Eleştirebilmek ne güzel bir nimetmiş!

Şöyle okkalı bir tenkit yazısı kaleme almak istiyorum fakat daha araştırmamı bitirmeden, bakıyorum iktidar kalemleri başka şeyler mırıldanıyor!

Eğitimden teröre, güvenlikten dış politikaya her alanda çarkı felek misali fırıldak gibi dönüyorlar! Yandaşlar yeni kabın şeklini almaya dünden hazır. Dün dündür, artık yeni Türkiye var. Bugün böyle gerekir, deyip sıyrılıyorlar. Karavana atılan oklar yere düşmeden önüne hedef yetiştirmekte öyle ustalaştılar ki mazinin dalkavuklarını çırak çıkarırlar.

Durdukları yer yok, kimi, nasıl muhatap alalım. Yandaş kesimin bir özelliği de hemen her birinin ayrı telden çalması. Tek ortak noktaları Saray'a mutlak itaat. O da çok sevdiklerinden değil, korktukları ve nemalandıkları için...

Devlet adamının ayakkabı kutusunda para saklamasının zararlarını anlatayım derken, yandaşın biri parayı paralelin koyduğunu, öbürü imam hatip yapılacağını, diğeri Balkanlarda üniversite kurulacağını savunurken, tam o sırada birileri de çıkıp paraları faiziyle birlikte valizlere doldurup ortadan kayboluyor.

Kimi de ufaktan ufaktan sistemi rahatlatmanın yolunu yapıyor. Meğer ortada yolsuzluk yokmuş ama rüşvet varmış. Yani 4 bakan zaten yapmaları gereken işler için komisyon almış ama bu yolsuzluk değilmiş. Allah'ım aklımı koru!

"Yahu arkadaş Kâbe'ye bari bu kafayla gitmeyin" diye yazmaya hazırlanırken, haydaa! Yolsuzluğu aklayan uçaktan indirilirken, rüşvet almakla suçlanan zirve protokolünde uçuyor. Öte yandan Yeni Şafak'ın yayın yönetmeni "Tanklar Kâbe'ye dayanmadan" başlığıyla köşe yazıyor. İran'ın Mekke'ye ulaşması an meselesiymiş... "A birader, merak etme Kâbe'nin sahibi var. Sen kendini kurtar!" Ebrehe'nin fillerinin yıkamadığı Kâbe'nin duvarlarını Emevi zihniyeti hem yıktı hem de tavaf edenlere ne zulümleri reva gördüler. Zalim Haccac, Kur'an okur ve öğretirken samimi müminlere hayatı zindan ediyordu. Öfke konuşurken vicdan kararıyor.

Jet krizi ve "üst akıl" konusuna değineyim diyorum. Bakıyorum "alt akıl" sahipleri "üst akıl" ile görüşebilmek için yollarını gözlüyor. "Gel memleketin bütün üslerini sana açayım. Yeter ki beni yalnız bırakma" diye adeta yalvarıyor.

Batılı "üst akla" Doğu'nun sözcüsü pozisyonunda sözde meydan okurken bir de ne görelim, Rusya ve İran düşman olmuş Batılı müttefikleri yardıma çağırıyoruz. Öbürü çıkıp terör devleti dedikleri İsrail'e dostluk yağları çekiyor. Birine göre üst akıl ABD, birine göre İngiltere, öbürüne göre Almanya...

Arkadaş, sizin bir duruşunuz hiç olmayacak mı, zaten oryantal kafayla siyaset yapıyorsunuz da bu kadar hızlı kıvırırsanız, kim size güvenir. Hangi yöne dönseniz o yönden para yapıştıran olur ama sonunda kimse sizi uzun süreli kucaklamaz. 

Başkanlık konusunu da ele alamıyorum. Siyasete başlarken Başkanlık Amerikan özentisi dedikleri başkanlığa öyle özendiler ki sanırsınız tek kurtuluş reçetesi. Aslında birileri mevcut sistemle paranın kontrolünü başbakanın elinden alabilse sorun kalmaz.

Daha birkaç ay önce federasyonlu (özerklik) başkanlığa yeşil ışık yakanlar bugün "üniter başkanlık" diye tutturuyor. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı gibi Ahmet Davutoğlu dahi nasıl bir başkanlık olacağını henüz kendisi de bilmiyor. Belki de nasıl olsa "başbakan olarak bana ihtiyaç kalmayacak" diye düşünüyordur!

Evet, başından beri aynı şeyi söyledikleri tek konu yok. Üstelik tek adam iktidarında ikinci adama yer olmadığı için üçüncü adamlar yerini korumak amacıyla tüm hünerlerini göstermek zorundalar. Çünkü Yeni Türkiye liyakat yerine sadakati esas alıyor. Bugün hoca dediklerine yarın hain demeyeceklerinin bile garantisi yok. Daha neyi eleştireceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları