"Evet"in geri dönüşü neden yok?

Meral Akşener, İsmail Küçükkaya'nın programında özellikle gençleri uyardı ve "Bu ülkeyi tek bir kişinin eline bırakırlarsa artık çok geç olabilir. 'Hayır' dedikleri takdirde diyelim beğenmediler yarın bir gün tekrar 'evet' deme şansları var ama 'evet' çıkarsa böyle bir şansları olmayacak. Bu nedenle herkesi sandığa gidip 'hayır' demeye çağırıyorum" dedi.

Akşener olsun, Ümit Özdağ olsun, Koray Aydın olsun, Sinan Oğan olsun elbette Türkiye'nin nereye doğru sürüklendiğini görüyorlar.

Peki "evet"in neden geri dönüşü yok?

***

2010 yılındaki referandum niçin yapılmıştı? Yüksek yargı organlarındaki hâkimlerin yerine FETÖ'cü hâkimleri getirmek için değil mi?

FETÖ'cü hâkimlerin elindeki Türkiye 15 Temmuz 2016'da FETÖ'cü darbeye sahne oldu.

O referandumun asıl hedefi Türkiye'nin Türkiye olmaktan çıkarılmasıydı. 15 Temmuz'u yapanlar başarılı olsaydı, bu hedefe ulaşmış olacaklardı.

Bu hedef, bugün de değişmiş değildir. 16 Nisan 2017'de halka sunulan Anayasa değişikliklerinde asıl hedefin, "yeni bir devlet kurmak" olduğunu, hazırlayanlardan Mehmet Uçum söylüyor. Hatta "Türk Milleti'nden Türkiyeli milletine geçileceğini", yerel parlamentolar kurulacağını da saklamıyor. Bir diğeri Şükrü Karatepe de eyalet sistemine geçişin nasıl olacağını açıkça yazıyor.

***

12 Eylül 2010 referandumundan önce de uyardığım gibi bütün bu yapılanlar, Amerikan Kongresi'nin 31 Ocak 1896 tarihli gizli kararı ile örtüşmektedir. Kararda "Uluslararası Hıristiyan Komitesince bir Hıristiyan yöneticinin Türkiye'nin başkanı olarak seçilmesini müteakip, Osmanlı İmparatorluğu'nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması sağlanacaktır" deniliyordu.

ABD'nin, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Kenan Evren, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Bülent Ecevit'e, son olarak Necmettin Erbakan'a ve Tayyip Erdoğan'a dayattığı karar bu karardır!

Erbakan, kendisine Büyük Orta Doğu Projesi olarak dayatılan bu projeyi kabul etmediği için 28 Şubat sürecinde düşürüldü ve yerine, CIA'nın beyinlerinden Graham Fuller'in desteklediği "gençler" getirildi! Onların ilk işi eş başkanlığı kabul etmek oldu!

İktidara gelmek için desteklenmeleri karşılığında yerel yönetimlere özerklik vermeyi kabul etmişlerdi. ABD, şimdi verdikleri sözlere uymalarını istiyor. Bu sebeple şantaj yapıyor!

ABD, Türkiye'nin özerk bölgelerden oluşan ve başkanlık sistemiyle yönetilen bir federasyona dönüştürülmesini istiyor, açıkça "Türkiye'yi Hıristiyanlaştıracağız" demiyor!

Türkiye'yi yönetenlerin, buna karşı buldukları çare ise "tek millet, tek devlet, tek bayrak" sloganlarıyla aldattıkları halkın oylarına dayanarak rejimi değiştirmek, böylece Amerika'nın dayatmalarının gereğini yerine getirecek ortamı hazırlamaktır.

***

Prof. Dr. Mahir Kaynak, Türkiye'nin karşısında ABD, Avrupa Birliği ve Rusya eksenleri olmak üzere üç seçenek bulunduğunu belirterek "Ülkemizdeki gerginlikler dünyadaki yeni şekillenme için yapılan mücadelelerin yansımasıdır. Biz, her zaman olduğu gibi, kendi aramızda anlaşmak yerine farklı kanatların (ülkelerin) peşine takılıp birbirimizle kavga ediyoruz. Siyasetçi, asker ve yargı anlaşırsa dışarıdan müdahaleler etkisiz hale gelir" diyordu.

İşte şimdi onu yapmaya çalışıyorlar! Siyasetçileri açık veya örtülü olarak bağladılar, askerleri boyun eğmeye mecbur ettiler, hâkimler pürüz çıkarmasın diye onları bir defa daha bağlayacaklar ve Türkiye'nin Türkiye olmaktan çıkarılması için önlerinde engel kalmayacak!

Türkiye bu badireden ABD'ye veya Rusya'ya teslim olarak değil, "hayır"dan sonra Atatürk'ün dış politika yöntemleri ile kurtulabilir! Atatürk, Sovyetlerle dostluk politikası takip etmiş ama bağımsızlığa leke düşürmemişti.

Yazarın Diğer Yazıları