Erdoğan’ın temsil alanı yetkisi ve Suriye

AKP’nin 2002’deki oyu %34 idi ve sonraki bütün seçimlerde oylarını artırdı. Erdoğan bu ilk seçimde konjonktürü kullanarak iktidar oldu. Halkın önemli bir kısmı eski siyasetçilerden bıktı ve yenileri denemek için AKP’ye oy verdiler, tek güvenceleri Erdoğan ve arkadaşlarının İslamcı cenahtan gelmeleriydi. Bu İslamcılık imajları halkta, özellikle mütedeyyin insanlarda bir rahatlık yarattı. 2007
seçimlerinden itibaren Tayyip Erdoğan olduğu için halktan oy aldı. Peki, halk ne diye oy verdi,bunun cevabı klasiktir. Daha iyi bir hayat, daha fazla para, daha fazla huzur ve barış için. AKP’nin 13 yıllık iktidarı sürecinde, çağdaş ve modern Türkiye, Cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri, ahlaki değerler ve dini samimiyet ciddi yara almış ve yıpranmıştır. Bu ve benzeri değerler itibar kaybetmiştir. Memurun alım gücü düşmüş, emekli perişan, küçük esnaf kan ağlıyor, Dolar ve Euro sürekli yükseliyor, Türk halkı dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu kullanıyor, kendisine yeten bir gıda üreten Türkiye gitmiş yerine gıda alan Türkiye gelmiş, köylü üretme özelliğini kaybetmiş, tavuğu, yumurtayı marketten satın alır hale gelmiştir.

Kefenle siyaset olmaz

Orta Doğu ülkeleri Erdoğan’ı görmek istemiyor, ABD Başkanı Obama, Erdoğan adını duymak istemiyor, Avrupa Birliği Türkiye’yi zaten çoktan unuttu, Putin ile zorunlu bir iş birliği çabaları olmakla birlikte, hiçbir konuda aynı çıkar ve ortak bir noktada buluşulamamaktadır. İçte ve dışta huzur kalmamış ve Orta Doğu kan gölü haline gelmiştir. Türkiye’de ve dışarıda bir çok kesim, bu kan gölünün oluşmasında Erdoğan’ın payının olduğu şüphesini taşımaktadır. Bunca soruna rağmen halkın %41 gibi önemli bir kesimi nasıl oluyor da hâlâ Erdoğan’a oy veriyor. Biz bu Erdoğancı kesimi kabaca üçe ayırıyoruz. Birinci kısım, ülkede ne olup bittiğinin farkında olmayan, gazete, kitap okumayan, haber izlemeyen ama sırf Erdoğan dindar bir adam, dolayısıyla o yanlış yapmaz deyip oy veren kesim. İkinci kesim, dış destekli siyasi İslamcılar ve onların etkilediği kesimler. Üçüncü kesim ise tamamen kişisel, banka kredileri, ihaleler, devletten nemalanan sivil kuruluşlar, hakkı olmadığı halde devlette makam elde edenler, ramazan paketleri, aylık gıda paketleri, aylık harçlıklar, sosyal yardım ve yoksulluk maaşları, etnik haklar beklentisi içinde olanlar, mezhepsel çıkar ve AKP’nin dağıttığı umutlardan etkilenen Türk olmayan azınlık gruplardır. Erdoğan’ın arkasında bu insanlar var ve Erdoğan’ın dayandığı alan burası ve temsil ettiği gruplar bunlardır. Erdoğan’ın milletim dediği kesimler bu insanlardır. Yetki ve gücünü bunlardan alıyor. Erdoğan artık bir siyasetçi değil, yasal olarak, devleti ve milletin tamamının temsilcisi sıfatını taşımaktadır. Türk yasaları ve geleneği bunu istemekte ve bunu beklemektedir. Biz bu yola (hangi yolsa) kefeni giyip çıktık lafı ve kafasıyla siyaset yapılmaz, bu laf bir savaş çığırtkanlığıdır. Siyaset yapacak insan, ne kendisine ne de yöneteceği insanlara kefen giydirmez.

Yanlış en başta yapıldı

Cumhurbaşkanının dış politikayı belirleme ve uygulama yetkisi yoktur. Bu hükümetin görevidir. Erdoğan önce yangını çıkartıyor sonra da yangın var diye bağırıyor. Herkes söylüyor, Suriye politikası başından beri yanlıştı, Erdoğan yanlış iş yapıp, doğru sonuç bekliyor. Bu olmayınca da sağa sola, yok ettiği Türk Silahlı Kuvvetlerini göndereceği tehdidinde bulunuyor. Silahlı kuvvetle oynamak demek, ateşle oynamak demektir. Ülkenin harap olması ve insanların ölmesi demektir. Bir cumhurbaşkanının görevi, bunları teşvik etmek değil önlemektir. Erdoğan’ın Suriyeli Kürt yöneticilerine karşı çıkışı yerindedir ancak bu sorunun çözümü Türkiye’yi savaş ve Orta Doğu bataklığına sokmak değildir. Şu anda en iyi politika, İran’ın yaptığı gibi Esad rejimine destek verip, Suriye’nin bütünlüğünü sağlamak ve her türlü terör ve hukuk dışı yapılanmayı komşu ülkelerle iş birliği yaparak bölgeden atmaktır. Suriye ve Birleşmiş Milletler örgütünün izni olmadan Suriye topraklarında “uçuşa yasak bölge” yaratmak yeni bir fiyasko ve tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.

Yazarın Diğer Yazıları