Düşük kur da yüksek kur da işsizliği artırır

Kur artışının ekonomiye olumlu ve olumsuz etkileri var...

Türkiye 2012 yılına kadar sıcak paranın da etkisi ile düşük kur yaşadı. Düşük kur nedeniyle iç üretimden suni olarak daha ucuza gelen tüketim malını, ara malı ve ham maddeyi ithal etti. Yani düşük kur ekonomiyi canlı tuttu ve büyüme arttı ve fakat aynı zamanda içeride ara malı üreten fabrikalar kapandı. İşsizlik arttı. Ayrıca şimdilere kötü miras bıraktı. Bu defa dolar kurunun şu sıralarda yüzde 6 dolayında aşırı değerli olmasının olumsuz etkilerini yaşıyoruz, yaşayacağız.

1. Kur artışının olumlu etkisi önce dış ticaret üzerinde ortaya çıkar... Kur artarsa, ithalat pahalılaşır. Pahalı geldiği için, tüketim malı, ara malı ve ham madde ithalatı azalır. Dış ticaret açığı daralır. Değerli kur aynı zamanda ithal ara malı, ham madde ve tüketim malını içeride üretmeye zorlar. 

2015 Ağustos ayı ile 2016 ağustos arasında kurlar yüzde 4.2 oranında arttı. İthalat ise yüzde 7.6 oranında azaldı. Ne var ki ihracat artışı olmadı ve maalesef ihracat da yüzde 2.9 oranında azaldı.

İthalat azalması ile içeride ithal ikamesi olarak ara malı ve tüketim malı üretimin artması gerekirdi. Ağustostan Ağustosa son bir yılda sanayi üretim endeksi genelde yüzde 2.2, ara malında yüzde 1.9 enerjide yüzde 3.7 oranında arttı. Ancak dayanıklı tüketim malı yüzde 2.4 ve dayanıksız tüketim malı da yüzde 0.7 oranında azaldı. Asıl önemlisi yatırım yapılmadı. Yatırım malı ithalatı yüzde 1.3 oranında azaldı. Çünkü Türkiye'de yatırım ortamı yeni yatırım yapmayı özendirmiyor.

Yani ekonomik dışı siyasi, jeopolitik faktörler nedeniyle kur artışı içeride ithal  ikame üretimini ve ihracatı artırmadı.

2. Değerli kurda en büyük sorun dış borçların geri ödenmesi riskinin ortaya çıkmasıdır.

* Türkiye'nin dış borç stoku 406 milyar dolardır.

* Merkez Bankası verilerine göre, daha önemli olan bir yıl içinde ödememiz gereken dış borç toplamı 167.8 milyar dolardır.

* Özel sektörün bir yıl ve daha az vadeli kısa vadeli dış borç stoku, geçen seneye göre 0.5 milyar dolar artarak, 88.2 milyar dolar oldu.

* Bu borç içinde ithalat borçları geçen seneye göre yüzde 6.3 oranında artarak, 31.3 milyar dolar oldu.

Kur artışı dış borçların TL maliyetinin artması demektir. Düşük büyüme ve durgunluk devam ederse, özel sektör dış borç sorunu yaşayabilir. Üretimde girdi olarak yüzde 50 oranında ithal ara malı ve ham madde kullanılıyor. Özel sektör dış borç sorunu yaşarsa, dış kaynak sıkıntısı çekerse, ara malı ve ham madde ithal edemez ve bu durumda üretim ve istihdam düşer, yani işsizlik artar.

Üretimin düşmesi, büyümeyi olumsuz etkiler. Büyümenin düşmesi de dış borçları geri ödemek için gerekli olan gelirin yaratılmıyor olması anlamına gelir. Yani kedi kuyruğunu kovalar gibi kurların aşırı değerli olması kısır döngü oluşturur.

Yine kamu bankaların kısa vadeli dış borcu, Ağustos ayı itibariyle geçen seneye göre yüzde 15.6 oranında artarak 16.8 milyar dolara yükseldi.

Kamu bankalarının dış borçlarının bu kadar hızlı artması şu anlama geliyor: Siyasi iktidar kamu bankalarına kamu görevi veriyor. Bunlar bu kamu görevinin finansmanını dış borçla finanse ediyorlar. 

Bu demektir ki bu yolla bütçe açığının bir kısmı gizlenmiş oluyor. Aksi halde bu görevlerin finansmanı bütçeden sağlanacaktı. Ancak sonunda kamu bankalarının görev zararları da bütçeden ödenecektir .

3. Değerli kurun bir olumsuz etkisi de kur artışının maliyet enflasyonu yaratmasıdır.

Kur artışı ithal ara malı ve ham madde fiyatlarının artmasına neden oluyor. Üretim maliyetleri artıyor. Durgunluk olmasına rağmen, talep artışı yetersiz olmasına rağmen, üretim maliyetleri piyasa fiyatlarına ve sonuçta TÜFE'ye  yansıtılabiliyor. Çünkü piyasada oligopol yapı var: Kartelleşme var. 

4. 2001yılında IMF'nin getirdiği dalgalı kur sistemi, vadeli döviz işlemlerinin yaygın olmadığı, dolarizasyonun olduğu, spekülatif sermayeye açık ve kontrollerin olmadığı bizim gibi ekonomilerde kurların hareketli olmasına ve kırılganlığın yüksek olmasına yol açar. Kırılganlık ise yatırımları önler. Yatırımlarda gerileme büyüme ve işsizlik demektir.

Sonuç olarak; işin doğrusu, kurların dengede olmasıdır. 2005 yılından başlayarak, Türkiye'nin kontrollü kur sistemine geçmesi gerektiğini savunuyorum. Savunmaya devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları