Ekonomist değilim ama... / Kerim Yılmaz

Ekonomist değilim ama... / Kerim Yılmaz
Medyadaki zafer naralı ses bombalarıyla ahaliyi ikna etmek artık çok zor. Şimdi herkes abandone ve ortalık toz duman. Anadolu'da, bindiğin at mı, eşek mi hele bir toz duman dağılsın da gör derler. Ocak ortasında her şey daha açık ve net biçimde görülecektir...

Ekonomi tahsilim Hukuk Fakültesinde okuduğum birer dönemlik mikro ve makro ekonomi derslerinden ibarettir. Yirminci yılına giren iktidarın söylem ve eylemleriyle ekonomiyi öğrenip herkesin konuştuğu bu zamanda ekonomist(!) değilim, naçizane hukukçuyum. Yıkım mı, zafer mi olduğuna girmeden 20-Aralık Tebliğini kısaca irdeleyeceğim.
Söylemde yıllardır uçan, kaçan, iki ay önce şahlanma evresine geçen ekonomimizin aniden kurtuluş savaşına muhtaç olması ispat etmiştir ki bu iktidarın yeni bir model oluşturma düşüncesi ve yetisi kalmamıştır.

Tebliğ yeni bir ekonomik model değil, dövizin yükselişinden panikleyip günü kurtarma çabasıdır. Esasen Türk lirasının hızlı değer kaybı olan dövizin yükselişi kısa vadede ödemeler dengesi krizine dönüşmemesi için alınan bir şok tedbirdir. 
Yapılanın tek mantıksal doğrusu da budur. 
Hukuki Açıdan;
Tebliğin yasal dayanakları sayılmışsa da içerik itibariyle dayandığı yasalarda imkan veren hükümler yoktur. Yasa ile yapılması gereken düzenlemeler tebliğle yapılmıştır ki bu anayasaya aykırıdır. Dövizi dizginleme düzeneğinin iki farklı kamu idaresince ayrı ayrı yapılması öngörülmüş. Ama her iki kurumun yapması, ''''kanuni idare'''' ilkesi gereği zorunlu olmasına rağmen yasallıktan yoksundur.

Tebliğe göre; Kur Korumalı TL Mevduatı için Hazine ve Maliye Bakanlığı, Döviz Tevdiat hesaplarından TL mevduata dönüşe destek için Merkez Bankası görevlendirilmiş olup, işleyişi sağlayıp mali yükünü karşılayacakmış. 
1- Merkez Bankasına 1211 sayılı kuruluş ve görevlerini düzenleyen yasada olmayan yetkiler bir tebliğle verilerek ciddi bir mali yükümlülük altına sokulmuştur.
2- Hazine ve Maliye Bakanlığı''na da tebliği ile mali külfet yüklenmiştir. Henüz yürürlüğe girmeyen 2022 yılı merkezi yönetim bütçesi döviz ataklarıyla üçte bir oranında erimişken bu kez bütçede ödenek kalemi olmayan ve kaynağı bulunmayan bir harcama faslı yüklenerek ''''Kur Korumalı TL Mevduat'''' hesaplarına ne kadar olacağı bile bilinmeyen bir kaynak sarfı Bütçe yasasına aykırıdır. Diyelim ki bu eksiklikler tez zamanda Meclis''e gelir ve elleri görelim repliğiyle çıkarılacak bir yasayla düzenlenir. 

Yasalaştığında da anayasa aykırılık olur.

Bu tebliğle; Mevduat sahiplerinin alacağı faizle kur artışı arasındaki fark MB veya Hazine Maliye Bakanlığınca karşılanarak, halkın Türk Lirasında kalmaları yani dolara kaçışı önlenecekmiş. MB ve Hazine babalarının paralarını harcamadığına göre bu destekleme halktan toplanan vergilerle yapılacak. Bu da mevduat sahiplerinin (yani parası olanların) parası olmayan (bankalarda TL veya döviz hesabı olmayan) ahalinin vergileriyle fonlanması demektir. Anayasa  73.madde; -Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır- der. Mali gücüne göre vermesi gereken -ki bunlar mevduatı olmayanlar- ahali, kendisinden daha zengin olup bankada mevduatı olanlardan daha çok vergi verecek ve onları finanse edecek. 
Fakir halk ben zaten vergi vermiyorum bana ne diyemez. Zira temel gıda ihtiyaç maddeleriyle akaryakıta yapılacak zamlarla bu paralar onlardan alınacak. Böylece  anayasanın kanun önünde eşitlik 2. maddesi ve mali güce göre vergi verme hükümleri açıkça ihlal edilmiş olacak. 

Bu iş özünde örtülü bir faiz artırımıdır. Sözde ''''nass var faize karşıyım'''' denilip, özde kura bağlanan ve oranı belli olmayan bir faiz artışı yapılmıştır.  Tebliğin 5. madde, ''''Vade sonunda Türk lirası mevduat veya katılma hesabı sahibine anapara ile faiz veya kâr payı banka tarafından ödenir'''' denilmiştir. Faiz demeden faiz artışı yapmayı perdeleme için sigorta vs demeleri ise dini hassasiyetleri yüksek saf ahaliyi kandırmaktan başka anlam taşımaz. Sonuçta fakirden alıp zengine veren bir düzeneğin dini açıdan da savunulması mümkün değildir. 

Siyasi Açıdan; 
Estirilen hava gazına aldanmayın. Halk çarşı, pazar, markette halen doların 13 lira olduğu fiyatlamaları yaşıyor ve altında eziliyor. Eylül başında 8-9 olan doları 18''e çıkarıp, kurnazlıkla ve halen meşkuk dolar alım-satımlarıyla 13''e indirmek başarı değil. Ne zamanki bu düşüş fiyatlara yansır o vakit halk bunu görür, inanır, alkışlar. 

Medyadaki zafer naralı ses bombalarıyla ahaliyi ikna etmek artık çok zor. Şimdi herkes abandone ve ortalık toz duman. Anadolu''da, bindiğin at mı, eşek mi hele bir toz duman dağılsın da gör derler. Ocak ortasında herşey daha açık ve net biçimde görülecektir. Fiyatları aşağı çekemeyen hiçbir program ve model seçmeni kandıramaz. 

Ayrıca faiz takıntısıyla tetiklenen kurun daha yukarı gideceği düşüncesiyle 16-17-18''den dolar alanların yalnızca muhalefet değil, AKP-MHP seçmeni olduğunu ve ateş püskürdüklerini de unutmayın.

Sadece sert bir döviz krizini bugün için önlemede belki yararlı olabilecek bu sistemin yarınlarda tüm topluma yüklenecek faturası çok ağır olacaktır. Değerlendirmemizi 1970li yıllarda yapılan benzeri bir kurnazlığın sonrasında neye mal olduğunu merhum C.başkanı ve Başbakan Turgut Özal''ın 1989 yılındaki şu sözüyle bitirelim; “Kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Bilgisizliğin vesikası. İnşallah sonraki iktidarlar ders alır. Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM’nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz.” Bugünkü kurnazlığın çok daha ağır olacak bedelini de ne yazık ki gençlerimiz, çocuklarımız ve hatta torunlarımızın ödeyeceğini asla akıldan çıkarmayalım..