Erdoğan nasıl gider...

17 Aralık öncesine kadar, hükümet yanlıları ve karşıtları, AKP artık gitmez, bir yolunu bulur kalır düşüncesi hakim olmuştu. İnsanlarda artık bir umutsuzluk başlamıştı. Birçok kişinin AKP felsefesiyle hiç ilgisi olmamasına rağmen çıkarları gereği AKP saflarına katıldığını gördük. Zira artık gitmeyecek düşüncesi hakim olmuştu. Bu durum muhaliflerin iyice moralini bozmuştu. Cemaatin 17 Aralık saldırısı yüreklere su serpti, umutları yeşertti, küllenmiş ve tozlanmış umutları yeniden canlandırdı. Ama 30 Mart seçimleri bütün umutları, gelecek güzel günlerin hayalini ortadan kaldırdı. Bu heyecanlı dönemde cemaatin gücü gönüllü olarak abartılı, şimdi anlaşıldı ki Erdoğan kolay gitmeyecektir. Erdoğan’ın hastalığı, dinlenen konuşmalar, rüşvetler, yolsuzluklar, görüntüler, bozulan ekonomi, Suriye politikası başta olmak üzere başarısız dış politika, doların ve faizin yükselmesiyle ortaya çıkan umutların hiç biri sonuç vermedi. 30 Mart seçim sonuçları (%45), Erdoğan ve yandaşlarını bir müddet daha rahatlattı. Muhalifleri tekrar endişelendirdi. Erdoğan’ın en sağlıklı ve makul gidişi ancak geldiği gibi gitmesiyle olur, yani seçimle, normal şartlar altında halkın oylarıyla gitmesidir. Bu mümkün müdür, evet mümkündür, peki nasıl olacak, bunun için, önemli olarak düşündüğümüz birkaç örnek verelim.
Türkiye’de 19 milyon 481 bin 678 hane vardır. Ortalama hane halkı büyüklüğü 3.8 kişidir. İstanbul’da, 3 milyon 886 bin 890 hane, Ankara’da ise 1 milyon 512 bin 188 hane vardır. AKP elinde bulundurdukları belediyeler vasıtasıyla yoksul halka ulaşmaktadır. Buna Kızılay yardımları ile aynı AKP zihniyetiyle ANAP döneminde kurulan FAK-FUK fonu da AKP’nin tayin ettiği valiliklerin emrinde, tahmin edeceğiniz şekilde kullanılmaktadır. Kışın çocuklarını ısıtamayan anne-baba kimin verdiğine bakmadan kömürü alır ve haklıdır. Çocuklarını besleyemeyen anne-baba kimin verdiğine bakmadan yiyecekleri alır ve haklıdır. Oyunu da verir zira bu imkanları sağlayan insanlara karşı bunu bir dürüstlük olarak görür, kendisini zorunlu hisseder. Türkiye’de her dört kişiden biri yoksuldur, yani yaklaşık 20 milyon insan eder. Türkiye’nin % 60’ı da yoksundur, yani tatil yapamaz, araba alamaz, sinemaya, tiyatroya gidemez. Erdoğan bu insanların bir kısmının ihtiyaçlarına cevap veriyor geri kalana da umut. Muhalefetin bu insanlara en azından umut vermesi gerekir. Erdoğan yaptığı yatırımları sürekli gündemde tutuyor, yaptığı çifte yolları, demir yollarını ve hastanelerdeki iyileştirmeleri halka abartarak anlatıyor, ben gidersem bunlar da yapılmaz diyor. CHP ve MHP’nin bu yapılanlara herhangi bir alternatifi yok, varsa da duyuramıyorlar. Muhalefetin yeni yatırımlar, alternatif projeler ve halkın yaşam kalitesi için yeni politikalar üretmesi gerekir. Muhalefetin söylemlerini çeşitlendirmesi gerekir, CHP’nin cumhuriyet elden gidiyor, hırsızlık var, MHP’nin vatan bölünüyor söylemlerinin alıcısı yeteri kadar yok, sadece kendi taraftarlarını yanlarında tutmaya yetiyor. Erdoğan, CHP için, bunlar vatandaşı hor görüyor ve dindar insanlara karşı hoşgörüsüz, içlerinde yurt sever olmayan insanlar çok gibi, halkı uzaklaştıran suçlamalar yapmaktadır. MHP içinse bunlar devlet yönetemezler, kadroları cahil ve aşırı sertlik yanlıları, ayrıca üç dua bile bilmezler gibi suçlamalar yapmaktadır. CHP ve MHP’nin bu ve benzeri kritiklere karşı inandırıcı cevap ve tedbir almaları gerekir. Erdoğan bu suçlamaları bilimsel çalışmalar neticesinde belirleyip propaganda yapmaktadır ve halk nezdinde etkileyici ve yönlendirici olmaktadır.
AKP’nin propaganda yöntemi ve iktidarda kalma stratejisi diğer alışılmış örneklerinden farklıdır. Örneğin, AKP adeta Birleşmiş Milletler gibidir. Türkiye’deki etnik gruplardan oy almak için, partide Türklere, Kürtlere, Araplara, Gürcülere ve diğer etnik gruplara kontenjan ayırmaktadır. Bu yasalara aykırıdır. Zira Türkiye etnik grupların oluşturduğu bir federasyon veya konfederasyon değildir. Bu kötü niyetli durumdan oy kaybetmediği gibi, muhalefet Sivas’ın doğusuna geçemez diye propaganda yapmaktadır. Ayrıca devlet kademelerine baktığınızda şaibeli isimleri en kritik görevlerde görürsünüz ama muhalefet dahil olmak üzere bu ince ayarı, kimse gündeme getiremez. Hükümet kendi atadığı etnik kontenjanları daha sonra cemaatin adamı ihanet ettiler devlet sırrını açığa vurdular derken bir mağduriyet edebiyatı yapar, oysa ki bu üst düzey Kürt veya Arap kontenjanından atananlar cemaatin imzasıyla değil Erdoğan ve bakanlarının imzasıyla atanmıştır, bu tuhaf durumun halk nezdinde bir karşılığı vardır. Muhalefet özellikle de MHP ulusal çıkarlara aykırı bu atamaları AKP’nin milliyetçi muhafazakar tabanının bilgisine sunması gerekir. Örneğin eski Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan rüşvet ve yolsuzluklardan dolayı bakanlıklarından ayrılan dört bakan için “kendisi dahil, hepsinin Kürt olduğunu” söyleyerek AKP’nin ince ayarlarını ele vermiştir. Halkın önemli bir kısmı AKP ve cemaatin ince işlerini anlayamamaktadır, muhalefetin bunları Türklerin bilgisine sunması gerekir. MHP, milliyetçi esnaf, sanayici, sanatçı, akademisyen ve bürokratların, CHP ise ulusalcıların dışlandığını ve mağdur edildiğini örneklerle halkın bilgisine ve vicdanına sunması gerekir, AKP’nin ülkede mağduriyet ve mağdurlar yarattığını öne çıkarması gerekir. 12 yıl başbakanlık yapan birinin mağduriyet edebiyatının doğru olmadığını, olamayacağını yaşanan örneklerle halka duyurmaları gerekir. Muhalefet liderlerinin AKP gibi yapmaları gerekir, kadrolarında, danışmanlarında, politikaların da, stratejilerinde değişiklik yapması gerekir, kendilerini sürekli yenilemeleri gerekir, yeni yüzler, yeni projeler, alternatif politikalar gerekir. Tek stratejileri, Erdoğan’ın halk nezdinde yıpranarak düşmesini beklemek değil, alternatifi olduğunu örneklerle izah etmesi, somut projeler sunması ve bir şekilde halkın Erdoğan’dan ayrılmasını sağlaması gerekir. Yerimizin darlığından dolayı AKP’nin mayasını ortaya koyan sadece birkaç örnek verebildik, zaman buldukça bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları