MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Eleştiriye tahammül sorunu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Suni gerilimleri aşarak yapıcı eleştirilere geçmeliyiz" dedi ve yeni anayasa, TBMM İçtüzüğü reformlarını konuşmak için muhalefet partilerinden randevu istediğini açıkladı.

Kuşkusuz ki olumlu bir tutum.

Türkiye'nin çok ciddi sorunları var, memleketin güneydoğusu kaynıyor, insanlar evlerini barklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Komşularımızla problemlerimiz var, sınırımızda savaş sürüyor. Bütün sorunları çözebilmek için herkesin birbiriyle konuşabiliyor olması gerek.

Yıllardır süren siyasi gerilimden kurtulmak, medeni bir tartışma ortamına geçmek gerek.

Ama hepsinden de önce eleştiriye tahammüllü olmak şart! AKP hükümetleri, bugüne kadar eleştiriye tahammül konusunda olumlu bir sınav veremedi.

Her eleştiri "bir düşmanlık göstergesi" gibi algılandı, öyle davranıldı.

Tek sesli bir medya ortamı yaratmak için yapılanlar bunun uzantısıdır. Başbakan'ın önerdiği "yapıcı eleştiri ortamını" sağlayacak ilk siyasi aktör de bu nedenle hükümettir. Eleştiriyi yapıcı kılan şey, eleştirinin muhatabı olanın bunları dinleyip, eleştiride belirtilen endişeleri dikkate almasından başka bir şey değildir.

"Ben çoğunluğum, istediğimi, istediğim gibi yaparım" anlayışından kurtulmak, "çoğulcu" olmak gerekiyor.

Başbakan'ın istediği ortamı yaratmak, kendi ellerindedir.

Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

Çözüm: Kandil'i tasfiye etmek

 PKK ve onun gençlik yapılanması YDG-H'nın üs haline getirdikleri bazı ilçelerden temizlenmesine yönelik operasyonlarda yüzde 90 başarı sağlanmış.

Bu arada 180 üzerinde militanın öldürüldüğü de verilen haberler arasında...

Bu noktada soralım:

PKK sokak savaşlarıyla öz yönetimi kurabilir mi? Kuramaz...

Peki, devlet güçleri sokak savaşlarında başarı sağlayarak bu sorunu çözer mi? Çözemez...

Asayiş güçleri yarın o ilçelerden çekildiğinde PKK'lılar çok muhtemelen geri dönüp sokakları kazmaya, barikatlarda mevzilenmeye devam edecek.

Bu gidişin sonu yok... Ölen ölecek, kalan acılar halkın yüreğini dağlayacak...

Emekli General Nejat Eslen telefonda bir kısa yorum yapıyor...

Devletin önünde üç yol var, diyor...

1. Kürtlerle mesafeli bir birliktelik yani öz yönetim sistemi kabul edilecek...

2. Kürtlerle kesin ayrılık yoluna gidilecek...

3. Ulus devleti koruyarak bu sorunu çözümlemek istiyorsak, o zaman Kandil tasfiye edilecek...

Kandil ekibi orada saltanatını sürdürdükçe sorun çözümlenmeyecek...

Bu arada uçak düşürme olayı ve Suriye konjonktürünün PKK ve PYD'nin elini güçlendirdiğini, ABD'den sonra Rusya'nın da karşımıza geçtiğini hatırlayalım.

Günübirlik politikalarla ne yerel ne uluslararası sorunları çözmek mümkün değil. Türkiye'nin geleceğini belirleyecek politikaların TBMM ve hatta hükümet dışında belirlenmesi ayrı bir handikap...

Melih Aşık / Milliyet

 

Mülteciler kaçmaya çalışırken ölüyor!

Kaçış serbestse, göçmenler neden sağlıklı şartlarda taşınmıyor; 

yasaksa, kaçışlar neden önlenmiyor?

Akif Kökçe / Açık Pencere (Milliyet)

 

Ballı yalan!

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "Ballı Yalan"ı tekrarladı. Her büyük projenin ihale öncesinde söylediği gibi "3 katlı Büyük İstanbul Tüneli için yapılacak harcamalarda devletten bir kuruş para çıkmayacak" dedi. Çünkü devlet geçiş imtiyazını yapımcı şirkete devredecek, tüneli yapacak şirket yatırdığının üç beş mislini vatandaştan geçiş ücreti alarak toplayacak. Ballı yalan örneğinin sonuncusunu İzmit Körfez Geçiş Köprüsü, nisan ayında, açılınca yaşayacağız. Bu köprüden geçecek her araç, yapımcı şirkete 35 dolar artı KDV (bugünün kuruyla 121 TL) ödeyecek. Bakan, "devletten bir kuruş çıkmayacak çünkü yapımcı şirketin kârı, banka kredilerinin faiz yükü, tüm maliyeti vatandaş sırtlayacak" demiyor.

Necati Doğru / Sözcü

 

Ya güvenli olmasaydı!..

Böy­le bir es­ra­ren­giz olay gö­rül­me­di...

İs­tan­bu­l'­da Sa­bi­ha Gök­çen Ulus­la­ra­ra­sı Ha­va Li­ma­nı ap­ro­nun­da üç ay­rı yer­de pat­la­ma olu­yor, bir te­miz­lik gö­rev­li­si ka­dın ha­ya­tı­nı kay­be­di­yor, bir ki­şi de ya­ra­la­nı­yor, ama se­be­bi meç­hul...

Pat­la­ma var da, ne pat­la­ma­sı?..

So­nun­da ha­van to­pu atıl­dı­ğı ih­ti­ma­li üze­rin­de du­rul­ma­ya baş­lan­dı...

De­mek Kurt­kö­y'­de ha­va li­ma­nı ya­kı­nı­na ha­van to­pu ge­tir­di­ler ve üç atış yap­tı­lar...

Akıl alır gi­bi de­ğil...

"A­kıl alır gi­bi ol­ma­ya­n" baş­ka bir ko­nu­ da Ulaş­tır­ma Ba­ka­nı Bi­na­li Yıl­dı­rı­m'­ın yap­tı­ğı açık­la­ma:

"Gü­ven­lik za­fi­ye­ti yo­k."

Ya­hu da­ha ne ol­sun?..

Gü­ven­lik za­fi­ye­ti ol­ma­yan ha­va li­ma­nı­na ha­van to­pu ile atış ya­pı­lı­yor...

Bu du­rum, ele gü­ne kar­şı "Tür­ki­ye­'nin ar­tık gü­ven­li bir ül­ke ol­ma­dı­ğı­nı­" da an­la­tı­yor!..

Mehmet Türker / Sözcü

 

Suriye politikasızlığı!

Tüm komşularla aramız açık!

Zorda kaldığımızda sırtımızı dayayacak kimsemiz yok!

Ve işin garibi bundan sonra, "Ne yapacağımız" ya da "Nasıl davranmamız" gerektiğini bilenimiz de pek yok gibi görünüyor!

Bırakın kısa vadeli, orta vadeli, uzun vadeli programları günlük planların yapıldığından bile şüphe duyulsa yeridir!

Hep el yordamı ile bir şeyler yapılıyor gibi!

Muhtemelen tamamen uluslararası toplumun elindeyiz!

Onların gazı ile "Suriye politikası" daha doğrusu "Suriye politikasızlığı" geliştirilmedi mi?

Ve hemen burnumuzun dibinde kızılca kıyamet koparılmasına davetiye çıkarılmadı mı?

Şimdi dünyanın bütün güçleri orada "güç denemesinde" bulunuyorlar!

IŞİD'i bombalıyoruz bahanesi ile yapmadıkları zulüm yok!

Dedik ya bindik bir alamete!

Doludizgin gidiyoruz kıyamete!

Akıbetimiz hayrola!

Umarız yarın, "Bugünleri de arar hale" gelmeyiz!

Ve bugünleri hasretle anmayız!

Zeki Ceylan / Millî Gazete