Eyaletçiliğin kapısı aralanıyor...

Eyaletçiliğin kapısı aralanıyor...

(...) ABD'de de başkan seçilen kişinin partisiyle ilişkisi kesilmiyor; başkan "partili". Ama o kişi, Demokrat Parti'de 1848, Cumhuriyetçi Parti'de 1856'dan beri partinin genel başkanı değil. Başkan olan kişi, partisinin yalnızca üyesi ve adayı. Partide genel başkanlık bir yana yöneticilik görevi bile yok. Başkanlık koltuğuna oturunca da parti yönetimiyle ilgisi olmuyor. Bu ülkede partilerin genel başkanlarını tanıyan yok desek yeridir. Şimdi başkanlık seçimini kazanan Cumhuriyetçi Parti'nin genel başkanı, Beyaz Saray'da personel şefliği gibi bir göreve getirildi. Parti genel başkanının ağırlığı ancak bu kadar.

Başka bir örnek, yarı-başkanlık rejimi olan Rusya. Orada da başkan bir partinin üyesi ve adayı olarak "partili". Başkan Putin Birleşik Rusya Partisi'nin adayı idi; başkanlık seçimini kazandı, başkan oldu. Partide yönetici değil. Partinin genel başkanı, seçimi kazanması durumunda başbakanlık görevini üstleniyor. Partinin genel başkanı Medvedev'di, seçimleri kazanınca bu unvanını korumayı sürdürerek başbakanlık koltuğuna oturdu.

*

Partili cumhurbaşkanlığının, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKP'nin genel başkanı olarak kalması için gerekli olduğunu düşünenler, ne dediklerini iyi bilmeliler. "Partililik", cumhurbaşkanlığı makamında iken aynı zamanda parti genel başkanlığı makamında oturmak değildir. Eğer öyle olmasını isteyen varsa, istedikleri şeyin yalnızca başkanlık değil, aynı zamanda resmenparti devleti yaratmak olduğunu görmeleri gerekir.

Herhalde en doğrusu, "partili cumhurbaşkanlığı" önerisinde bulunanların bu sözden ne anladıklarını bir an önce açıklığa kavuşturmalarıdır.

*

Türkiye'ye biçilmek istenen elbise partili cumhurbaşkanlığı mı? Eğer oysa, henüz bunun ne anlama geldiği bile açık değil.

Yok, daha ötesi ise, yarı-başkanlık amaçlanıyorsa, bu durumda başbakanlık - bakanlık kurumlarının ortadan kaldırılmasından söz etmenin anlamı nedir?

Daha da ötesi ise, sözü edilen şey başkanlık rejimi ise, neredeyse 200. yılına ulaşan bakanlık kurumlaşmasının bir kalemde silinip atılabileceği nasıl düşünülebilir? Böyle karmaşık, zamanın hassas terazisinde yapısal hataları durmadan düzeltilmiş büyük sistemleri dağıtma riski nasıl göze alınır? Üniter başkanlığın güç yoğunlaşmasına, bundan doğacak şikayetlerin ise eyaletçi dağılmaya kapı açacağı nasıl görmezden gelinir?..

Birgül Ayman Güler/ Aydınlık

***

Darbe girişiminin kara kutuları

MİLLİ Savunma Bakanı Fikri Işık, 2017 bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmada şöyle dedi:

"150 general, darbeye teşebbüs eder de karargâh nasıl bilmez? Bunu A Genelkurmay başkanına, B Genelkurmay başkanına fatura edip işin içinden çıkamayız".

Bakan Bey haklı, 150 general darbeye kalkışıyorsa, bunu bilmesi gereken şu dönemdeki ya da bu dönemdeki Genelkurmay başkanı değildir. Bunu öncelikle bilmesi gereken kişi mevcut Genelkurmay Başkanı'dır, mevcut kuvvet komutanlarıdır.

Bir de tabii MİT var.

Onun işi ne?

Hatırlayacaksınız Binbaşı H.A. diye birisi, darbe yapılacağını öğrendi ve gitti MİT'e bilgi verdi. Ve sonra MİT Müsteşarı, Genelkurmay Karargâhı'nda Başkan ile buluştu, konuyu konuştular. Ama sonra kimseye bir bilgi vermediler. Ne Cumhurbaşkanı'na, ne de Başbakan'a.

Darbeyi araştırmak için TBMM'de bir komisyon kurdular. Ecevit'i bile Fetullahçı yapacak "ciddiyetteki" herkesi dinlediler ama darbeyi ilk öğrenen fakat harekete geçmeyen iki kişiyi çağırmadılar bile. Çağırsalar da bu ikisinin gidip ifade vermeyeceğine iddiaya girerim, çünkü onlar TBMM'yi değil, Saray'ı tanıyorlar.

Bakan haklı. Karargâh bu işin buraya varacağını nasıl bilemedi?

Hani ne oldu, başarıda da başarısızlıkta da komutanın sorumluluğu meselesi?

Mehmet Y. Yılmaz/ Hürriyet

***

Genelkurmay Başkanı'na "vatani görev" çağrısı

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Ankara'daki NATO Parlamenterler Toplantısı'nda, Ermeni soykırımından bahseden ve Türkiye'nin Suriye ile Irak'taki askeri varlığını eleştiren Ermeni Milletvekili Koryun Nahapetyan'a hak ettiği cevabı verdi:

"Sen ya son derece cahilsin ya da art niyetlisin! Bu terbiyesizliktir, iftiradır!"

Akar'ın sert sözlerine aynen katılıyoruz.

Hulusi Paşa bu arada 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili sorulara da cevap vererek meseleyi yargının aydınlığa kavuşturacağını söyledi. Ancak buna "15 Temmuz Darbesi Araştırma Komisyonu Üyesi CHP Milletvekili Dr. Aytun Çıray'ın itirazı var.

Çıray "Sayın Akar'ın Ermeni vekile verdiği sert cevap belki de ilk defa, işgal ettiği makama uygun bir tutumdur" diyor ve ekliyor:

"Sayın Komutan... Darbe girişimi sadece yargı işi değildir. Sizi Meclis'te Türk Milleti adına soracağımız sorulara cevap vermeye davet ediyorum. Bu ihanetin karanlığını aydınlatacak ışığın üç kritik anahtarından biri sizdedir. Sizi, vatani görevinizi yapmaya çağırıyorum."

Hulusi Paşa'nın bu önemli davete icabet etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Rahmi Turan/ Sözcü

***

Gizli saklı Kıbrıs pazarlığı

Kıbrıs görüşmeleri adeta Türk kamuoyundan gizli sürdürülürken... Türk askerinin çekileceği yolunda kritik haberler gelirken... Kıbrıslı bir aydın, Tanju Müezzinoğlu şu notu geçiyor:

"Rumlar Ada'nın tüm egemenliğini ele geçirecekleri anlaşma olmadığı takdirde katiyen bir anlaşmaya imza atmazlar."

Melih Aşık/ Milliyet

***

Yükü muhalefete yıkma taktiği..

Hükümet sözcüsü açıkladı..

Muhalefet madem itiraz ediyor, önergesi varsa getirsin dedi..

AKP Grup Başkanvekili Elitaş CHP Grup Başkanvekili Gök'ü arayarak sordu; önergeniz var mı?

Muhalefet önerge vermezse..

İktidara göre; tecavüzcüye affın sorumlusu muhalefet olacak!.

Nasıl olur demeyin..

Görürsünüz, iktidar affı geçirsin, muhalefeti önerge vermemekle suçlayacak..

'Madem yanlış, düzeltseydiniz' söylemiyle politika yapacak..

Mehmet Tezkan/ Milliyet

***

440 bin kız çocuğunun meselesi

 Kopyala-yapıştır yaptım, devletin istatistik kurumu rakamlarıdır:

"2002'den bu yana 18 yaşın altında 440 bin kız çocuğu, doğum yaparak 'anne' oldu. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak 'anne' olan çocuk sayısı 15 bin 937. Çocuk istismarı davaları son 10 yılda üçe katlandı, 483 bin çocuk evlendirildi."

Yani söyledikleri gibi hapisteki 4 bin erkek için af falan değil yaşamı hapishane olan 440 bin kız çocuğunun meselesidir bu...

Bekir Coşkun/ Sözcü