Eğitimdeki memurların sorunları görmezlikten gelinmemeli

Ülke kalkınmasının itici gücü iyi planlanmış ve yapılanmış bir eğitim sistemi ile gerçekleşir. Doğru hedeflerden yoksun ve çarpık bir zihniyetle yürütülen eğitim anlayışı ile toplumsal gelişmenin sağlıklı olması mümkün olmayacaktır. Öte yandan eğitim çalışanları da eğitim sistemimizin asli unsurlarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla eğitim çalışanlarına huzurlu bir çalışma ortamı ve yeterli ekonomik imkânlar hazırlanması eğitim sisteminin sağlıklı yürütülebilmesi için öncelikli bir önem arz etmektedir.
Sorunsuz, kaygısız ve ayrımcılıktan uzak olarak; hizmetlisi, memuru, öğretmeni, araştırma görevlisi, profesörü ve idarecilere kadar bütün eğitim çalışanlarının motive edilmesi gerekmektedir.
Türk Eğitim-Sen, eğitim çalışanlarını bir bütün olarak görmektedir. Hizmetli, memur, teknisyen, şoför, veri hazırlayıcısı, şef, şube müdürü, öğretmen, müdür ve müdür yardımcısı, Yurt-Kur memuru, araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak görev yapan her bir eğitim çalışanı eğitim sisteminin vazgeçilmez unsurlarıdır. Dolayısıyla eğitim çalışanlarına yönelik yapılacak her türlü iyileştirme, ayrım gözetmeksizin bütün çalışanların geneline uygulanmalıdır. Bundan dolayı, sendikamız, sadece öğretmenlere verilen “Eğitim ve Öğretime Hazırlık Ödeneği” ile üniversite öğretim elemanlarına verilen “Eğitim Öğretim Ödeneği”, ayrım yapılmaksızın tüm eğitim çalışanlarına “Eğitim Öğretim Ödeneği” adıyla verilmesini öngörmektedir.
Her eğitim ve öğretim yılı başında öğretmenlere verilen “Eğitim ve Öğretime Hazırlık Ödeneği” MEB’deki memurlara, profesöründen hizmetlisine kadar bütün üniversite çalışanları ile Kredi Yurtlarda çalışan personelin eğitim öğretim yılına yeterince hazırlanabilmesi ve kısmen de olsa ekonomik sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilmesi için söz konusu ödenekten yararlandırılmaları gerekmektedir. Yine, cüzi de olsa her ay akademisyenlere verilen “Eğitim Öğretim Ödeneği” de üniversitelerdeki bütün idari personele, MEB ve Yurt-Kur çalışanlarına da verilmelidir.
Acil olarak Toplu Sözleşme fiyaskosuyla hezimete uğrayan memurların bir ek zam ile ekonomik olarak rahatlatılması gerekmektedir. Sonuçta 2014 yılı başında %5,3 olarak planlanan enflasyon hedefine paralel olarak yapılan 123 TL’lik artış, Hükümetin 2014 yılı enflasyon hedefini %9,4 olarak revize etmesiyle hükümsüz kaldı. Doğalgaz, elektrik, su, gıda gibi zorunlu harcamalara yapılan zamlarla birlikte memurlarımız daha da yoksullaştı. Eğitim çalışanlarının sorununa toplu bir çözüm getirilmeli,  akademik personel ve öğretmenlerle birlikte bütün memur ve emeklilerin yüzü güldürülmelidir.
İdari personel olmadan Üniversitenin, memur olmadan MEB’in ve Yurt-Kur’un olamayacağı, dolayısıyla iyi bir eğitimin verilemeyeceği ve barış ortamının oluşturulamayacağı herkesin malumudur. İdari personelin ağır aksak yürüyen, bazı üniversitelerde bilinçli olarak rektörler tarafından engellenen görevde yükselme hakları geri iade edilmeli ve “hülle” ile doldurulan şube müdürlüğü kadroları, MEB’deki okul müdürü ve yardımcıları ile Yurt-Kur’daki bütün haksız atamalar iptal edilerek huzur ortamı yeniden tesis edilmelidir.
Üniversitelerdeki daire başkanlarının ek gösterge mağduriyetleri kısmen giderilirken, aynı konumda bulunan genel sekreter yardımcıları, şube müdürleri, fakülte, yüksek okul ve enstitü sekreterleri ile müdür ve üniversite hastaneleri başmüdürlerinin mağduriyeti devam etmektedir. Yine 666 sayılı KHK ile kamuda çalışanlarının ücretlerine yapılan iyileştirmelerde şeflerin unutulmuş olması, maiyetlerinde çalışan memurlarla aynı maaşı almalarına neden olundu. Şefler doktora yapsalar dahi kadro dereceleri 3. dereceden aşağıya inememektedir. Bu da özel hizmet tazminatının düşüklüğü nedeniyle emsallerine göre daha az maaş almalarına neden olmaktadır. Daha doğrusu idari personel büyük bir huzursuzluk içindedir. Bu huzursuzluk, onların veriminin düşmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan da daha fazla ücret verilen (Belediyeler başta olmak üzere) diğer kurumlara geçmektedir.
Hükümetin, eğitim çalışanları arasında huzursuzluğa neden olan sorunları çözme noktasında ciddi atımlar atmasının vakti çoktan gelmiş ve geçmek üzeredir. Artık ayrımcılıkla ve başkasının hakkını yemeyi öngören düzenlemelerle eğitimi düzlüğe çıkarmanın mümkün olmadığı gerçeği görülmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları