Diyoruz ki

Uluslararası antlaşmalardan, insan hakları beyanname ve sözleşmelerinden doğan  “egemenlikte ve bağımsızlıkta eşit ortak”  hak ve statümüzü elimizden almak için 21 Aralık 1963’de başlatılan saldırılar karşısında, yetkin bir halk olarak, birlik ve bütünlük içinde bugüne kadar direnen; tarihi boyunca hak ve özgürlükleri için savaşmış ve bağımsız yaşamış büyük Türk ulusunun ayrılmaz bir parçası olarak;  toplumsal hak ve özgürlüklere sahip olmadan, bireysel hak ve özgürlüklerin söz konusu olamayacağının bilinci içinde; 1974 Barış Harekatı ile sağlanmış olan huzur, barış, güvenlik ve özgürlük ortamına dört elle sarılarak; halkımızın hür iradesi ile kurulup ilan edilmiş olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni korumak, yaşatıp yüceltmek andımızı, Rumların son bulmayan Kıbrıs’ı kendilerine mal etmek eylemleri karşısında, yineliyor ve diyoruz ki:
Pan-Helenist yayılmacılığa hizmet eden, ırkçı ve ayırımcı düşünce ve eylemlerden vaz geçmeyen, 1960 antlaşmalarından ve anayasa esaslarından 48 yıldır ayrılarak meşruluğunu tamamen yitirmiş bulunan Kıbrıs Cumhuriyetini var saymak ve tanımak ve bu nedenle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yok edilmesini sağlayacak düşünce ve eylemlere katılmak, kurtarıcımız, Anavatanımız Türkiye’ye ve Silahlı Kuvvetlere dil uzatmak, Türkiye’nin adadan çekilmesi ve garanti anlaşmasının sıfırlanması için Rumlarla işbirliği yapmak, Yavru Vatana ihanettir!
Yıllardır, Rum’un peşinde, bu yolda yürümüş olanların son eylemleri karşısında vatana ihanet’ten bahsedildi diye bunlara karşı üzüntü belirtenler, iyi düşünsünler; yetkisiz, sorgusuz, sualsiz “Kıbrıs Türklerini temsil ediyoruz” diyerek Brüksel’de, (Türkiye’nin 1960 antlaşmalarına göre burada kalıcı olarak garantörlüğe devam hakkı yokmuş gibi davranarak) Türk işgalinden bahsedip kalıcılığını gündeme getirmeleri, çözüm konusunda garantilerin çok önemli  olmadığını söyleyerek, Rum’a hizmet etmeleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlığının hangi satırına uyar ki? Kalıcı garantörlük olmasaydı, 1960 uzlaşması olmayacaktı. Türk Alayı burada olmasaydı, Barış Harekatı yapılmamış olsaydı, bugün bu beyler, sülaleleri ile birlikte toplu mezarlarda olacaklardı.
Bu kendini ve Rum’u, Rum’un 100 yıllık siyasetini bilmezlerin, söylediklerine inanan bir AP heyeti, bunların “genel grev”  görüntüsü vererek yapacakları siyasi gösteriyi  7 Nisan’da, izlemek üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne geliyor. Demek ki, “genel grev” çağrısının, çalışanların hakları ile ilgili bir yönü yoktur, siyasi bir gövde gösterisi yapacaklardır.
Bakalım, Rum’la “ateşkes” anlaşması nedeniyle var olan ve Türk askerinin varlığı, Türkiye’nin garantörlüğü nedeniyle devam eden barışı ortadan kaldırmak için bunların başlatmış oldukları bu “siyasi gösteri” dalgasına bu kez kimler kanıp katılacak!
Bağımsızlık bildirisini yaşama geçiren, kendi yurdunda, tam bir güven ve insanca düzen içinde yaşayan, çok partili, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini geliştirmekte olan, Atatürk ilkelerine bağlı halkımız, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak Rum’a yamalanmak peşinde koşanlara “dur” demesini bilecek mi?



Tebrikler

Simerini gazetesi 7 Nisan’da Meclis önünde yapılan mitingi “3-4 bin tam kan Kıbrıslılar” yaptı. İşgal bölgesindeki “tam kan Kıbrıslılar”  ellerinde Kıbrıs bayrakları ve Türkiye aleyhine pankartlarla, birleşme ve sosyal hürriyet ve adalet için toplandılar diye verdi.
Bu 3-4 bin kişiden kaç kişi “ateşkes anlaşması ile devam eden milli bir ölüm-kalım davası devam ederken, biz, Rum tarafına, yaptıklarımızı bu şekilde kullanacağı fırsatı vermemeliydik”, diyecektir? “Göreceğiz” diyemeyeceğim, çünkü Rum ne demiş, ne yapmış, bizim hatalarımızdan ne kadar yararlanmış diye düşünüp üzülenlerin ne kadar az olduğunu biliyorum.
Simerini’ye göre, sosyal adalet ve uzlaşma için, bütünleşme için mücadele eden “tam kan” Kıbrıslıların  “birbirlerini yemekle uğraşan” Kıbrıs Helenlerine örnek olması gerekiyor.
Rum tarafında seçimler yaklaştıkça Hristofyas’a karşı muhalefet kızışmaktadır. Federasyona evet dediği için kilise ve aşırı sağ aleyhinedir. Görüşmelerde yumuşak davrandığı, taviz verdiği için Hristofyas’ın ayağına çelme takmak isteyenler çoğalmaktadır. Ekonomiye bakmadığı için eleştirenler vardır.
Kısacası, “birleşmeyi” , Kıbrıs’ın tam kan Helenlerine (yani Kıbrıs halkına) yamalanmamız olarak gören Rumlara göre, görüşmeler yolu ile dengeli, Garanti Antlaşmasını içeren yeni bir ortaklık gündemde yoktur. Birleşme, bütünleşme vardır. Hem de kurumları da birleştirerek ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin arasındaki bağları kopararak!

Yazarın Diğer Yazıları