Düşük profilli bir sadrâzam aranıyor...

Dost-modern bir refik darbesiyle boşalan Başbakanlık koltuğuna oturtulacak bir zat arandığını gazetelerde okuduk. Biz müracaat şartları nedir acaba, diye düşünürken cumhurun başına en yakın rufekâdan biri ilk şartı açıkladı: Düşük profilli olacak...

"Düşük profil" ne demek? "Düşük"ün anlamını biliyoruz, ya profil?.. Hangi sözlüğe baktımsa "profil"in bu bağlamda tatmin edici bir mânâsnı bulamadım.

Derken Cumhurbaşkanının makam arabasına yaklaşarak bir vatandaşın "Reis, beni Başbakan yapar mısın? Benden sadığını bulamazsın" dediği, televizyon ekranlarına yansıdı. Böylece "düşük profil"in ilk anahtar kelimesi ortaya çıkmış oldu: Sadâkat... Yani yeni sadrâzamda "liyâkat" değil, "sadâkat" aranacak. Diğer bir ifade ile yeni sadrâzam, kendini o makama kim getirmişse ona mutlak itaat edecek, sözünden çıkmayacak, fikir beyan etmeyecek, saygıda kusur etmeyecek. Sadece verilen emri yerine getirecek ve bütün bunları; çevrede en ufak bir tereddüdün doğmasına bile mahal vermeyecek bir titizlikle yapacak. Kısacası; yeni sadrâzam, tasavvufta "fenâ fi'ş-şeyh" dedikleri "müridin kendi şahsî irade ve arzularını yok edip, yerine şeyhinin irade ve arzusunu koyması, şeyhinin hatasını kendi isabetli fikrine tercih etmesi" (bk. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 176) prensibini siyasete taşıyacak.

Bu noktada aklıma şöyle bir soru geldi. Söz konusu zevat hep "Osmanlıcı" geçiniyorlar ya, acaba bugünkü yaşadıklarımızın "Osmanlı"da bir yansıması var mıdır?

Elimdeki kalemi bırakıp tarih kitaplarına daldım...

Evet varmış, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Osmanlı Tarihi (III. Cilt, 2. Kısım, s. 392) adlı eserinde mealen şöyle bir olay nakledilir:

Birgün Sultan İbrahim (1640-1648), Sadrazam Sultanzade Mehmet Paşa'ya "Mehmet, senden önceki sadrâzam, bana bazen itiraz eder, bu iş nâ-mâkuldür (doğru değil) derdi. Senden hiç böyle bir itiraz işitmedim, sebebi nedir?" diye sorar.

Padişahın bu sorusuna sadrâzam Mehmet Paşa şu cevabı verir:

"Efendim, siz yeryüzünün halifesisiniz, zıllu'llahsınız. Kalbinize gelen her şey ilhâm-ı Rabbânî'dir. Kavlen ve fiilen sizden hatâ sâdır olmaz ki itiraz edeyim. Zâhiren nâ-mâkul gibi görünen bazı hâlât zuhur etse bile onun altında birtakım gizli hikmetler vardır ki bizce malum değildir. Bunun için itiraz edemem..."

Dikkat ettiyseniz son günlerde yaşananlar 3-4 yüz yıl önce yaşadıklarımızla birebir örtüşüyor. Bir farkla ki o gün sadrâzamın sadakatinden padişah rahatsız oluyordu. Bugünse tam tersi.

Nereye sürüklenmekte olduğumuzu varın siz hesap edin...

***

Haftanın atasözü: Kedi, yavrusunu yerken fareye benzetir.

Yazarın Diğer Yazıları