Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Evet bir travma yaşanmıştır ama

Geçtiğimiz günlerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Mehmet Fırat’ın New York Times’ta yayımlanan  “Atatürk devrimleri Türk toplumunda travma yaşattı” sözlerine hâlâ tepkiler sürüyor. Türk kültürüne sahip çıkan, bu devrimlere inanmış herkesi, kısacası Atatürk devrimlerini ilke edinmiş Türk insanını üzen bu talihsiz açıklamayı kesinlikle sözlerin çarpıtılması veya yanlış tercümesi olarak görmüyorum. Tam tersine böyle bir düşüncenin yarattığı travmanın daha incitici olduğunu düşünüyorum. Asıl sorun bence Atatürk devrimleri değil, temelde Atatürk’ü anlayamamak halidir. Atatürk sadece basit bir halk kahramanı değildir.  “Ne mutlu Türk’üm diyene”  ve benzeri sözlerini, hepimiz hatta çocuklarımız bile bilir. Bunlar sıradan bir insanın ya da herhangi bir hatibin etrafındaki kalabalık insan kitlesini galeyana getirmek için söylediği sözler değildir. Atatürk bir kürsü politikacısı ya da bir demagog olmadığı gibi hiçbir zaman şoven bir nasyonalist de olmamıştır. Bunu da devrimleriyle tüm insanlığa göstermiş ve mazlum milletlere daima örnek olmuştur. Dünya vatandaşlığının idrakini herkesten çok önce anlamış bir büyük insandır Atatürk. Et ve kemikten yaratılan Mustafa Kemal ölmüştür, doğrudur ama fikir adamı Mustafa Kemal’i hâlâ ilke ve devrimleriyle günümüzü aydınlatan ve geleceğimize ışık tutan bir ruh cevheri halinde her an aklımızda, gönlümüzde varlığımızın derinliklerinde daha sağlam yerleşiyor, yerleşiyor, değer kazanıyor. Peki Atatürk’e saldırmanın dayanılmaz hafifliğine sebep olan şu devrimler nelerdir? Atatürk ideolojisinin temelini teşkil eden devrimler.
Sevgili okurlarım biliyoruz ki sosyal anlamda  “inkılap” , yani devrim toplum varlığına esas olan ruhi, hukuki, siyasi ve ekonomik ilkelerin ve sistemin uzun bir zaman zarfında birtakım müdahalelerle küçük sıçrayışlarla değiştirilmesi halidir. Yani topluma temel olan öğretilerin yerine yeni öğretiler gelir. Evet, saltanatın yıkılması, Cumhuriyet’in kurulması bir devrimdir. Dine dayalı medrese eğitiminin kaldırılması da bir devrimdir. Arap harfleri yerine Batı dünyasının ve bilimin hızını, gelişmelerini takip edebileceğimiz Latin harflerinin kabulü ciddi bir devrimdir. Çünkü eski Türk toplumuna göre yeni Türk toplumunun ruhi, hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal yapısının temelleri ve organları değişmiştir. Peki bunlar kolay mı olmuştur? Tabii ki kolay olmamıştır. Hiçbir  “inkılap” , devrim kolay yerleşmez. Fakat bu devrimlerdir ki Türk insanını kaliteli bir yaşama taşımıştır. Bu asla yadsınamaz bir gerçektir. Çökmüş bir saltanatın küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti teokrat, monarşik, yarı koloni Doğu medeniyetinden ziyade; aydın, laik ve kayıtsız şartsız halk hakimiyetine dayanan varlığıyla yeniden vücut bulmuştur. Laik cumhuriyet halk egemenliğini getirmiş, Türk kadını tesettürden çıkıp Batı’daki aydın kadın resmiyle buluşmuş, eğitim hakkına sahip çıkarak erkeğin yanındaki yerini almış, öğretmen olmuş, pilot olmuş, hukukçu olmuş, hatta başbakan olmuştur. Bu bir travma değil, bu olması gereken gecikmiş bir haktır. Yazı devrimi ile Türk halkı çağdaş dünyayla yazışma, yarışma ve paylaşma hakkını kazanmış, milli ve evrensel değerleri bilim, sanat ve bilgiyle buluşturma imkânlarını yakalamıştır. Bir milleti teokrasiden cumhuriyete taşıyan bu devrimlerin adı tek sözcükle travma değil ancak ve ancak aydınlanmadır. Eğer bugün hâlâ monarşi ile yönetiliyor olsaydık belki de birçok siyasetçimizin böylesi özgür konuşma hakkı dahi olmayacak, sindirilmiş bir toplum olarak aklın ve bilimin önderliğinden çok uzaklarda gerçek bir travma yaşıyor olacaktık. Çünkü gericiliğin getirdiği travmanın izlerini silmek mümkün olmayacaktı. Bu talihsiz sözlere ne denilebilir ki? Bence şöyle denebilir: Atatürk devrimleri politik amaçlı her türlü düşünce ve hesaplaşmaları tersine çevirecek kadar güçlüdür. Kişiler bunları unutabilir, ama tarih unutmayacaktır. Evet Türk toplumu yediden yetmişe büyük bir travma yaşamıştır. Ne zaman mı? Atatürk öldüğü zaman!

Yazarın Diğer Yazıları