Erdoğan çuvalı!

Bir Başbakan olarak zâtı âlilerinin görevi, ülkesinin başına geçirilmek istenen çuvalı, o çuvalı tutan ellerin kafalarına geçirmek olması gerekirken, Sayın Erdoğan hem başa geçirilen çuvalları,  “Büyük devletler özür dilemez” diyerek içine sindiriyor; hem, eline tutuşturulan başka çuvalları milletin başına geçirmek için psikolojik ve siyasi operasyonlar yapıyor.
İsterseniz Başbakan’ın bu  “çuvallarından”  birkaçına birlikte göz atalım ve işe,  “Suriye çuvalı” ile başlayalım:
* Türkiye, Suriye’nin içişlerine karışmıştır.
İsyancılar Türkiye’de eğitilmiş, Türkiye’de karargâh kurmuş, Türkiye üzerinden Suriye’ye silah sokulmuştur. Şimdi Suriye, Türkiye için BM’de bir  “suç duyurusunda bulunmanın” hazırlıklarını yapıyor.
Erdoğan defalarca Suriye’yi açıktan tehdit etmiştir. Esad devrilse, rejim değişse; ABD, Türkiye, İsrail ve Haçlıların desteklediği muhalif kanat kazansa bile, gün gelecek o kanadın muhalifi olan bir parti Suriye’de iktidar koltuğuna oturacaktır. İşte o gün, bugünkü defterler açılacak, uluslararası konjonktür de müsait ise Türkiye, Erdoğan yüzünden tazminata mahkûm edilecektir.
* Avrupa Birliği üyesi Güney Kıbrıs’ın başına gelenleri görüyorsunuz.
Vatandaş bir sabah uyandı, bankadaki parasının yüzde 40’ına el konulduğuna şahit oldu. Erdoğan, Haçlı seferlerini başlatan Türk düşmanı papazın heykeli altında AB ile protokol imzaladığında  “Türkiye’yi AB’ye soktuk”  diye pazarlayanlar bugün de Öcalan-Erdoğan mutabakatını  “Türkiye’ye barış getiriyoruz”  diye pazarlıyor. Bir sabah Güney Kıbrıslılar gibi Türk halkı da  “çözüm süreci”  diye pazarlanan bu sürecin bir noktasında, bir de bakacak ki, topraklarının yüzde 30’u, 40’ına PKK’nın kurduğu  “Kürdistan”  tarafından el konulmuş. Bir milletin başına bundan daha beter bir çuval nasıl geçirilir.
* 21 Aralık 2013’te Diyarbakır’da Erdoğan tarafından Mandela’laştırılan Öcalan ve meşrulaştırılan PKK, gelecekte tıpkı Ermeniler gibi Türkiye’den,  “öldürdüğün insanlarımız için tazminat ver” talebinde bulunacak, Batı da bu işe destek verecektir. Türk milleti bu sürecin tamamlanmasına seyirci kalırsa bu çuvalın da evlatlarının başına geçme günü gelecektir.
* Başbakanın Türk milletinin başına geçirdiği en büyük çuvallardan biri de zina ve domuz etinin serbest bırakılmasıdır. Yine büyük çuvallardan biri de tek, bir tek Müslüman’ın bile bulunmadığı mahallelere  “Dinlerarası Diyalog”  icap ettiriyor diye “kilise ev” lerin açılmasına izin verilmesidir. Bir ara Abdullah Gül,  “40 bin kilise ev açıldı, daha ne istiyorlar” gibi bir laf etmişti. Şimdi bu sayı herhalde 80 binleri bulmuş, yani cami sayısını geçmiştir. Sakın, çevremizde göremiyoruz demeyin, siz göremiyorsunuz diye onlar orada yok değiller. Çünkü Vatikan’ın resmen açıkladığı hedef,  “III. bin yılda Asya’nın Hıristiyanlaştırılmasıdır ve bu işe Türkiye’den başlanacaktır.”  Vatikan’ın bu hedefe varması için elinin altında bütün Haçlı elçilikleri, içimizdeki kriptolar ve harcayabileceği bir trilyon dolar vardır.
* Başbakan,  “Dinsel milliyetçiliğe karşıyım. Bütün dinlere aynı mesafedeyim”  diyerek, Türk’ün dini İslâm’ın da başına çuval geçirmeye yeltenmiştir. Çünkü İslâm artık Türk’ün millî dini olmuştur. Erdoğan o sözü ile İslâm’ı kastetmedi ise, neyi kastetmiştir? Bir insan bütün dinlere aynı mesafede olursa, İslâm’a göre onun durumu nedir, Erdoğancılar hiç merak etmezler mi acaba? Devleti kastetse, anlamaya çalışırız. Amma o kendini kastediyor,  “Irkçı olsaydım Arap kızı ile evlenmezdim”  demesi, kendini kastetmesidir. Başbakan,  “devlet”  değildir.
* Başbakanın  “Türk” ün başına geçirdiği ilk  “çuval” , Türk milletini 36 etnik grubun sıradan bir şubesi hâline getirmesi ve  “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldım” türünden meydan okumasıdır.
* Yeni bir çuval hazırlığı var gibi geliyor. Efendim, Dışişleri Bakanı İsrail’e gidecek, tazminat meselesini görüşecekmiş. Eğer böyle bir şey olursa bu, bu milletin başına geçirilmiş en pis çuval olur. Adam hem uluslararası sularda dokuz vatandaşımızı katledecek, hem, gel para vereyim diye seni ayağına çağıracak. Kaldı ki, özür dileyip dilemediği de belli değil.  “Biz, Suriye’deki gelişmeler yüzünden özür diledik”  diyen Netenyahu’nun kendisi. Yani, özrü dileten sevmediğimiz(!) Esad olmuş, onun direnişi olmuş,  “Dik duruş, düzgün oturuş”  falan değil..
* Daha çok madde var lâkin cümlesini saymaya gerek yok. Sözün özü Sayın Başbakan  “Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanı”  olarak elinde çuval, içeride ve dışarıda  “çuval geçirecek baş”  arayıp duruyor
Bu gidişin sonu  “çuvallama”  olacak, faturası da millete çıkacaktır vesselâm...

Yazarın Diğer Yazıları