Ergenekon Davası için Silivri'deydim

Sayın okurlarım, birbuçuk yılı aşkın bir süredir devam eden Ergenekon Davası 52 günlük aradan sonra, geçtiğimiz Pazartesi günü 102’nci oturumu ile tekrar başladı. Ben de soluğu Silivri’de aldım.
“Ergenekon Yurdun adı, Börteçine Kurdun adı” dedim.
Yeniden yapılan ve hizmete giren büyük mahkeme salonu, soğuk hava ihtiyacı dışında, her ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte idi ve üçyüz kişilik trübünleri de, o gün İşçi Partisi taraftarlarınca doldurulmuştu.
Mahkeme Heyeti Başkanı’nın “Danıştay üyeleri ve Cumhuriyet Gazetesine yönelik saldırıya ilişkin dava dosyalarının, Ümraniye Davası ile birleştirildiğini” açıklaması, salonu ayağa kaldırdı ve itirazlara sebeb oldu. Üç davanın birleştirilmesi, bütün sanıkların üç iddianame üzerinden yeniden savunma yapmalarının gerekeceği ve yargılanmanın da imkansız olacağı ileri sürüldü. Neticede, Mahkeme Heyeti davaların birleştirilmesi yönündeki karara yapılan itirazları reddetti ve salondaki sanıklarla avukatlarının ve seyircilerin tepkilerine sebep oldu.
Söz alan İşçi Partisi Başkanı sanık Doğu Perinçek, bu kararın kasıtlı olduğunu ileri sürerek, ağır bir konuşma yaptı ve salonu terk etti. Trübünlerdeki sempatizanları da,  Genel Başkanlarının davranışlarına uyarak salonu terk ettiler ve duruşma salonunun dışında, basın mensuplarına açıklamalarda bulundular.
Tutuksuz yargılanan İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu’nun, savunmasını yapacak avukatından önce yaptığı özet bir konuşma, çok anlamlı idi ve bizleri duygulandırdı; “En büyük suçum, rektörlüğüm sırasında, türbanla ilgili aldığım karar ile ilgilidir. Üniversitede türban takılmasını, açık ve kapalı alanlarda yasakladım. Şu anda ben türban kararı nedeniyle Danıştay hakimini katledenlerle birlikte yargılanmaktayım. Bu, bana vereceğiniz idam cezasından daha ağırdır” dedi ve izleyicilerin alkışları ile karşılaştı. Aslında sayın rektörümüz bu konuşması ile, Ergenekon Davası’nı ortaya çıkaran siyasi görüşün mensuplarını tesbit ve ilan ediyordu.
Prof. Kemal Alemdaroğlu’ndan sonra, avukatı da söz alarak duruşmanın sonuna kadar savunmasını yaptı ve Ergenekon Davası’nın Pazartesi günkü 102’nci oturumu da sonra erdi.
Sabahtan akşama kadar devam eden duruşmanın türlü sebeplerle verilen aralarından en çok bizler faydalandık ve sanık sıfatlı fikir dostlarımızla hasret giderdik.
Milli kültür çalışmalarında bulunan bütün kuruluşlarımızın yardımına koşmayı görev kabul eden yakın dostum Veli Küçük Paşamızla, yirmi yıldır aynı kültür kuruluşlarında ve yönetiminde beraberce görev yaptığımız Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin basın sözcüsü Sevgi Erenerol kardeşimle, Milliyetçi görüş yanlılarının fahri avukatlığına daima hazır olan ve mücadele önderliğini hakkı ile temsil eden Avukat Kemal Kerinçsiz kardeşimle, Kuvayı Milliye Derneği kurucusu emekli Albay Fikri Karadağ kardeşimle, çeşitli milliyetçi kültür kuruluşlarındaki beraberliğimizle mutlu olduğumuz sevgili Muzaffer Tekin, Emin Gürses, Vedat Yenerer, Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş kardeşimizle sohbet etme fırsatına nail oldum.
Sayın okurlarım, biz yaşı kemale ermiş Türk Milliyetçileri bundan altmış beş yıl önce, 1944 yılında da bugünkü Ümraniye Davası gibi, “Irkçılık-Turancılık” davasına muhatap olmuştuk. Pek çok ıstıraplara rağmen neticede, Türk Milliyetçiliği’nin ve Türkçülerin zaferi oldu. Yine olacaktır.
Geçmiş Berat Kandiliniz mübarek olsun.
Tanrı Türkü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları