Egenin iki yakası

Daha düne kadar birlikte yaşadığımız, aynı devletin tebaaları olan Türkler ve Rumlar, bugün iki ayrı devletin halkları olarak yaşamaktadırlar. Bu ayrılık öylesine kolay ve halkların isteği doğrultusunda gerçekleşmemiştir. Bugün de karşımıza birçok dayatmayla gelen emperyalistlerin o günkü oyunlarının tezahürü sonucu olmuştur. Düne kadar ekmeğimizi yiyenlerin kışkırtılmasıyla dökülen kanlar sonucu meydana gelmiştir.

***

Yıllarca beslenen kin sonucu insanımızın kanını emdikleri yetmezcesine, öğretilenlerle başlayan isyanlarla Türkler arkadan hançerlenmiştir. Ayrışma sonucu oluşan devletlerdeki Türkler ise ata topraklarından sökülüp atılmaya çalışılmıştır. Kalanlarımız ise devletlerarası antlaşmalarla kazanılmış haklara rağmen zulüm görmeye devam etmektedir.
Ege’nin karşı yakasında yaşayan Türkler, Lozan’dan doğan haklarına rağmen yeni okul açamaz, ders kitaplarını bastıramaz, öğretmen yetiştiremez, din adamı yetiştiremez, din adamını atayamaz, camisini restore edemez, toprak satın alamaz, vakıf mallarını kullanamaz.
Ege’nin bu yakasında kiliselerin restore edildiği, din adamlarının ithal edildiği, patriğe devlet başkanı muamelesi yapıldığı, vakıf arazilerinin iade edildiği, okullarında her türlü serbestîyetin tanındığı bir Rum halkı.
İktidarda İslamcı bir hükümet bulunmasına rağmen, kendi inançlarından çok Hıristiyan inançlarının öğretilip yaşatılmasına önem veren, AB sevdası adına her tavize hazır ve BOP’un tüm gereklerini yerine getirme çabası içinde olan bir anlayış.
O düşünce ki kendi ırkının ve inançlarının zulüm görmesine göz yumup, Hıristiyan âleminin mutluluğu için çalışmaktadır. Bu isteklerini geliştirmek için her fırsat değerlendirilmekte ve her yol izlenmektedir.
Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek, kaymakamlığa bağlı bir kurumun başındaki patriğin ayağına gidilmiştir. Başbakan yardımcısıyla başlayan bu gidişleri en son Diyanet İşleri Başkanı devam ettirmiştir. Bu gidişler, patrikhaneye ve patriğe destekten ve onların isteği olan ruhban okulunun açılmaması olayının bir ayıp olduğunu söyleyerek bir yerlere mesaj vermek ve birilerinin ekmeğine yağ sürmenin yanında devletimizi küçük düşürmektir. Nedense o destek verdikleri patrik bugüne kadar Başbakanların dışında hiçbir kurum ve kişiyi ziyaret etmemişlerdir. Beyanatlarında ise Yunanlılar orada yaşayan Türklere ayıp ediyorlar dememişlerdir. Gönül isterdi ki ruhban okulunun açılmasını isteyen patrik ve özellikle de Diyanet İşleri Başkanı, Yunanistan’da yaşayan Türklerin Müftüsünü ziyaret edip,  “Burada din adamlarınızı yetiştirecek bir İlahiyat Fakülteniz yok, açılmaması Yunanistan ve AB’nin bir ayıbıdır” desinler.

***

Son zamanlarda açılım öyle olmaz böyle olur diyen Diyanet İşleri Başkanı, örgün eğitim dahi görmemiş  “Meleleri”  yasalara rağmen atayıp, İslami alandaki açılımı tamamladığını düşünerek Hıristiyan açılımını da el atmıştır. Sırada nelerin beklediğini ise her halde zamanı gelince öğreneceğiz.
Diyanet bunu yapar da siyasetçiler boş durur mu? Elbette durmaz. Türküm demeyi ırkçılık kabul edip diyemeyen eski Bakan yeni parti yöneticisi Çelik de açılım atılımına başladı. Geçmişten beri içinde ukde olan duygusunu dışa vururken; “İki emelim var. Birisi Akdamar adasındaki Ermeni Kilisesini restore ettirip ibadete açmak, diğeri ise Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmak” demişti.
Emelinin birinin başarıyla tamamlanmasını görmekten mutlaka gurur duyuyordur. İkincisi olan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için ise  “Kapatılması da hataydı, şimdi açılmaması da” diyerek “Açılmasının önünde hiçbir engel yok. 24 saatte faaliyete geçebilir. Açılmaması için ileri sürülen gerekçelerin hiç birinin geçerliliği yok” diyor. “Artık yetti. Bu ayıptan kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor” diye haykırıyor.
Ege’nin öte yakasına hizmet amaçlılar, Yunanla savaşmadık diyecek kadar ileri gitmemişler midir? Hani Yunan, Ege’yi işgale kalktığında törenle karşılayanlar kimlerdi? Türkleri katlettirip kadınlarımızın kirletilmesine neden olmadılar mı? Tarih bunları yazdığı gibi yarınlarda da Türk’e zulmedenlere hizmet edenleri de yazacaktır.  
Din adamlarıyla, siyasetçileriyle sizlerin emelleri bir yerlere hizmet olabilir. Bizlerin önceliği ise Türk ve İslam âlemidir. Önce ata yadigârı eserlerimizi restore edip hizmete açmaktır. Kendi soydaşlarımıza hizmet mutluluğunu yaşamaktır. Türk milletinin geleceğini tehlikeye atmayacak işleri yapmaktır. Yani önceliğimiz Ege’nin öbür yakası veya Aras’ın ötesi değil, top yekûn Türk milletidir.

***

Eğer hizmet yapılması gerekiyorsa, hizmetin kime ne şekilde yapılacağının kurallarını milletin arzu ve istekleri belirler. Bu kurallara ise herkes uymakla yükümlüdür. Uymayanlar ise uymasını öğrenir. Yoksa birilerinin şahsi çıkarları ve emelleri belirleyemez. Her önüne gelen de üstüne elzem
olmayan konularda karar verici pozisyonuna
girmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları