imzalandı. Bunlar Osmanlı İmparatorluğu için önemli işlerdi; ama yine de Padişah, kızıyla bol bol vakit geçirmeye çalışıyordu. Onu mutlu etmek için çeşit çeşit hediyeler alıyordu. Üç yıl kadar sonra Mediha Sultan''ın bir erkek kardeşi oldu, adını Mehmet Vahdettin koydular. Çocukları mutlu bir hayat sürerken Padişah''ı mutsuz eden bir şey vardı. O da sağlığı. Padişah doktor kontrolünden geçmişti. Zatürree teşhisi konuldu; ama asıl hastalığı veremdi. Doktor bunu Padişah''a söylemeye çekindi. Doktor kontrolünden sonra Padişah kısa bir süre içinde öldü. Herkes üzüntü içindeydi. Şimdi ne olacak diye düşünülmeye başlandı. Fazla zaman geçmeden tahta Abdülaziz geçti. Geleneklere göre bütün kadınların, sultanların Saray''dan ayrılmaları gerekiyordu. Bu yüzden Gülustu ve çocukları Eyüp''te bir sahil saraya taşındılar. Dolmabahçe Sarayı''ndaki yaşamdan sonra Eyüp''teki yaşama alışmak hepsine çok zor geliyordu. Zaten Abdülmecit''in ölümü onları çok fazla sarsmıştı..."

(Paris''te Son Osmanlılar / Hıfzı Topuz / Remzi Kitabevi - 1999)

                                                                                                                                   Ahmet Yabuloğlu