Eski Türkiye "Zeytin"e göz dikmemişti!

Türkiye'de tarımsal üretimdeki sorunlar her geçen yıl artarak devam ediyor. Tarım alanları kuraklaşırken, verimlilik düşüyor. Geçtiğimiz günlerde çarpıcı bir araştırma yayınlandı. Meyve-sebze üretildikten sonra tüketiciye ulaşana kadar yüzde 40 oranında bir kayba uğruyor. Ulaşım yetersizlikleri, sağlıklı koşullarda bekletilmemesi gibi başlıca etkenlerden dolayı üretilen meyve ve sebzenin neredeyse yarısı heba oluyor.

Tüketiciye ulaşan meyve-sebzenin de ne kadar sağlıklı olduğu ayrı bir tartışma konusu. Üretimde kullanılan ilaçlama, gübreleme ve hormon son yıllarca "organik gıda" diye yeni bir sektörün doğmasına yol açtı. İhraç edilen meyve-sebzeler birinci kalite oluyor, iç pazara ise ihraçtan artan ürünler sürülüyor genellikle...Yumurtadan, ekmeğe kadar neredeyse her gıdada ciddi katkı maddeleri var.

Yıllar geçtikçe beslenme alışkanlıkları bozulmaya, iç hastalıkları artmaya başlıyor.

Özellikle son zamanlarda artan mide-sindirim problemlerinin temelinde giderek sunileşen ve ilaçlı yiyecekler var.

Tarım üretimindeki fireye, sağlıksız beslenme sorunlarına rağmen, Türkiye bu konuya oturup kafa yormuyor, tartışmıyor, konuşmuyor.

Peki geçmişte Türkiye çok mu farklıydı, her şey çok daha mı düzgündü? Bu ayrı bir tartışma konusu ama biraz arşiv taraması yaptığımızda çok farklı bir gerçekle karşılaşıyoruz.

Fotoğraf 1968 yılından... Tarlasera internet sitesi tarafından, arşivden bulunup, çıkarılmış. Fotoğraf, yıllık tarımsal verilerin değerlendirildiği İstanbul Bölge Zirai Mücadele Reisliği toplantısında çekiliyor. Toplantıda bakanlık yetkililerinin yanı sıra, farklı şehirlerden gelen ziraat uzmanlarıyla 4 gün boyunca tarımsal üretimi artırmak için alınacak önlemler konuşuluyor. Öncelikli konu ise tarımsal ürünleri tehdit eden zararlılar ve hastalıklarla nasıl mücadele edileceği...  

Toplantıda farklı ülkelerde görülen zararlı böceklerin tarım üretiminde ne denli olumsuz etki bıraktığı tartışılıyor. Çekoslovakya'da görülen "patates böceği", Bulgaristan'daki "Avrupa kırmızı örümceği", Japonya'daki "kırkayak" istilası raporlara yansıyor. Bu gibi zararlı böceklerin Türkiye'ye gelme ihtimalleri ve bu tehlikeden korunma yolları masaya yatırılıyor. Toplantı sonrasında alınacak önlemler sıralanıp, tarım üretiminde nasıl yüksek verimlilik elde edileceğinin yöntemleri belirleniyor.

Aradan 40 yıl geçiyor ve bugünlere geliyoruz... O günleri "Eski Türkiye" diyerek kötüleyenlerin yönettiği bugünlere...

Bırakın tarım üretimindeki zararlı böceği, bitkiyi, hastalığı; son kalan yeşilleri de "nasıl betonlaştırıp, rant alanı haline getirebiliriz"in tartışmaları yapılıyor.

Sanayi teşvik paketi adı altında gece yarıları değiştirilen maddelerle zeytin arazileri hedef alınıyor.

Neredeyse her ürünün hormonlarla bozulduğu, genetiğiyle oynandığı bir dönemde zeytin arazilerinin önemi her geçen gün artıyor. Türkiye'de verimliliği çok yüksek, zeytin ve zeytinyağında hile-hurda fazla yapılamıyor. Türkiye'nin ürettiği yağ ve zeytinler dünyanın birçok bölgesine ihraç ediliyor.

Yapılan tüm araştırmalar zeytin ve zeytin ürünlerinin sağlık açısından ne derece faydalı olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası sağlıklı beslenme ihtiyacı için zeytin ve zeytin ürünleri yeri doldurulamaz bir öneme sahip.

Her sorunumuz bitmiş, her derdimiz çözülmüş gibi, Türkiye'nin sağlıklı nesiller yetiştirmesinde, sağlıklı olabilmesinde yaşamsal öneme sahip zeytin arazileri hedef alınıyor.

Bu durumu basit, sıradan, genel-geçer sözlerle ifade edebilmek mümkün değildir.

Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Kanun Tasarısı'ndaki zeytin arazileri yakın bir tarihte Meclis'te oylanacak.

Eski Türkiye'nin çocukları olarak, Yeni Türkiye'nin rantına, talanına, yeşil karşıtlığına dur demek zorundayız. Yarınlarımız, geleceğimiz, çocuklarımız için bu bizim sorumluluğumuz.

Yazarın Diğer Yazıları