Emaneti 'Derin Gırtlak'a Tokyo’da teslim ettim

Kore’ye gidişimizi anlatıyordum. Halıcıoğlu’ndan sonra İzmir’de, Seferihisar’a özel eğitim görmeye gittik! Amerikalı subaylar, birliğe, bize yeni Garand tüfeklerini ve yeni savaş yöntemlerini  gösteriyorlardı ve biz de tercümanlık yapıyorduk!
Eğitim bitti. Zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı birliği teftişe geldi...  “Kuzey Yıldızı”  kod adı verilen Birliğimizi  Amerikalı subaylar, birlikte savaşacağımız ABD ordusuna göre düzenlemişler ve Birlik, alanda bu düzene göre sıralanmıştı. Kara Kuvvetleri Komutanı rahmetli General Kanatlı, gürledi;  “Boy sırası yok” diye... Ve bir kargaşadan sonra, Birlik  “boy sırasına”  göre düzenlendi. Kore’de, gene değişene kadar!
İzmir rıhtımından Kore’ye gitmek üzere bir Amerikan nakliye gemisine  kalın kışlık üniformalarımız, Kırıkkale tüfekler ve kara kazanlarımızla biniyorduk... Geminin kaptanı, deniz tutmasına karşı  “dramamin” ilacı alınmasını önerdi. Bunu, birliği sevk etmekle görevli Komutana tercüme ettiğimizde, cevabı  “Biz İstiklal Savaşında çarık yedik siz de, kusa kusa gidersiniz, kusa kusa gelirsiniz” oldu. Bunu Amerikalıya nasıl tercüme edeceğimi bilemedim! TSK nereden nereye geldi?
Günlerce, kusa kusa ve asıl kaşına kaşına Kore’nin Pusan limanına vardık. Orada bandolarla karşılandık! Oradan da trenle cepheye!
Aynı gemide, Etiyopyalı askerler Belçikalılar ve Yunanlılar vardı. Yunanlı subaylarla hemen çabuk haşır haşır neşir olduk...
Kore’ye hareket etmeden önce, Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılmıştım. Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Kurmay Albay Hakkı Yıldırım, bana özel bir görev verildiğini tebliğ etti; Tugayın Basın ve Halka İlişkiler Subayı olarak görev yapacak, Tugayla ilgili haberleri cepheden, ileri hatlardan röportajları, askerlerin ailelerine mesajlarını teyplerle Ankara Radyosu’na gönderecek ve yabancı savaş muhabirleriyle irtibat sağlayacaktım.
Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı’nda bana tahta bir muhafaza içinde, özel imalat bir Kırıkkale tabancası da teslim ettiler. Bu Genelkurmay Başkanımızın Japonya ve Kore’deki 8. Ordusunun o zamanki komutanı General Matthevv Ridgeway’e hediyesiydi.
Tokyo’ya gidince ilk işim 8. Ordunun karargâhına gitmek ve generalin emir subayı Albay Alexander Haig’e bu hediyeyi teslim etmek olacaktı. Albay daha sonraları Nixon’un Genel Sekreteri, Kissinger’ın yardımcısı ve Reagan döneminde Dışişleri Bakanı olacaktı. Başbakan Nihat Erim’le Washington’a gittiğimizde, Beyaz Saray’da verilen akşam yemeğinde Albay’la aynı masada oturacaktık...
Haig’in adı, Watergate skandalına karıştı ve Washington Post muhabirlerine gizlice bilgi veren Derin Gırtlak’ın o olduğu söylendi... Reagan, Washington’da bir suikastta yaralanınca, Dışişleri Bakanıydı ve hemen devletin kontrolünü eline almaya kalkışmıştı. Oysa yasalara göre Başkan görev yapamaz duruma gelirse sırada önce Başkan Yardımcısı vardı.
Gemi Yokohama’ya uğradığında, beni bir sürpriz bekliyordu. Aldığım emre göre, Basın ve İrtibat Subayı olarak hem Kore’de Tugay’da, hem de Korgeneral Rüştü Erdelhun başkanlığındaki irtibat heyetinde görev yapacak, yani cepheyle Tokyo arasında mekik dokuyacaktım. Oysa ben de diğer yedek subaylar gibi, Karargâh’ta ve cephede görev yapmak istiyordum. Emir demiri kesti!
Diğer yedek subay arkadaşlarımız cephede ateş altında irtibat görevini cesaret ve dirayetle yürüttüler. Amerikalılardan madalyalar aldılar, özellikle Kore’ye yeni nişanlandığı için pek gönülsüz giden
Seyfı kardeşim büyük yararlık gösterdi...
Amerikalıların  “North Star Brigade” ,  “Kutup Yıldızı Tugayı”  adını verdikleri Türk Tugayının Kore’de yeni şartlara, silah ve yöntemlere adapte olması güç olmamıştı. Bizim kuzu, koyun ve bol ekmek tüketmemiz Amerikan lojistik hizmetleri için problem olmuştu ama sonunda halledildi. Dil sorunu da bizim ve sonraki iki kafilede tercüman yedek subayların bulundurulmasıyla çözüldü. (Rahmetli Abdi İpekçi, Refik Erduran, sınıf arkadaşlarım Tuna Baltacıoğlu, Üstün Üstündağ Kore’de görev yaptılar.)
Ben de, Tugayın Basın ve Halkla İlişkiler Subayı (Amerikancası PIO) olarak görevimi yaparken, o zaman ilkel olan portatif kurgulu bir teyp makinesiyle Ankara Radyosu’na cepheden ileri hatlardan röportajlar gönderiyordum. Bir seferinde, Kore’den dönüşümden iki gün önce dağa çarparak şehit olan rahmetli üsteğmen Şumnu’nun kullandığı hafif topçu keşif uçağı ile düşman hatları üzerinden uçarken izlenimlerimi kaydetmiştim. Aşağıdan yoğun uçaksavar ateşi açılmıştı ve heyecanlı bir röportaj oldu. Ama neye yarar; meğer ilkel teyp makinesi tutukluk yapmış; bant boş çıktı!


 

Acımı paylaşanlara teşekkür
Ölüm elbette ki acı... Hele evlat acısını Allah kimselere yaşatmasın. Canım kızım Demsaz Ayşegül’ün vefatı dolayısıyla acımı paylaşan bütün dostlarıma, arkadaşlarıma teşekkürler ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları