Erkan Haberal mağduru(!)

Biz buna  “dost kazığı”  diyoruz; MHP Ankara 1. Bölge’den Milletvekili Adayı olan Erkan Haberal’la söyleşi için bir gün uzattığım Ankara ziyaretinin akıbeti:

 -Hadi önce Mamak’ta esnaf gezisi var, ona katılalım

-Hoşdere’de bir seçim koordinasyon merkezi kurduk, hadi oraya da uğrayalım,

-Üniversiteye siyaset sokmak istemedim -ilke abidesidir kendileri-, bu süreçte Hereke’de bir ofis oluşturdum, hadi bir de oraya gidelim,

Derken...

Ayaklarda inceden -tamam bayağı zonklama tonunda- bir sızı, kafa deseniz  “ee ne diyorduk”a bağladık tabi sayamadığım kadar çok insanla el sıkıştıktan, kucaklaştıktan, dertleştikten, kavilleştikten sonra...

Benim pilim bitti:

 -Biz bu röportaj işini bir dahaki sefere mi bıraksak acaba?

Ki bakmayın, şişmiş ayaklarımın acısıyla böyle yakınıyorum ama  “saha”yı görmek benim için de iyi oldu aslında. Erkan Haberal ve MHP’nin gençleşen vitrininden 31 yaşındaki adayı Avukat Şener Beşiroğlu’yla birlikte gezdiğimiz Mamak, AKP’nin  “kaleleştirdiği” yerlerden; sandıkta yüzde 70’lere vurmuş... Nüfus haritasına bakınca, etnikçi Kürt kökenliler, ağır muhafazakarlar ve Alevilerden oluşan her biri  “kapalı”  üç ayrı toplumsal kesimi barındırıyor.  Saatlerce dolaştığımız uzun caddede saydım iki, evet evet sadece “2” esnaf  “napak, AKP’liyik”  diyebildi. Onlar da -bence bu önemli- öyle gerine gerine, gururla değil, ayıp bir şey söyler gibiydi. AKP’lilik, AKP’li olduğunu ifade edenler için dahi  “utanılacak”  bir hal almış sanki...

12 yıl sonra ilk defa “ellerim kırılsaydı da oy vermeseydim” cümlesini bu kadar sık işitiyoruz; net. Ve ekliyorlar artık;

 - “Bir daha” oy yok “bunlara”!

*  *  *

Sürpriz olmayan şekilde  “sokağın gündemi”  ile  “yüksek siyasetinki”  arasında bağ olmadığını  “bir kere daha”  görme fırsatı da verdi bu ufak gezi bana;

Hepimiz sözde soykırım iftiraları, açılımlar, saçılımlardan dem vuruyoruz ya... Başka bir dünya var  “dışarıda” (!) Sokakta  “askeri ücret”  diyor, “iş”  diyor,  “kadro”  diyor, “atama” diyor, “daha siftah yok abla”  diyor; memleketin değil cebinin halinden yakınıyor vatandaş ağırlıkla. MHP’ninki 3 Mayıs’ta açıklanacak, bu nedenle şimdilik CHP’nin seçim beyannamesindeki somut vaatler üzerinden yöneltiyor insanlar beklentilerini:

 -Siz ne vereceksiniz emekliye?

-Zam yapacak mısınız asgari ücrete?

Ahmet Kenan Tanrıkulu gibi genç yaşta başarılı bir bakanlık tecrübesi de yaşamış kendi markaları dışında, Durmuş Yılmaz, Erhan Usta gibi isimlerle ciddi bir  “ekonomi vitrini” oluşturan MHP bugüne kadar pek kullanmadığı bir avantajını devreye sokabilir bu dönemde;

Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de  “ekonomist”  kimliğini yeniden ve daha sık hatırlatabilir seçmene.

*  *  *

Bundan sonra saygıyla eğileceğim “yandaş” yazarların önünde!

Şaka yapmıyorum;

Ne zormuş açık, aleni taraf olduğun birini yazmak yahu!

Adam dostum; değilmiş gibi mi yapayım. Nasıl oluyor ki bu işler; racon ne!

Bir avazda söyleyip kurtulmak en iyisi belki de:

Erkan Haberal TBMM’ye girmeli arkadaş!

Bir kere “insan” ; hasta, yaralı, atılmış, sokaktan topladığı, elleriyle beslediği köpeklerine aşık -köpekleri de ona- anlatılmaz bu yanıı, şahit ve de akabinde hayran olunur! Kedisi hastalanmış, perişandı buluştuğumuzda. Uyumamış, aklı evde,  her fırsatta telefona sarılıyor dokunsan ağlayacak... Yeşil görünce, ağaç, kuş, çiçek, böcek kendini kaybediyor, vurun dağlara ondan mutlusu olmaz...

12 yıldır diyalize girdiğini söyleyen bir amcayla karşılaştı Mamak sokaklarında, nasıl nakil sırası gelmez 12 yılda diye kahroldu, ailesinde şehit olanlarla rastlaşmasın kilitlenip kalıyor zaten “duygu sömürüsü” yok kitabında, “size söyleyebilecek sözüm yok” diyor eğiyor boynunu -bir tek onların karşısında ama-, yaşlı bir teyze yanaşıyor kulağına bir şeyler fısıldıyor; artık o Erkan Haberal’ın da derdi;  Hıh bu işte “milletin derdiyle dertlenmek” ... Başından tırnağına bu güdü yönlendiriyor aslında bu adamı.

Bir de anlamıyor tabii; insanlar niye konuşuyor ki bu özelliklerini!

Bunlar zaten insanın doğal, olağan halleri değil mi!

*  *  *

Bir gün -azimliyiz- mutlaka yapacağımız röportajda kendi uzun uzun anlatsın gerisini ama benim iki kare geliyor Erkan Haberal deyince aklıma:

Bir: Aday adaylığı başvurusunu yaptığı gün... MHP liderini ziyaret için merdivenleri çıkarken kulağıma eğildi ve “dizlerim titriyor” dedi.

Yok artık.

Lise yıllarında, babasıyla gittiği bir 3 Mayıs şöleninde, Alparslan Türkeş’in elini öperek başladığı siyasi/ideolojik yolculuğu, Devlet Bahçeli yönetiminin ilk gününden itibaren ilçe, il, Genel Merkez; partide neredeyse almadığı görev kalmayan, üstelik de “ocaklı” Erkan Haberal, aday adayı oldu diye titriyor öyle mi?

Tekrarladı:

-İlk defa bu merdivenleri kalbim böyle çarparak çıkıyorum.

İki:

Aday listelerinin YSK’ya teslim edildiği gün, ifadesine başvurulmak üzere getirildiği İstanbul’dan Ankara’ya dönerken havaalında hangi şehirden kaçıncı sıradan aday olduğunu öğrendiğindeki ilk cümlesi:

 -Ben çıkacağım!

Yerini beğendi-beğenmedi bir sürü söylenti üretildi hakkında ama o bütün bunların dışında, “14. Sıra da olsa fark etmezdi” diyor ve çalışıyor. Öyle böyle bir çalışmak da değil; MHP liderinin deyişiyle “uyku orucu” nda!

 “Bizimle yürü”ya partisinin sloganı, o  “koşun” diyor kolundan tuttuğuna  “bizimle koşun”; zaman az, ihtiyacımız çok... Oy verecek kıvama getirmeden bırakmıyor konuştuğu insanı, öyle laf olsun diye değil “sonuç odaklı” o sokakları arşınlaması... Bir de  “lider-teşkilat-doktrin”  konusunda hassas ötesi bir yerde; çok güçlü aidiyeti...

*  *  *

Yazarken bir yandan da niye bunları yazıyorum acaba diye düşünüyorum da;

Siyasette bu samimiyeti, bu heyecanı, bu inancı çok nadir görüyoruz ya, kıymetini bilelim diye galiba

Yazarın Diğer Yazıları