Dünyanın en kısa mektubu Veni-Vidi-Vici (Geldim-Gördüm-Yendim)
Değerli okurlarım, bu yazımda kentlerin geçmişi, dip kültürü üzerine yapılan araştırmalara dayalı kitaplardan ikisi üzerinde durmak, ortak görüşlerini dile getirmek istiyorum. Bu kitaplardan ikisi de dünyanın en kısa mektubunun yazılmasına vesile olan Zile ile ilgili. Birisi Bekir Altındal’ın ‘Zela’dan Zile’ye Tarihi Yolculuk’, diğeri de Kamil Yaşar Paşay’ın ‘Eski Çağda Zile (Zela)’ adlı kitaplarıdır.
Kitaplardaki bilgilerin ve arşivimizdeki bazı kaynakların ortak görüşü; Zile, M.Ö. I. yüzyılda yaşamış olan Amasyalı Coğrafyacı Strabon'a göre, Asur Kraliçesi Semiramis (Şahmeryem) tarafından yükseltilen bir tepe üzerinde kurulmuştur. Son yıllarda Maşat Höyük'te yapılan kazılarda ele geçen çivi yazılı tabletlerin okunmasıyla, Zile'nin Hitit şehri Anziliya olduğu kanıtlanmıştır. Bugünkü Zile Kalesi'nin bodrum ve Şekerap Suyu'na inen gizli tünellerinin Mihridat tarafından yaptırıldığı söylenir.
Ayrıca Maşat Höyüğün Hititçe isminin Tapigga olduğu da kesinlik kazanmıştır. Bölgenin önemli akarsularından Çekerek Irmağı Hitit metninde Zuliya olarak geçmektedir. Bu önemli sonuçlar bölgenin tarihî coğrafya araştırmalarını olumlu yönde etkilemiştir.
Maşat Höyük'de M.Ö.3000'de eski Tunç Çağı, M.Ö.2000'de Hitit Çağı, MÖ 1000'de Frig (Demir) Çağı yaşanan üç dönem mevcuttur. Maşat Höyük'te Boğazköy Hattuşaş Hitit İmparatorluğu'na bağlı bir uç beyinin sarayı da bulunmuştur.
Prof. Dr. Mehmet ve Nesrin Özsait çiftinin Zile’de yaptıkları kapsamlı arkeolojik araştırmalarında 105 köyün 73 yerleşkesinde Orta Kalkolitik Çağdan (Bakır-Taş Çağı) Genç Antik Çağ sonuna kadarki zamana ait 112 yerleşme, 7 tümülüs ve 17 kaya mezarı saptanmıştır. Kalkolitik Çağ yerleşmelerine ait seramikler Zile Kalesi, Yüzellik Tepe, Karayün Höyük, Akdoğan kalesi, Öğlencik Tepe, Kalenin Tepe (Çayır köyünde), Kalenin Dibi (Kervansaray Köyü), Dikmen Tepe (Yalnız Köy), Harmanlar-Köyiçi, Çakırpeteği Höyük’te bulunmuştur. Bu buluntularla Zile Anadolu’nun en eski yerleşkelerinden biridir.
(Maşat Höyüğün uzantısı Ağcakeçili’de Bulunan ve 1966’da Mehmet Yardımcı Tarafından Tokat Müzesine teslim edilen kartal heykeli)
Zile sözcüğünün kaynağı kesin değildir. Strabon’un buradan Zelitis-Zela olarak söz etmesi bu yerleşimin çok eski olduğuna işaret etmektedir. Zile’nin 29 km güneydoğusundaki Maşathöyük’te araştırma yapan Ord. Prof. Şevket Aziz Kansu ve onun ortaya çıkardığı buluntulara dayanılarak Şemsettin Günaltay, Hititler'in burada yaşadığını ortaya koymuştur. Ayrıca Zile’deki Maşathöyük kazılarında ele geçen tabletler de Yeşilırmak Havzası boyunca sıralanmış Hitit yerleşim merkezlerinden Anzilia’dan söz etmektedir. Büyük olasılıkla Anzilia sözcüğü zamanla Zile’ye dönüşmüştür.
M.Ö. XV. yüzyıldan sonra Kaşkalar burasını yakıp yıkmış, M.Ö. VIII. yüzyılda Frigler yöreye hâkim olmuş, M.Ö. VII. yüzyılda da Kimmerler tarafından yağmalanmıştır.
M.Ö. VI. yüzyılda Persler Zile ve yöresine hâkim olup tarihî Kral Yolu’nu buradan geçirmişlerdir. I. Darius zamanında Anadolu'nun en büyük eyaleti olan Kapadokia ikiye bölünmüş ve Zile kuzeydeki Pontus Kapadokiası içerisinde kalmıştır.
Persler Zile’de kendi tanrıları olan Anahita (Anahitis, Anos, Anadates) adına bir tapınak bir çeşit mabet yaptırmışlar ve bu mabedin çevresinde Sonbaharda yapılan Sakaia şenliklerini düzenlemişlerdir. Tarihi Zile Panayırının temeli de burada atılmıştır.
Zile hakkında önceleri araştırma yapanlar tapınağı yanlış yerlerde aramışlardır. Zile'den geçen yabancı seyyah ve bilginler kalede tapınakla ilgili birkaç parça kalıntı bulmuşlardır. Zela sikkelerinde cephesi dört sütunlu bu tapınak görülmektedir. Oysa kalede cephesi altı sütunlu ikinci bir tapınak daha vardı. Bugün bundan da hiçbir kalıntı yoktur.
Zile Hitit, Pers, Pontus, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı devirlerinde dikkat çeken kentlerden olup bölgenin önemli ticarî merkezi haline gelmiştir.
Makedonya Hükümdarı Büyük İskender'in istilâsına uğrayan Zile, Pontus Hükümdarı Mithridates III tarafından yıllarca müdafaa edilmiştir. Zile, Pontuslular ve Romalılar arasındaki harplere de sahne olmuştur. Tarihte Mithridates Harpleri adını taşıyan üç harpten sonra Romalı General Pompeius Zile ve dolaylarını bir Roma eyaleti haline getirip teşkilâtlandırmıştır. Pontus Kralı Pharnakes I (M.Ö. 185-160) tarihlerinde Zile ve dolaylarını Romalılar'dan geri almıştır. Roma İmparatoru Sezar tarafından Zile ve dolayları M.Ö. 47’de tekrar Roma topraklarına katılmıştır. Bu savaşla ilgili bazı antik yazarların eserlerinde bilgi bulunmaktadır. Sezar, tarihte "Veni-Vidi-Vici" 'Geldim. Gördüm. Yendim.' sözleriyle meşhur dünyanın en kısa mektubunu Zile Ovası'nda yaptığı muharebeyi kazandıktan sonra yazmıştır. Sezar’ın beraberinde bulunan yaveri Aulus Hirtius yazdığı İskenderiye Savaşı adlı kitapta Zile savaşını detaylarıyla anlatmıştır.
M.Ö. IV. yüzyılda Büyük İskender Anadolu’daki Pers İmparatorluğu'nu sona erdirirken Zile yöresini de kendi topraklarına katmıştır. İskender’in ölümünden sonra topraklarını paylaşan generallerinden Ornets Kapadokia ile birlikte Zile’yi de egemenliği altına almıştır. M.Ö. III. yüzyılda Pontus Krallığı'nın egemenliğine girmiştir.
Kapadokialılar Romalılar'dan Pontuslular'a karşı koyabilmek için yardım istemiş ve Romalı general Sulla komutasındaki ordu Mithridates’i mağlup ederek Kapadokia’yı ele geçirmiştir. Sulla’nın Roma’ya dönmesi ve M.Ö. 78’de ölümü üzerine Mithridat yeniden Roma’ya karşı savaş açmıştır. M.Ö. 67’de Romalı Triarius ile Mithridates Zile’ye 5 km. uzaklıktaki Skotis’te (bugünkü Altıağaç Mevkii, Yünlü Köyü ile Bacul ‘Yaylayolu’ Köyü arasındaki saha.) savaşmışlar ve savaşın galibi belli olmamıştır. Mithridates yöreye hâkim olmasına rağmen kısa bir süre sonra Romalı Pompeius, Mithridates’i yenerek yöreye hâkim olmuştur.
Romalılar'ın yenildiği ilk savaşta harp alanından kaçan Romalı süvariler Şahinkayası civarında Yeşilırmağı (İris) geçerek, karşıda canlarını kurtarmışlardı.
Fransız Arkeolog G. Perrot 1862 yılında yayımladığı haritada savaş yerini, Altıağaç'ı ve Dereboğazı'nı net olarak göstermiştir.
Zile Romalılar'dan Selçuklular'a geçmiştir. Bu arada Moğol hükümdar ve ordularının hücumlarına mâruz kalan Zile ve dolaylarının yanıp yıkıldığı kayıtlarda rastlanmaktadır.
Zile dolaylarının 1256'da İlhanlılar'ın 1335'de Ertena Oğulları'nın ve 1381 tarihinde Kadı Burhanettin'in eline geçmiş ve bölgede isyanlar birbirini takip etmiş, bundan huzursuz olan halk Emirler ile birleşerek Osman Oğulları'na bağlılık isteyip Yıldırım Bayazıt'a müracaat etmişlerdir. Yıldırım Bayazıt da 1392 tarihinde Zile ve dolaylarını hâkimiyeti altına alarak huzura kavuşmuştur. Osman Oğulları eline geçen Zile, idare bakımından Tokat'la birlikte Amasya'ya bağlanmıştır.
Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Bizanslılar buraya hâkim olmuş ve XI. yüzyıl başlarında Bizans’ın Armeniakon Theması’nın sınırları içerisinde kalmıştır. Bizans döneminde yöre Sasaniler'le Bizanslılar arasında sürekli el değiştirmiştir. Bu yüzyıldan sonra Asya’dan Türkmen toplulukları buraya yerleşmeye başlamıştır.
Zile’nin tam ortasındaki haşmetli görünümü, surları, Sezar’ın ünlü Taş Mektubu, Saat Kulesi, zindanları, tiyatrosu, yer altı yollarıyla bir tarih hazinesi olan Zile Kalesi, yeni açılan Zile müzesiyle kültürel zenginliklerini koruyan bir kimliğe bürünmüştür.