Diyarbakır, Amasya, Rize, Artvin cephesi

İstiklal Savaşı’ndaki gibi kadınlarımız cesaretleriyle öne çıkmaya başladılar. Kazdağları’nda maden kazıları için oturma eylemi yaptılar. Sonra, Rize’de, Artvin’de, derelerin, meraların, ağaçların kurumaması için yürüdüler. En son zaferleri Amasya’da benzin istasyonu yapılmak istenen parklarındaki ağaçların kesimini durdurmaktı.
Diyarbakır’da da çocuklarının geleceğini korumak için oturdular. Ceza yediler, itilip kakıldılar, sürüklendiler. Yalanlarla etkileri azaltılmak istendi ama sökmedi. 
İstiklal Savaşı’ndaki gibi İstanbul’dan aydınların, Halime Kaptan’ın İnebolu’dan silah kaçırdığı gibi, Karadeniz’den Aydın’dan, İzmir’den, Sultanahmet’ten kadın öncüler ortaya çıktılar. Nene Hatun gibi “destan” yazdılar. 
Kocaeli’de müfreze kurup savaşa bilfiil katıldılar. Erkekler yanlarındaydı. Siirt’te“Mücadele”ci (gazete) gazeteci Cumhur bile yanlarındaydı. 
Güneydoğu’dan şaşırtıcı sesler yükselmeye başladı. Hem de belimizi büken teröristlere karşı. Cesur partililer, milletvekilleri, çevreciler yanlarındaydı.
Bu savaş başka bir savaş. Şerefli bir devletin dağılmış kurumlarını, anayasasını, yargısını, ordusunu, TÜBİTAK’ını toplama savaşıydı. Top tüfek yoktu, bilinç vardı. Bu kalkışı çok hayırlı görüyorum. Türkiye’nin her yanından böyle cesur sesler yükseliyor. Beşir Atalay’ın yaptığı o saçma sapan süreç toplantısına karşı, milli devrimci bir süreç umulmadık yerlerde devam ediyor.

Sel
Hafta ortasında Türkiye’yi altüst eden sel felaketinde kaç kişi öldü saydınız mı? Kaç köyün ürünleri ziyan oldu? Ninelerin, dedelerin mahvolan eşyalarını anlatırken nasıl ağladıklarını, çaresiz çaresiz baktıklarını gördünüz mü?
Ormanları, ağaçları keserseniz işte fıtrat orada kendini gösterir. Sel olarak köylere akar. Sizin villalarınıza bir şey olmaz ama gariban köylünün evleri, hesabı sonra sorulmak üzere çamur yığını haline gelir. Duble yollar yaptığınızı iddia edersiniz. Demirel de ‘Bizim yaptığımız yolların ortasına bir çizgi çekersiniz duble yol olur’ der.
Asıl tahribat köprüler ve hava limanları için yapılır ve gizlenir. Bloklar halinde ormanlar kesilir. Sellerin nereden geldiğini sanıyorsunuz. Denizleri doldurur, eski meydanlarımızı betonlaştırırsanız, dolan denizlerin ve kesilen ormanların altındaki börtü böcek yani bereket yok olur. 
Doğa diye bir şey bilmezsiniz. 
Şimdiye kadar İstanbul’da görülmemiş bir komedi cereyan etti son selde. Denizle kara aynı seviyeye geldi. Çünkü denizin taşabilme ihtimali düşünülmemiş. Akacak suyun önü kesilmiş.
İnsanlar dağa kaçırılıyor, denizler taşıyor, ormanlar yok ediliyor. Soma madeninin yamacındaki dağın üstü nasıl tıraşlanmıştı hatırlıyor musunuz? Ama siz gene de yalılarda oturmak, ormanların içine, ağaçları keserek villa sürüleri yaparak doğanın keyfini sürmek istiyorsunuz. Nasıl olacak bu?

Yazarın Diğer Yazıları