Dövizi bozdurduk altını verdik...

"Altınları yastık altından çıkarın" dendi. "Dövizleri bozdurun" talimatı verildi. Bunlara kuzu kuzu uyuldu. Gelinen nokta meydanda; Dolar 4.50, Avro 5.50'ye yürüyor. En korkuncu bir yıllık cari açık 53 milyar doları aştı. Bıraktık genel ekonomik durumu, altın ve döviz emirlerini uygulayanların vaziyetine bakın. Tam bir felaket. Yakın sayılacak zamanda, bir kardeşimin çocuğunun sünneti için çeyrek altın almıştım; 167 lira. Şimdi ise 294 lira! Sıra banka faizlerine geldi. Yakında bu kesimden de "battık" feryatları gelmesi kaçınılmaz. İş burada durur mu sanmıyorum. Gidişat kötü.

Yerel ve genel seçimler yaklaştıkça en kötü mesajları veren yer mutfak. Dar gelirli vatandaşın alış veriş yaptığı şubesi çok, portföyü büyük marketlerden örnek vereceğim. Sıradan kaşar peynirinin kilosu 39.80'e çıktı. Bunu yazdım ya bazı yandaşların tepkisini duyar gibi oluyorum; "Sen de beyaz peynir ye." Beyazın da kaşardan farkı kalmadı ki. Ona da formülleri hazır "çökelek-lor var ya!"

Cephe genişledi

"Kerameti kendinden menkul" anketörlerdeki dönüş, iktidara mesaj olmalı. İhsan Aktaş'ın ağzından ilk kez "mutfaktaki yangın" lafı çıktı. Aynı şekilde Faruk Acar'ın "Ben özelleştirmeden yanayım. Ancak şeker fabrikaları için yapılmasına karşıyım" diyebilmesi bıçağın kemiğe dayandığının itirafıdır. Ikına sıkına bile olsa, bu noktaya gelişler Ak Parti için kırmızı alarmdır.

Diğer taraf

Öte yandan, ardı arkası kesilmeyen göçmen akını bir başka problem. Milyonlarca insanın sadece beslenebilmesinin maliyeti ortada. Sağlık başta diğer devasa harcamaları da görmezden gelemeyiz. "Savaş ekonomisi"ne dökülen paranın büyüklüğünü herkes görüyor.

Başta da dedik ya bir yıllık cari açık 53 milyar doların üstüne çıktı. Ülkeyi yönetenlerin sinirlilik hali bundan dolayı. Karadeniz fıkrasındaki gibiyiz. Gemi karaya oturmuş çarkçıbaşı aşağıdan bağırıyor; "Efendi Kaptan, deniz bitti".

İnsanın sorası geliyor; bu yanlışlar da mı, Kemal Kılıçdaroğlu'na fatura edilecek. Ben yine de şeytanın sözcülüğünü yapmak istiyorum "Cumhur İttifakı sandığı öne çekmek zorunda. Geçen her hafta, her ay onlara oy vereceklerin sayısını azaltıyor". Bunu da görmüyorlarsa, söylenecek laf yok. Ekonomideki kötü gidiş ve tenceredeki delik bağırıp çağırarak düzelmez...

***

Vurdu vuracak

Suriye'deki gelişmeler "bölgesel dünya savaşı"na doğru gitmekte. Bereket, birkaç askeri üsle kifayet edilecek havasına dönüldü. Ne kadar sevmesek de Amerika'nın savaş teknolojisi ortada. Bir tek uçak gemisi, Rusya'nın bölgedeki askeri gücünün tamamına yetecek kapasitede. Hangarlarındaki modernize edilmiş F-15'ler, akıllı füzeler olağanüstü.

Siz bu satırları okurken belki de Pentagon düğmeye basmak üzere olacak. Haydi bir de falcılık yapalım; "Yeni müttefikimiz Putin"in vereceği karşılık çok cılız kalacaktır. Hatta, kuru sıkı bir iki tehditten öteye geçmez.

Bu ortamda Türkiye'nin yapması gereken, gelişmeleri sakin bir şekilde izlemek. Sadece mümkün olduğu kadar uzaktan seyretmeli.

***

Bir kötü adam

Armağan Çağlayan'ın olumsuz tavrını sevmiyorum. "Devamlı açık arayan bir tip". Önüne geleni karalıyor. Tek tırstığı Bülent Ersoy.  Çağlayan, her konuda uzman ya giyim kuşamda da otorite! Kendisinin bu hafta üstüne geçirdiği, büyük boy ana okulu pijamasıydı.

Popstar'ı Bülent Ersoy olmasa izlemem. Arada efelenip, şarkıya yüklenince kaç evde kaç kadeh kırılır, tahmin edebiliyorum. Bülent Hanım yine kuyumcu vitrini gibiydi. Chanel küpeleriyle ışıl ışıldı. Onda tek rahatsız olduğum yan yüzüne kullandığı badana. Kendisine bir zamanlar Japon dedik ya, o da bu ülkenin geleneksel tiyatro oyuncularına dönüştü.

Özel kutlama

Polis teşkilatının 173. yıldönümünü, bu kuruluşun korosuyla kutlamak güzeldi. Rahatsızlık veren, bazı isimlere övgüler yağdırılmasıydı. Buna gerek yoktu. Milletin yarıdan fazlasının nefret ettiği kişilerin bu şekilde parlatılacağını sanmıyorum. Repertuvarda Aşık Veysel ile yakın zamanda kaybettiğimiz Mükerrem Kemertaş'a yer verilmesi yeterliydi. Koro şefi Ümit Yılmaz'ın kılık kıyafeti ise Sarıyer kâhyasını hatırlattı. Onun da hakkından Bülent Ersoy geldi. İyi de yaptı.

Son notum magazincilere. Yarışmacılardan Nihal Kurtuluş'u, Gülse Birsel'le ne zaman bir araya getirecekler? Bu kadar benzerlik olamaz.

***

BİTTİ: Ekranlarımızdan fırtına gibi bir dizi geçti; Börü. İnanılmazı başardılar. Sadece altı bölümle noktayı koydular. Final 15 Temmuz Kalkışması'yla yapıldı. Özel Harekatçılar ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Türklük ve Atatürk sevgisini böylesi değerlendirenleri tebrik ediyorum.

...

TAKLA SENARYOLAR: Güldür Güldür kendini yenilemekte zorlanan yapım. Senaryo ekibi, dekor çalışanları kadar dahi başarılı değil. Rol alanların yeteneği ile olay kurtarılıyor. Senaristlere takviye yapılması şart oldu.

Yazarın Diğer Yazıları