Ekonomide değil, ekonomi yönetiminde kriz var

Bir bakkal günübirlik hesap yapmak zorundadır. Rafta sucuk yoksa, bir hafta veya 15 günlük sucuk sipariş eder. Ekmek yoksa bir günlük ekmek alır. Çünkü ekmek ikinci gün bayatlar satılmaz. Kasada para yoksa, geçici kredi alır.

Ekonomi idare etmek ise bakkal idare etmekten farklıdır. Oysa ki bugünkü ekonomi yönetimi, medya ve finansçılar bakkal idare eder gibi, ekonomi yönetiyor veya öneride bulunuyorlar.

Ekonomi yönetiminden başlayalım...

Ekonomi yönetimi, yatırım eğiliminde düşme mi var, teşvik verelim çözelim...  Gayri Safi yurt içi hasıla büyüme hızı yavaşladı mı? Ekonomide durgunluk mu var? Kredi kartı taksit sayısını artıralım... Merkez Bankası'nın bankalara verdiği paranın faizini düşürelim, talep artsın, ekonomi canlansın.

Gerçekte ise iktisat politikaları, birbiri ile uyumlu, koordineli, kısa ve uzun vadede geçiş imkanı olabilecek şekilde planlanmalıdır.

Söz gelimi, yatırımları artırmak için verilen teşvikler, dün Ege Cansen'in de dediği gibi kafa karıştırıyor. Başbakan bir ay içinde iki teşvik paketi açıkladı. 

3 Temmuz'da, bir gazetenin devrim niteliğinde diye abarttığı, yeni ekonomik paketi açıkladı. Damga vergisi, karşılıksız çeke ceza ve kamuda tasarruf.

4 Eylül'de Başbakan 23 ilde sağlanacak istihdam olanağı ile 200 bin vatandaşımıza iş ve aş temin edileceğini açıkladı. Sıfır faizli kredi, ticari araçlara ÖTV istisnası, ihracatçıya yeşil pasaport, kamunun fabrika yapıp, özel sektöre devretmesi gibi.  

Gerçekte ise, yatırımları artırmak için teşvikler tamamlayıcı unsurlardır. Siyasi ve sosyal istikrar, mülkiyet haklarını tereddütsüz koruyan hukuk düzeni, yatırım ortamı için olmazsa olmaz nitelikte alt yapılardır.

Ekonomik anlamda, yatırım eğilimini artırmak için, tasarruf oranını artırmak ve yatırım-tasarruf açığını düşürmek gerekir. Üretimi, ithal ara malı ve ham madde bağımlılığından kurtarmak gerekir.

Ekonomide bir piyasa kuralı var... Kötü para iyi parayı kovar... Aynı şekilde spekülatif yabancı sermayenin tekel olduğu piyasalarda, kırılganlık yüksektir ve ciddi yabancı yatırım sermayesi gitmez.

Kârlı işletmelerin ve bankaların yabancı sermayeye satışına sınırlama getirmek yerine fiziki yatırım yapacak doğrudan yabancı yatırım sermayesini teşvik etmeliyiz.

Önceki gün de, kredi kartları borçları ve taksitlendirme, tüketici kredilerinde vade gibi önlemler açıklandı.

Kredi kartlarında iki veya üç yılda bir mağdurlar oluşuyor. Mağduriyetin temel nedeni, banka ve kredi kartlarında fahiş faizlerdir. O kadar ki bankalar, Merkez Bankası'ndan aldıkları paralara ortalama yüzde 8 faiz ödüyorlar. Mevduata da aynı oranda faiz veriyorlar. Yani nereden bakarsak bakalım bankaların para maliyeti, munzam karşılıkla birlikte yüzde 8 ve en fazla yüzde 9 oluyor. Bankalar kredi kartları için Merkez Bankası'nın tayin ettiği en yüksek orandan faiz alıyorlar. Akdi krediler için aylık yüzde 2.02, yıllık yüzde 24.24 ve  gecikme faizi olarak da aylık 2.52, yıllık yüzde 30.24 oranında faiz alıyorlar. Yani para maliyetlerine göre üç veya dört kat daha fazla faiz alıyorlar. Kaldı ki 3 yıl önce de bu faizler yaklaşık aynı idi. 

Demek ki iki-üç yılda bir oluşan kart mağduriyetini ortadan kaldırmak için, yasa değiştirerek, kart faizlerine kâr sınırı getirmek gerekir. Yine kart faizlerinde, tüketici yanılmasını önlemek, kırılganlığı ve belirsizliği kaldırmak  için aylık faiz değil, yıllık faiz oranlarını ilan etmek gerekir. 

Ayrıca Ekonomi Yönetimi, kredi kartları taksitlerini değiştirip, talebi artırıp  ekonomiyi canlandıracağını düşünüyorsa, yanılıyor. Etki olsa da çok kısa süreli ve geçici etki olur.

Toplam talebi artırmak için, mevcut gelir seviyesinde, gelir dağılımını

düzeltmek gerekir. TÜİK'in açıkladığı son verilere göre, zengin-fakir farkı açılıyor. Yani gelir dağılımı bozuluyor.

Gelir dağılımını iyileştirmenin en önemli ayağı, devletin iş yaratmasıdır. Bu konuda geçmişte yazdığım önerilerim var. 

Bir diğer ayağı, işçi ve memura geçinme endeksine göre maaş zammı yapmak ve ayrıca yüzde 3 veya ne ise büyümeden ilave refah payı vermektir. (Geçinme endeksi, gıda, barınma gibi düşük gelir gruplarının harcamalarını baz almaktadır.)

Sonuç: Ekonomide oyunu siyasilerin hesabına göre değil, ekonominin  kurallarına göre oynamak gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları