Eğitimde başarı, ümitsiz vak'a...

"2016 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür-Sanat Büyük Ödülü" töreninde Sayın Erdoğan şöyle demişti: "İki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm. Bunlardan biri eğitim diğeri kültür-sanattır..." Geçenlerde "2017-2018 Akademik Yılı Açılışı"nda Sayın Cumhurbaşkanı aynı ifadeleri yine tekrarladı: "Hep ifade ettiğim gibi 15 yılda çok büyük reformlara imza attık. Bu bir özeleştiridir aynı zamanda. İki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim-öğretim ve kültürdür..." Muhafazakâr bir kimlikle iş başına gelen iktidarın 15 yıl sonra "eğitim" ve "kültür"de başarısız olduk itirafında bulunması, aslında hiçbir konuda başarılı olamadık demektir anlayana... Çünkü eğitim ve kültürü ilgilendirmeyen hiçbir alan yoktur. Biz -şimdilik- işin bu boyutunu bir kenara bırakarak "eğitim"de niye başarılı olunamadığı konusunu ele almak istiyoruz...

Öncelikle şunu belirtelim ki kemiyetin (nicelik) olduğu yerde keyfiyet (nitelik) olmaz. 1982 yılında üniversitede hoca olarak göreve başladığımda Türkiye'de 27 üniversite vardı. Bugün üniversite sayımız 200'e yaklaşıyor. 1982'de sınıflarda 35-40 kişiyle ders yapıyorduk. Bugün aynı sınıflarda -hiçbir fizikî değişiklik yok- 100-110 öğrenci -gûyâ- eğitim görüyor. Bu olumsuzluklara ilaveten 1992'lerden sonra üniversitelerde bir de II. Öğretim (gece eğitimi) başladı ki bu, "Yüksek Öğretim"de eğitim ve öğretimin bittiğinin ilanıydı âdetâ... Hocalar haftada 40-45 saat derse girmeye başladılar. Sabah 00.08'de başlayan mesai, gece 22.00'de (14 saat) bitiyordu. Doktora ve Yüksek Lisans tez danışmanlığı da cabası... Ders ücretlerini almıyorlar mıydı? Elbette alıyorlardı ve sıkıntının kaynağı da bizce buydu zaten. Birileri bize kızsa da doğruları söylemek boynumuzun borcu... Ders ücretinin tadını alan öğretim üyeleri (istisnalar kaideyi bozmaz) her şeyi bırakıp -tabii eğitimi de- derse girmeye başladılar. Bilim zihniyeti diye bir şey kalmadı. Üniversitelerimizin uluslararası derecelendirmelerde niye esamisi okunmuyor dersiniz?..

Bu söylediklerimiz üniversitelerin genel manzarası. Toplum, insan bünyesine benzer, çürüme başladı mı her tarafa yayılır. Orta öğretimin de üniversitelerden farkı yok. Son otuz yıldır öğrencilerimiz yarış atına çevrildi. Hedef; üniversiteyi kazanmak. Metot; bol bol test çözmek. Öğretmen ve idarecilerin durumu ayrı bir yara. Okullar eğitim ve öğretim yuvası olmaktan çıktı, ideolojik hâkimiyet alanlarına döndü. Ehliyet değil, ideolojik yakınlıklar öne geçti. Aslında sözü uzatmaya gerek yok. Bir öğretmenin ilkokul 2. sınıf öğrencilerine söylediği şu söz bugünkü eğitim ve öğretim anlayışımızı özetler nitelikte: "İnşallah bu sınıftan ileride İstanbul'un adını "İslâmbol" olarak değiştirecek devlet adamları çıkacak..."

Zihniyet bu olursa, Amerika'nın "Patriot"larını mı alalım, Rusya'nın S-400'lerini mi? Kanser ilacını Amerika'dan mı, İngiltere'den mi ithal edelim? Lüks makam araçlarını Fransa'dan mı alsak daha kârlı olur, yoksa Almanya'dan mı?.. gibi soruları devlet ricali birbirine daha çook sorar.

Her yıl ders kitaplarının değişiyor olması da ayrı bir problem... MEB'e kitap yazmak bazıları için hatırı sayılır bir gelir kaynağı oldu. Kitapların muhtevası ayrı bir tartışma konusu.

Hemen şunu da ilave edelim ki eğitimde başarılı olamayışımızın en büyük sebeplerinden biri de -belki şaşıracaksınız ama- cep telefonudur. Maalesef öğrencilerimiz telefonmani oldular. Derste öğrencilerin dikkatleri %80 oranında cep telefonuna kayıyor desem işin vahametini özetlemiş olur muyum bilmem. Demem o ki eğitimden cep telefonunu çıkaramazsak boşuna kürek çekiyoruz demektir.

Sözün özü; niceliğin olduğu yerde nitelik olmaz. Önemli olan herkesin okuması değil, okuyanların bilime ve sosyal hayata ne kattıklarıdır. Kanaatimizce eskiden olduğu gibi ilkokul/ortaokul mecburi olmalı, sonrası isteğe bağlı olarak yürümeli. Üniversite mezunu işsizler ordusu oluşturarak eğitimde başarı sağlanamaz. Hem sonra, mutlu yaşayabilmek için ille da okuyup doktor olmak, mühendis olmak şart değildir. İlkokul mezunu olup kendi işinde çalışarak da çok mutlu olunabilir.

 

*** 

 ACZİMİN GİRYESİ:

İl m î zihniyet yoksa eğitimde başarılı olunmaz,

Zihniyet değişmedikçe bu hastalığa çare bulunmaz.

                                                             (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları