Eğitimdeki çelişkiler

Yapılan seçimlerde elde edilen başarılar sonucu yaşanan zafer sarhoşluğunun geçip de, sıranın rant bölüşümüne gelindiğinde hükümetle-cemaat arsında çıkan anlaşmazlık büyüyünce, karşılıklı restleşmeler ve zarar vermelerde hız kazandı. Cemaatin bedduası ve bir kısım yaptıkları hükümeti şirazeden çıkarmaya yetti de arttı. Hükümet ise karşı atağa geçerek cemaati “çeteye Haşhaşilere ve paralel yapıya” benzeterek “inlerinize  gireceğim” diyerek, cemaat taraftarlarını devlet kademelerinden tavsiyeye başladı.
Yapılanların yeterli olmayacağını düşünen hükümet, bunların gelir kaynaklarını da keserek yok etmeyi düşündü. Konuyla ilgili birçok girişimin yanında dershanelerini de kapatma yoluna gitti. Hatta hızlarını alamayarak yurt dışında girişimlerde bulunarak oradaki okullarını kapattırma ve yurt içinde de vatandaşlara çağrıda bulunarak paralel yapının okul ve yurtlarındaki çocuklarını buralardan almalarını istedi.
Ancak, geçmişte cemaate ve okullarına verdiği desteklerden dolayı, başbakanın kurmayları, yakın çevresi, sevenleri ve bazı beklenti içinde olan kesimler çocuklarını buralara vermişlerdi. Bugün ise bu çocuklar çekilmeyerek halen buralarda okutulmaya devam ediyor.  
Cemaat yurtlarından alınacak çocukları gerekirse en lüks otellerde misafir edeceğini söyleyen başbakan, nedense okullardan alınan çocukları devlet okullarının hangi türüne ve nasıl kaydettirmeyi düşündüklerini açıklamadan kaçınıyordu. Çünkü söylenenlerin hiç birinin yasal dayanağı bulunmamaktaydı. Bu belirsizlik nedeniyle de kimse çocuğunu bu okullardan almayı düşünmüyor.
İntikam duyguları içerisinde ne söylediğini ve yaptığını pek bilemeyen iktidar, diğer taraftan da özel okullar yönetmeliğinde değişikliğe giderek, dershanelerin özel okula dönüşmesini teşvik ediyor. Akla ilk gelen soru ise bu teşvikten cemaat dersaneleri de faydalanacak mı oluyor?  Elbette, en fazla onlar faydalanacak. Çünkü yasalar tüm toplumu bağlarlar. Görülen o ki, söylenenlerle yapılanlar tam bir çelişkiler yumağı.
Yapılan bu teşviklerin eğitime katkısı olur mu derseniz. Aksine, fayda yerine zarar getirmektedir. Çünkü yapılan teşvikle açılacak özel okullarda müstakil bina, spor salonu ve laboratuar şartı aranmamaktadır. Bir de eğitim kurumlarıyla alkollü yerler arasındaki 100 metre mesafesi kaldırılıyor.  Böylesine açılan kurumlarda yetişecek çocuklarla evde kitap okuyarak sınavlara girip mezun olan Açık Öğretim Okulları arasında ne fark olacak? Fark olmayacaksa bu okullara ne gerek var?
Bu duruma en güzel cevabı şu anki özel okul sahipleri veriyor,  “Madem sayılanlara ihtiyaç yok idiyse bizlere neden masraf yaptırdınız?  Şayet var ise şimdi neden istenmiyor? Eğer farkı görmek istiyorsanız bizimle devlet okulları ve yeni kurulacak okulların üniversiteye giriş sınavları ayrı ayrı yapılsın farkı görün”  diyorlar. Haklılar mı? Hem de yerden göğe kadar haklılar.
Tabii ki dershaneler kapatılınca dershanelere olan gereksinimlerin de ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için orta öğretim ve yüksek öğretimde bir kısım mevzuat değişikliklerine gidilmesi elzemdir. Bu güne kadar bunlar için çalışılıyormuş imajı verilmesine rağmen orta öğretimde hiçbir adım atılmamıştır.
Üniversitelere gelince, YÖK’ün kurulduğu 1981 yılından bu güne kadar 2547 sayılı yasa üzerinde tam 27 kez değişikliğe gidilmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamamıştır.  
Güya bunlara çözüm bulma adına MEB, YÖK ve eğitim kurumlarının yöneticileriyle yapılan 1. Eğitim Zirvesi’nden de bir şey çıkmayıp, havanda su dövülmüştür. Tartışılanlara bakıldığında 30 yaş üzeri insanlar üniversiteye sınavsız girsin mi, girmesin mi diye bir garabet tartışılmıştır. Tek mantıklı olanı ise öğrencinin üniversite seçme hakkı olduğu gibi, üniversitenin de öğrenci seçme hakkı olsun görüşü olmuştur. 
Maalesef eğitimde çelişkiler yumağı giderek büyümektedir.

Yazarın Diğer Yazıları