Dünyanın ilk kadın örgütlenmesi 'Bacıyan-ı Rum' ve Kadıncık Ana
Âşık Paşazade ‘Tevârih-î Âl-i Osmân’
adlı eserinde Anadolu Selçukluları arasında halkı ‘Gaziyan-i Rum’ (Anadolu Gazileri), ‘Ahiyan-i Rum’ (Anadolu Ahileri), ‘Abdalan-i Rum’ (Anadolu Abdalları), ‘Baciyan-i Rum’ (Anadolu Bacıları) diye dört sosyal zümreye ayırmıştır.[1]
Anadolu Selçukluları devrindeki önemli olayların başında Ahi Teşkilâtı ve Anadolu Bacıları Teşkilatının kuruluşu gelmektedir. Ahi Teşkilatı üzerine yapılan çalışmalar teşkilatın yapısı ve faaliyetleri üzerine olmuş, Türkmen kadınların kurmuş olduğu Bacı Teşkilatı üstüne ciddi bir araştırma yapılmamıştır.
Hacı Bektaş’ın Ahi Evran hakkındaki söylentileri bir araya topladığı Velayetnâme’ye göre, kayınpederiyle Anadolu’ya gelen, önce Konya’da bir süre oturan, sonra gidip deri atölyelerinde çalışan, deri terbiye etmenin, onun kokusuna dayanmanın, insan eğitmek ve olgunlaştırmak kadar güç olduğunu bilen, bu yüzden dericilik mesleğini seçen Ahi Evran, çilesini tamamladıktan ve manevi gücünü kanıtladıktan sonra Kırşehir’e gitmiştir. Ahi teşkilatını Kırşehir’de kurup Moğol saldırısı yüzünden Anadolu’ya gelen esnaf, sanatkâr ve tüccarları geniş bir teşkilat halinde ve Fütüvvetname adı verilen, tüzüklerde yer alan kurullar çerçevesinde birleştirmiştir. Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı yani Kadıncık Ana da kadınları bir araya getirerek Bacıyan-ı Rum örgütünü kurmuştur.
Âşık Paşazade’nin ‘Bacıyan-ı Rum’ (Anadolu Bacıları) diye adlandırdığı bu teşkilat üzerine ilk kez Alman araştırmacı Franz Taeschner durmuş fakat o günün Türk toplumunda kadınların bir teşkilat kurmuş olmalarının olanaksız olacağını düşünerek kafasından uydurduğu Hacı olan Türklerin kurabileceği ‘Haciyan-ı Rum’ (Anadolu Hacıları) ya da sihirbazlıkla uğraşan ve kendilerine ‘Bahşı’ denen bazı kişilerin ‘Bahşiyan-ı Rum’ (Anadolu Sihirbazları) teşkilatını kurmuş olabileceklerini düşünüp ‘Bacıyan-ı Rum’ (Anadolu Bacıları) yazılış hatasından kaynaklandığını böyle bir teşkilat olamayacağını ileri sürmüştür. Ne yazık ki bu görüşü benimseyen bazı yazarlarımız da görülmüştür.
Oysa göçebe Türk toplum yapısı içinde ata binen, kılıç kuşanan, ok atan, ava çıkan kadın destan kahramanları, son derece etkindir. Kırgızların Cangıl Mırza, Uygurların Nözüğüm, Başkurtların Zaya Tülek, Hakasların Altın Arığ destanlarında baş kahramanlar hep kadındır. Manas’ın hanımı Kanıkey, bozkır kültürünün ideal kadın tipi olarak karşımıza çıkar. Danişmentname'deki Efrumiye adlı kadın kahraman da destanlardaki kadın tipinin idealleştirilmiş bir örneğidir. Türk destanlarındaki kadın kahramanların kuvvet, kudret ve cesaret yönünden erkekten hiç farkları yoktur. Kadının destandaki yeri sosyal hayattaki üstün mevkiinin aynıdır. Türklerdeki kadın anlayışının İslâmiyet’ten sonraki Türk destanlarında da devam ettiği görülmektedir. Dede Korkut’ta kadınların yeri ve önemi çok büyüktür. Manas’ta ise kadın evin kaderinin ve namusunun koruyucusu olarak gösterilir.
Fuad Köprülü’nün Bacıyan-ı Rum hakkında verdiği bilgiler, Bektaşî rivayetleri ve çeşitli kaynaklarla da teyit edilince Franz Taeschner’in ileri sürdükleri çürütülmüş ve ‘Bacıyan-ı Rum’ (Anadolu Bacıları) teşkilatının varlığı kanıtlanmıştır.[2]
Büyük bir halk filozofu, sanatkâr ve fikir adamı olup asıl adı Şeyh Nasiru’d- Dîn
Mahmud olan Ahi Evran’ın 20 kadar eseriyle birlikte tarihin karanlıklarında unutulmuş olması büyük kayıplara yol açmıştır. Bu kayıplardan biri de Ahi Evran’ın eşi olup ‘Bacıyan-ı Rum’ (Anadolu Bacıları) örgütünün bilinen ilk lideri ‘Hatun Ana’, ‘Kadın Ana’, ‘Kadıncık’ gibi çeşitli adlarla da anılan Fatma Bacı’nın gereği gibi tanıtılamamış olmasıdır.
Osmanlı devletinin kuruluş aşamasında Anadolu’da Türkmen kadınların örgütsel faaliyetleriyle ilgili Fuad Köprülü’nün belirttiği gibi Niğde dolaylarında Taptuklu Türkmen dervişlerin hanımlarının faaliyetlerini işaret eden Orhan Gazi zamanında Anadolu’nun birçok yöresinde bulunmuş seyyah İbni Battuta’dır.[3]
Hacı Bektaş Veli, 1270’te Anadolu’ya geldiği zaman ‘mana âlemi’nden, Anadolu erenlerine selam vermiş, bu selam, ancak Fatma Bacı’ya malum olmuş ve O, Hacı Bektaş Veli’nin selamını Erenler Meclisi’ne iletmiştir. Hacı Bektaş Veli Dergâhı Meydan Evi’nde (Meydan Odası) sergilenmekte olan Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişini tasvir eden tabloda kalabalık dervişlerin arasında Fatma Bacı’da (beyaz peçeli olan) vardır.
Âşık Paşazade, Hacı Bektaş’ın gizli ilim ve kerametlerini bu Hatun Ana’ya gösterdiğini, nesi varsa ona emanet ettiğini bildirmektedir. Hatun Ana, Alevi toplumunun en çok bilinen kadın erenlerindendir. Mezarı, Hacıbektaş’ta Karahöyük’ün eteğindedir. Hacı Bektaş-ı Veli, Sulucakarahöyük’e geldiğinde Kadıncık Ana, Kocası İdris’le kendisine yardım eder ve hizmetinde bulunur. Hacı Bektaş-ı Veli, bir müddet burada misafir olur ve pir evindeki ‘Kızılca Halvet’ yapılınca oraya taşınır. İnanışa göre Kadıncık Ana, bu odadaki ocağın içinde sır olur ve bir daha görülmez.[4] Velayetname’de Fatma Bacı hakkında Âşık Paşazade’nin söyledikleri aynen mevcuttur.[5] Fazla olarak “Fatma Bacı erenler ve dervişlerin saygı gösterdiği, Hacı Bektaş’ın sık sık ziyaret ettiği ve saygı duyduğu yaşlı bir kadındır.” Bazıları erenlerden bir kadın olan Fatma Bacı ile Kadıncık Ana namı ile de anılan ‘Bacıyan-ı Rum’ (Anadolu Bacıları) zümresinin lideri olup asıl adı Fatma olan Anadolu kadınının kutup yıldızı Kadıncık Ana ile karıştırmaktadır. Gülfer Akkaya’da kitabında “Mikâil Bayram’ın iddia ettiği gibi Hacı Bektaş-ı Veli ile yoldaş olan Kadıncık Ana ile Bacıyan-ı Rum teşkilatı kurucusu Fatma Bacı aynı kişiler değil.” diyerek görüşümüzü doğrulamaktadır.[6]
Kadıncık Ana adı ile ünlenen ve 'Bacıyan-ı Rum' (Anadolu Bacıları) örgütünün başında Moğollara karşı direnen kahraman kadın, Kadıncık Ana Ahi Evran’ın eşidir.
Ahi Evran Şeyh Nasuru’d-Din Mahmud 1205 yılında hocası ve kayınpederi Evhadu’d-Din-i Kirmânî ile birlikte Anadolu’ya gelip Kayseri’ye yerleşerek burada bir Dabbağ (dericilik atelyesi) kurmuştur. Kayseri’nin Moğollar tarafından muhasara edilmesi sırasında debbağlar çarşısındaki Ahiler ve Erciyes Dağı eteğindeki Battal Mescidi civarındaki Ahilerle Moğollara karşı direnmişlerdir. Moğolların Kayseri’ye girdikleri 1243’te Ahi Evran, Kayseri’de olmadığından Debbağlar Çarşısında kılıçtan geçirilen Ahiler arasında yoktur fakat eşi Fatma Bacı (Kadıncık Ana) yakalanarak eziyet görmüş ve 17 yıl tutsak edilmiştir. Deri terbiye ederek çilesini tamamladıktan ve manevi gücünü kanıtladıktan sonra Kırşehir’e yerleşen Ahi Evran, Ahi teşkilatını burada kurup Ahilik ilkelerini perçinlemiştir. Kadıncık Ana 1260’ta serbest kalınca kocasının yanına Kırşehir’e gitmiştir.
Selçuklu Sultanı IV. Kılıç Aslan işgalci Moğollarla iş birliği yaparak kendisi için tehlike olduğunu düşündüğü Türkmen ve Ahileri baskı altına almak istemiş, Moğollar bu duruma itiraz eden Türkmen ve Ahi güçlerine Kırşehir’de saldırmışlar, bu saldırı sonucunda Ahi Evran 1261 yılında 93 yaşında iken şehit düşmüştür.
Anadolu Selçuklu Devleti Moğol hâkimiyetine girince Moğollara karşı direnen Ahi Teşkilatıyla birlikte Bacılar teşkilatı da dağıtılmıştır. Teşkilatın lideri Kadıncık Ana ise gerek Tevârih-î Âl-i Osmân, gerekse Velayetname’ye göre Hacı Bektaş’ın himayesine girmiştir.
[1] Âşık Paşazade, Tevarih-i Al-i Osman, İstanbul, 1332, s.238
[2] Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ankara, 1972, s. 159-161
[3] Dr. Mikâil Bayram, Baciyan-ı Rum (Anadolu Selçukluları Zamanında Genç Kızlar Teşkilatı), Konya,1987, s.11
[4] Âşık Paşa-zade, Tarih-i Al-i Osman, İstanbul, s. 205
[5] Firdevs-i Rumi, Velayet-name, Nşr. A. Gölpınarlı, İst. 1958
[6] Gülfer Akkaya, Yol Kurucusu Kadıncık Ana, İstanbul, 2020, s. 158