Ekmeleddin Bey’in Türk dünyasına bakışı

İslam dünyası ve özellikle Orta Doğu ülkeleri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu İslam İşbirliği Teşkilatı’ndaki (İİT) göreviyle daha yakından tanıma fırsatı buldu. İhsanoğlu’nun Türkiye adına seçimle geldiği Genel Sekreterlik görevi Libya, Tunus, Mısır ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’nun yeniden tanzim edildiği bir döneme denk geldi. Doğrusu bu dönemde yapılan açıklamalardan pek çok Arap ülkesinin İhsanoğlu’na sempatiyle yaklaştığını söylemek mümkün. İhsanoğlu görevinin son iki yılında İİT’nin Orta Doğu’dan Asya’ya açılarak daha geniş bir coğrafyada etkileşmesini istiyordu. Bu amaçla 2005 yılından itibaren Rusya’nın İİT bünyesinde gözlemci ülke olarak yer alması için uğraşmış ve bu çalışmaları sebebiyle Rusya, Uluslararası İşbirliğine Hizmet Madalyası ile taltif edilmişti.
Hiç unutmam 2011 yılında Astana’da gerçekleştirilen İİT dönem toplantısı sırasında bir grup Arap gazeteci ile sohbet ederken Mısır’dan gelen gazeteci İhsanoğlu için “İslam dünyasının Cumhurbaşkanı” ifadesini kullanmıştı. Muhakkak ki o tarihte böyle bir ifadenin nasıl bir öneme haiz olacağını kestirebilmek mümkün değildi. Fakat bu ilgi bende oldukça merak uyandırmıştı. Böylesine önemli bir kurumun başında bulunan kişinin Türk dünyasına olan bakışını öğrenmek istiyordum. Astana’daki toplantı sırasında bazı gazeteci dostlarımızla kendisiyle sohbet etme fırsatımız olmuştu. Bu görüşmede benim açımdan öne çıkan hususlar vardı. Onlardan bazılarını paylaşmak istiyorum:
 “Ben farklı bir genel sekreterim. Seçimle geldim. Gücümü bundan alıyorum, eğer böyle olmasaydı Tunus’ta, Mısır’da, Libya ve diğerlerinde süren halk direnişlerinin haklı yanlarını ortaya koymamız zor olurdu. Türkiye aslında bu olayları tetikleyen bir özellik taşıyor. Vizelerin de kalkmasıyla bu ülkelerdeki insanların Türkiye’deki demokrasi, insan hakları ve ekonomik gelişmişlik düzeyini yakından görmesi bir beklenti meydana getiriyor. “Onlar yapmış biz neden yapamıyoruz?” düşüncesi çok büyük etkileyici. Tabii Türkiye’nin uzun yıllara dayanan bir demokrasi kültürü var. Bu ülkelerde işler daha fazla zaman alacaktır. Bu yüzden Türkiye ile ilgili “model” yakıştırması yersiz değil. 
Türk Cumhuriyetlerinin İslam dünyasına entegrasyonu konusuna gelince; aslında bu konu her şeyden önemlidir. Türk ve İslam ülkelerini aynı çatıda buluşturuyoruz. Ben Haydar Aliyev’den bu yana bu iş için uğraşıyorum. Sonra İlham Aliyev, 2006’daki toplantımızı Bakü’de düzenledi. Şimdi de Kazakistan’dayız. Kazakistan’ı ve Nazarbayev’i çok önemsiyorum. Ülkesini getirdiği yer son derece dikkat çekici. 
Şimdi soruyorum, bizim neden G20 diye bir topluluğumuz olmasın? Özellikle ekonomik iş birliği hızla yaygınlaşabilir. Türk Cumhuriyetlerini de sayarsak 60-65 ülkenin kendi aralarında ticaret yapması ve birbirlerinin eksikliklerini tamamlaması müthiş bir iş birliği. Dünyanın düzenini değiştirebilir. Birlikte hareket edersek bu gerçekleşebilir. Bakın BM nezdinde Filistin’in tanınması için gelecek yılki toplantıda karar alacağız. Bunlar önemli şeyler.” 
Şüphesiz İhsanoğlu’nun Arap dünyası ile Türk dünyası (kendisi bu ifadeyi kullanmamış olsa da) arasında köprü kurma isteğini güçlendiren zemin Kazakistan’ın İİT Dönem Başkanlığı’ndaki başarılı girişimleridir. Zira daha sonra bir belgesel için mikrofon uzattığımız İhsanoğlu, Kazakistan ve Nazarbayev’in çalışmaları için “eşsiz bir başarı öyküsü” değerlendirmesinde bulunmuştu.
İhsanoğlu şimdi muhalefetin “çatı adayı” olarak Türk seçmenin tercihine sunuluyor. Aday gösterilme sürecini ve olası sonuçları bir başka yazıda değerlendireceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları