Dünyada dillere destan olmuş aşk hikâyeleri
Aşk, bir kişinin başka bir kişiye karşı duyduğu aşırı sevgi ve bağlılıktır. Aşkın yaşı ve zamanı yoktur. Her insan her yaşta birine karşı büyük bir sevgi ve aşk duygusu hissedebilir. Kalbin heyecanla çarpmasına neden olan, hayata bakışımızı değiştiren bu güzel duygu, genellikle şiirlere öykülere, romanlara ve filmlere konu olacak kadar özel bir histir.
Dünya kültürlerinde; Paris ve Helen, Kleopatra ve Marcus Antonius, Romeo ve Juliet, Şah Cihan ve Mümtaz Mahal gibi efsaneleşmiş halk hikâyelerinin yanında Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Keremile Aslı gibi destanlaşmış aşk hikâyeleri bizim kültürümüzde de geniş yer almıştır.
Aşk sözünü duyunca şöyle bir ahhh çeker çoğu insan, nerelere gider neler anımsar zihninde. Kimi geçmişte yaşadığı acı deneyimleri, kimi yaşadığı ilişki sorunlarını, kimi de hayal edip de bir türlü yaşayamadığı o muhteşem duyguyu düşünür durur.
Aşk insanı değiştiren en büyük duygulardan biridir. Bu duyguların doruk noktaya ulaştığı gerçek aşkta, üçüncü kişilere yer yoktur. Kişinin aklında da kalbinde de hayatında da sadece âşık olduğu kişi vardır. Sadakat ve güven gerçek aşkın meyveleridir. Bunun dışında tutku ve şefkat da gerçek aşk ile birlikte hissettiği duygular arasında yer alır.
Bir yaşayanın bir daha unutmadığından şarkılara, türkülere, hikâyelere konu oluşuyla Tarihte de dillere destan olmuş, edebiyata kazınan bazı aşklar, yüzyıllardır dilden dile dolaşıp bugünün birçok edebi ürüne konu olup kalıcılığı belgelenmiştir. Bunlardan bazıları şöyle anlatılır:
I. Romeo ve Juliet:
William Shakespeare’in 1590’larda yazdığı oyun Romeo ve Juliet, tarihin en ünlü aşk hikâyelerinden biri. Ailelerinin düşmanlığına rağmen birbirlerine aşık olan Romeo ve Juliet, ne aşklarını yaşayabilecek, ne de kavuşacaktır.
Juliet başka biriyle evlendirileceği günün öncesinde kendisini ölmüş gibi gösterecek bir zehir içer. Böylece Romeo’ya kavuşmayı planlamaktadır.
Ancak onun öldüğünü zanneden Romeo, sevgilisinin yanında kendini öldürür. Juliet uyandığında kavuşamadığı sevgilisinin cansız bedenini bulur ve o da kendini öldürür. İki gencin ölümü, ailelerin barışmasına neden olacaktır. Bu imkânsız aşk yüzyıllardır anlatılmaktadır.
II. Şah Cihan ve Mümtaz Mahal:
Şah Cihan, güzeller güzeli Arzuman Banu Begüm’e âşık olur. Görkemli bir düğünle evlenen Arzuman Banu Begüm’ün adı Mümtaz Mahal olur. Babür İmparatoru Şah Cihan ve karısı Mümtaz Mahal, birbirine aşkla bağlı bir çifttir. 19 yıl evli kaldıkları dönemde Babur İmparatorluğu incelikte, estetikte, zarafette zirveye tırmanır, bilim, sanat ve edebiyat gelişir. Ülkenin bir ucundan bir ucuna saraylar, kitaplıklar, kaleler, camiler, medreseler yapılır, tarımın gelişmesi için kanallar açılır. Kızı Gevher Banu’yu doğururken kan kaybından Mümtaz Mahal çok ağırlaşır, Cihan Şah, umut kalmadığını görünce önünde diz çöküp, “Son bir arzun var mı?” der. Mümtaz Mahal de; “Benden sonra başka kadından çocuk yapma ve aşkımızı dünyaya yayacak güzel bir mezar yaptır!” diye vasiyet eder. Şah Cihan çok sevdiği karısının ölümüyle sarsılır.
Bu dönemde hem karısının ölümünden kaynaklanan acısını azaltmak hem de anısını yaşatmak için, döneminin en büyük ve görkemli yapısı olan Tac Mahal’i yaptırır ve karısını buraya defneder. Tac Mahal’in tamamlanmasından kısa bir süre sonra en büyük oğlundan kaptığı bir hastalık nedeniyle Şah Cihan da hayata gözlerini yumar ve çok sevdiği karısı Mümtaz Mahal’in yanına defnedilir. Bu büyük aşktan geriye dünyanın en görkemli tarihi eserlerinden biri olan Tac Mahal kalmıştır.
III. Kleopatra ve Marcus Antonius:
Tarihin en karanlık aşklarından biri. Mısır Kraliçesi Kleopatra ve Marcus Antonius’un öyküsü yüzyıllardır gizemini koruyor. Julius Ceasar’in ölümünden sonra onun katillerine karşı Marcus Antonius, Oktaviyus Caesar ve Aemilius Lepidus üçlüsü değişik bölgelerden Roma’yı idare etmektedir.
Doğu bölgesi idarecisiyken Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya âşık olan Antonius kendisini bu aşkın büyüsüne kaptırır. Oktaviyus Caesar’ın Mısır’a girmesinden ve Kleopatra’ya karşı zafer kazanmasından sonra, başka bir yerde savaşta olan Antonius, Kleopatra’nın öldürüldüğü haberini alır ve kendisini öldürmek ister. Hançerle kendisini öldürmeye çalışırken derin yaralar alır.
Aslında hâlâ hayatta olan Kleopatra sevgilisinin yanına gitse de, Marcus Antonius’un kollarında ölümüne engel olamaz. Buna dayanamayan Kleopatra da kendisini zehirli bir yılana ısırtarak hayatına son verir. Kleopatra ve Antonius’un yan yana gömüldüğü varsayılıyor ancak nerede gömülü oldukları hâlâ bir sır.
IV. Paris ve Helen:
Edebiyat tarihinin en büyük eserlerinden İlyada Destanı’na ilham olan bir aşk. Yunan mitolojisinin de en önemli hikâyelerinden biri. Paris’in Helen’e aşkı Truva’nın düşüşüne neden olur.
Truva prensi Paris’ten 3 tanrıça arasından -Hera, Athena ve Afrodit- en adil olanını seçmesi istenir. Paris Afrodit’i seçer çünkü Afrodit, Paris’e, dünyanın en güzel kadınını sunacağının sözünü vermiştir. Dünyanın en güzel kadını olarak bahsedilen kadın, Kral Menelaus ile evli olan Spartalı Helen’dir. Paris’in Helen’i kaçırması Truva Savaşı’nı başlatır ve bu savaş sonunda Paris hayatını kaybeder, Truva düşer.
V. Leyla ile Mecnun:
Mecnun, bir kabile reisinin Kays adlı oğluymuş. Kays başka bir kabilenin kızı olan
Leyla ile tanışmış ve birbirlerine âşık olmuşlar.
Gençlerin büyük aşkını Leyla’nın annesi öğrenmiş ve kızını eve kapatmış. Kays Leyla hasretinden aklını yitirip kendini çöllere vurmuş. Kays’ı bu hâlinden dolayı herkes Mecnun diye anmaya başlamış. Mecnun’un bu hâline dayanamayan babası Leyla’yı istemeye gitmiş ancak kızın ailesi Kays’ın aklını yitiren bir mecnun olduğundan kızlarını vermemiş.
Babası Mecnun’u şifa bulması için Kâbe’ye götürmüş. Ancak Mecnun burada aşkının artması için dua etmiş. Aşkı daha da artan Mecnun tüm zamanını çölde geçirmeye başlamış. Leyla’yı bir süre sonra başka biriyle evlendirmişler. Bir süre sonra Leyla’nın eşi ölmüş ve Leyla Mecnun’un peşinden çöllere düşmüş.
Sonunda Leyla, Mecnun’u bulmuş ancak Mecnun onu tanımamış. Kendini ilahi aşka veren Mecnun, “Benim Leylam içimde, sen kimsin?” demiş. Bunu duyan Leyla hastalanıp bir süre sonra ölmüş. Mecnun da Leyla’nın kabrini kucaklayarak ölmüş. Bu hikâye tarihte dillere destan olmuş aşk hikâyeleri içinde en efsane olan aşk hikâyesi olarak anılır.
VI. Ferhat ile Şirin:
Padişahın tek kızı Şirin güzelliği ile meşhurdur. Bir gün padişah Şirin’e köşk yaptırmak ister ve yetenekli bir nakkaş olan Ferhat’ı tutar. Ferhat ile Şirin köşkün yapılma sürecinde birbirlerine sevdalanırlar. Aralarındaki sevdayı öğrenen Sultan Mehmene Banu bu ilişkiye kesinlikle karşı çıkar ve Şirin’i Ferhat’a vermemek için uzaklardaki Şahinkaya Dağı’nı aşarak oradan köye suyun akmasını sağlamasını ister. Ferhat buna karşılık eline kazmasını alıp kayaları delmeye başlar ve sonunda kayalar delinir su şehre akmaya başlar. Ancak, Mehmene Banu bunun olacağını hissettiği için Şirin’i Ferhat’a vermesin diye bir cadıyı görevlendirip dağdaki Ferhat’ın yanına yollar ve Şirin’in öldüğünü söylemesini ister.
Cadı Ferhat’a Şirin’in helvasını getirdiğini söyler ve Ferhat oracıkta canına kıyar. Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin de kendini o dağdan atar. Efsaneye göre her yıl ikisinin yan yana olan mezarlarında gül biter.