Ercilasun, Türkçü düşünür Müftüoğlu'nu anlattı

Ercilasun, Türkçü düşünür Müftüoğlu'nu anlattı
Yeniçağ Gazetesi yazarı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Türkçü düşünür Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nu anlattı.

Millî Düşünce Merkezi’nin Kabakçı Konağı sohbetlerinden sonuncusunda konuşan Milli Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyesi ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, büyük Türkçü Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nu anlattı.

İşte Ercilasun'un anlatımıyla Müftüoğlu:

Ahmet Hikmet Müftüoğlu 1870’ de doğmuş, 1927’de ölmüş. 57 yıllık ömür.

Namık Kemal vefat ettiğinde 18 yaşında. Zamanın bütün aydınları gibi, o da Namık Kemal’i seviyor. Müftüoğlu, 18 yaşında iken Namık Kemal için mersiye yazmış. Şiirle başlamış her edebiyatçı gibi, ama biz onu şairliğiyle değil hikâyeciliğiyle tanıyoruz.

Ahmet Hikmet’in dedesi, babası, hepsi üst derecede eğitimli insanlar.

Babasını erken kaybettiğinden, ağabeyinin kolu kanadı altında büyümüş. Ağabeyine o bakımdan çok büyük minneti var. Ağabeyi çok kıt imkânlara rağmen Galatasaray Lisesi’nde okutuyor, Müftüoğlu’nu.

Recaizade Mahmud Ekrem Galatasaray Lisesi’nin müdürü. Şinasi ve Namık Kemal’i bir yana bırakırsak, Servet-i Fünun edebiyatının başlatıcısı, hepsinin hocası kabul edilebilir.

Muallim Naci’de var buralarda. Muallim Naci biraz daha eski tarz edebiyata bağlı.

Recaizade, batı tarzını edebiyatımıza getiren bir isim. İkisi arasında şiddetli tartışmalar var. Ama her ikisi de edebiyat bilgileri bakımından ve Türkçeyi kullanma bakımından usta. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, böyle ustaların elinde yetişiyor. Daha lisedeyken şiirleri, bazı hikâyeleri yayımlanıyor.

TEVFİK FİKRET'LE OKUL ARKADAŞIYDI

O yıllarda Türk edebiyatı içinde Serveti-i Fünun dergisi ve o derginin adıyla anılan edebiyat zümresi var. Dergi, 1896-1901 arasında sadece 5 yıl çıkıyor ama etkisi büyük. Bu hareketin içinde kimler var? Tevfik Fikret. O dönemin şiirlerinin en büyük ismi kabul ediliyor. Halid Ziya Uşaklıgil var. Batı tarzında roman denecek roman, Halid Ziya ile başlıyor. Hepinizin bildiği gibi Aşkı Memnu ve Mai ve Siyah. Sadece onunla başlıyor demek yeterli değil. Kendisinden sonra gelen millici romancılara da çok büyük etkisi var. Yani Halid Ziya’nın dili ağdalı, milli bir dil değil, Arapça, Farsça kelimeler dolu ama roman tarzında sonradan milli edebiyatın romancılarına Reşat Nuri, Refik Halit, hepsine tesir etmiştir. Hatta bugünkü romanın kökünde Halit Ziya vardır diyebiliriz.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Tevfik Fikret’in okul arkadaşıdır.

Ahmet Hikmet işe Servet-i Fünun dergisinde başlıyor. Servet-i Fünun dergisi henüz bir edebiyat dergisi haline gelmeden de, o dergiye yazılar yazmış. Fenni yazılar, tercümeler yapmış. Pek çok yazar, pek çok edebiyatçı, şair, fenni tercümelerle işe başlıyor. Fransızcadan tarımla, makinelerle ilgili tercümeler yapıyorlar. Böylece yabancı dili geliştiriyorlar. Aşağı yukarı hepsinin mükemmel Fransızcası var. Zaten o dönemde Galatasaray’ı bitirenin iyi Fransızcası.

EDEBİYAT SANAT İÇİNDİR DİYORLAR

Servet-i Fünuncular Türkçe bakımından sakat bir yol tutuyorlar. Onlar diyorlar ki “edebiyat halk için değil, sanat içindir”. Halkın bizi okuması anlaması diye bir kaygımız yoktur. Biz sanat için sanat yaparız. Onun için de divan şairlerinin bile kullanmadığı Arapça, Farsça kelimeleri lügatlerden arayarak, sözcüklerden tarayarak, eserlerinde ve hikayelerinde kullanmışlardır. Bu onların olumsuz tarafı. Ama fevkalade üstün bir üslup da geliştirmişlerdir. Ahmet Hikmet’in üslubundaki üstünlük, o güzellik, Servet-i Fünun edebiyatçılarının bu üslup arayışlarından kaynaklanmaktadır.

Diyebilirim ki bizde üslup arayışlarını teorik olarak da, en iyi inceleyenlerden biri Cenap Şahabettin’dir. İsmet Tümtürk’ün babasıdır.

SERVET-İ FÜNUN VE MİLLİ EDEBİYAT

Ama şu da var, Ahmet Hikmet bu cereyanın içindeyken bile Fikret’in fikrinde değil. Yani milletimle nevi beşer falan diyen düşüncede değil. Daha o tarihte milli düşünceleri taşıyor. O zamanki hikâyeleri biliyorsunuz. O dönemin hikâyelerini sonradan Haristan ve Gülistan kitabında topladı. Onlarda da henüz milli edebiyata geçmeden milli unsurlar var.

SERVET'İ FÜNUNCULAR MİLLİYETÇİ OLMASA DA MİLLİDİRLER

Servet-i Fünuncuların hepsini de gayri milli olarak düşünmek de gerekmiyor. Zaten milli ile milliyetçi arasındaki farkı da dikkate almamız lazım. Milli’nin mutlaka milliyetçi olması gerekmiyor. Milli; millete mahsus, millete ait olan şeydir. Milliyetçi, deyince bir düşünce tarzı ifade ediliyor.

Dolayısıyla Servet-i Fünuncular da elbette millidirler, milliyetçi olmasalar da.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Galatasaray Lisesi’ni bitiriyor. Diplomatlığa hevesi var. Ağabeyi de onun diplomat olarak yetişmesini istiyor. Bitirir bitirmez de hemen hariciyede görev alıyor. Ömrünün önemli bir kısmı hariciyede geçiyor.

Meşrutiyet yıllarının malum o Türkçü havası… O zaman milliyetçilikten çok, Türkçülük diyorlardı, Türkçülük kelimesi kullanılıyordu. Gökalp’in eserinin adı da Türkçülüğün Esasları biliyorsunuz.

1908’den itibaren bu Türkçülük cereyanı gittikçe güçlenen, aydınlar arasında yayılan, adeta ilerici bir hareketi temsil ediyor.

Elbette bunların içinde, hatta bu hareketin baş isimleri arasında Ahmet Hikmet de bulunuyor. Önce Türk Derneği, sonra Türk Yurdu Derneği, arkasından Türk Ocağı. Bütün bunların ilk kurucuları içinde, yoksa ilk üyeleri arasında Ahmet Hikmet bulunmaktadır.

Türk’ün tarihine, Türk’ün edebiyatına son derece düşkünlüğü var.

1912’de Atina’da Müsteşrikler Kongresi toplanıyor. Yani doğu bilimleri, oryantalistler. Bu kongreye Ahmet Hikmet’te katılıyor. 1912 yılında Türk Yurdu Dergisi artık Yusuf Akçura’nın önderliğinde çıkıyor ve “Türklük Şuuru”, “Türk Dünyası’ndan Haberler” diye çevirebileceğimiz sayfası veya sütunu var. Atina Kongresi’ne ait bütün haberler var. Orda da Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun kongreye katıldığı haberini görüyoruz.

Fethi Tevetoğlu, Ahmet Hikmet Müftüoğlu üzerinde en çok araştırma yapan isimlerden birisi.

GÖNÜL HANIM

İlk ve tek romanı Gönül Hanım. Talihsizliğe bakın Gönül Hanım 1920 yılında bir gazetede tefrika edilmiş ve 1971 yılına kadar kitap olarak yayımlanmamış. 50 yıl kitap olarak yayımlanmamış! Onu kitap olarak yayımlayan da Fethi Tevetoğlu’dur. Fethi Tevetoğlu, ilk önce 1951’de Müftüoğlu hakkında yazdığı kitapta Gönül Hanım’ın özetini veriyor geniş bir şekilde. 1971’de de onu Bin Temel Eser serisinde 50 yıl sonra yayınlıyor. Eski yazıyla dahi kitap olarak yayınlanmamış, gazetede tefrika olarak kalmış.

Gönül hanımın kısaca özeti şöyle: Tolunbey, romanın kahramanıdır. Tolunbey, 1916 yılında Ruslara esir düşüyor. Esaret hayatı içinde fakat biraz serbest bunlar. Tolunbey, iki tatar genciyle tanışıyor. İki kardeş bunlar, biri erkek biri kız. Kızın adı Gönül. Daha sonra bir Macar subayıyla tanışıyorlar. Tolunbey üsteğmen, Macar da üsteğmen, toplam 4 kişi. Müftüoğlu’nun eserinde esaret hayatı Hazar’da başlıyor. Önce Hazar Denizi’ndeki adaya, arkasından Batı Sibirya’da bir yere sürgün ediliyor.  Bunlar, Radloff’u okumuşlar, Thomsen’i okumuşlar, Tonyukuk’u okumuşlar. Orhun Abideleri ve eski Uygur metinleriyle ilgili ilk yayınlar!

ORHUN ABİLERİ'NİN İLK ROMANI, İLK YAYINI

Thomsen Orhun harflerini çözen adam. Köktürk anıtlarının bilinmeyen harflerini çözen okuyan adam. Radloff, Orhun Abideleri’ni 1893 yılında ilk yayınlayan adam. Dolayısyla roman kahramanı bunları okuyor. Sonra Gönül Hanım oraya sefer yapalım diyor.  Orhun Abideleri ile ilgili ilk romandır bu 1920’de!

Türkiye’de henüz pek az kimsenin haberi var. Şemseddin Sami’nin haberi var ama o da 1904’te ölmüş. Necip Asım’ın haberi var Fuat Köprülü’nün haberi var. Çok az kimsenin haberi var. Onlar da Türkolog. Ama bizim Ahmet Hikmet Türkolog değil. Kendisi biliyor ki roman kahramanlarına isimlerini vermiş.

Bizde Orhun Abidelerini ilk yayınlayan, Necip Asım’dır. Yıl 1925. Ama 1920 yılında Ahmet Hikmet’in romanında, Orhun Abideleri’nin orijinal biçimi değilse de, tercümesinin neredeyse tamamı var, Diyebiliriz ki, Necip Asım’dan önce Ahmet Hikmet’in romanın içinde Orhun Abideleri yayınlanmıştır. Bazı yerlerde orijinal Köktürk okunuşu da var ama daha çok manasıyla veriyor. Burada Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Türkolojiye, Türklük bilimine olan alakasını görüyoruz.

Gönül hanım “Sefer Heyeti” diyelim diyor, çünkü, talep eden Gönül hanım. Taa Baykal Gölü’nün oralara gidiyorlar. Bütün o coğrafyayı biliyor romancı. Neticede Orhun Vadisi’ne geliyorlar. Orhun Vadisi’nde Bilge Kağan ve Kültigin anıtını, okumaya, incelemeye başlıyorlar. Taşlar üzerinde yazılmış yazıları kopya etmenin şimdi çok teknikleri var. O zaman daha başka teknikler var. Stampaj dedikleri teknik. Yani temizleniyor yıkanıyor, üzerine belli nitelikte kâğıt konuyor. O kâğıt yapıştırılıp oyulmuş o yazıların çıkması sağlanıyor. Bu tekniği bile anlatıyor romanında.

DIŞİŞLERİ

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, 1912-1916 arasında Peşte’de kaldı. Bu arada Türk-Macar münasebetlerinde son derece önemli roller oynadı. Bir de onun yanında yardımcısı başka önemli isim var, Enis Behiç Koryürek. O da hecenin beş önemli şairinden birisi.

En son merkezde görev alıyor. Dışişleri Müsteşarlığına kadar yükseliyor. Ama maalesef karaciğer kanseri oluyor, görevinden istifa ediyor. Ondan sonraki ömrü hastalıklarla geçiyor. 1927 yılında vefat ediyor.

Fotoğraflar ve metin: Hasan Çekiç