Fahri katiller aramızda!

"Amazon ormanlarında bir kelebeğin kanat çırpmasının, ABD'de fırtına koparıp, dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilme kabiliyeti"nden ilhamla, günü geldiğinde kozasından kanatlarını çırpmaya salıverilecek potansiyel kelebekler olarak konumlandığımızı idrak için bir trajik tecrübe daha yaşattı tarih; ibret alabilene ne mutlu!

Çünkü bütün bunlar -en azından benim aklımın erdiğince- 1 Mayıs'lardan, 'Kanlı Pazar'lardan, 'Maraş'lardan, 'Madımak'lardan ibret almayıp da hâlâ kendi düzenlerini kurabilmek için düzensizliğe alan açmayı, fırsat sunmayı, yol vermeyi, göz yummayı "dahiyane bir metod" sanıyor olmanın sonucu!

Yıkar çünkü "kasırga"lar; yutar...

Bugün "PKK terör örgütü değildir" diyen Tahir Elçi, dün "Köstebek"i deşifre eden Necip Hablemitoğlu, "Gümrük kaçakçılığına açtığı savaş"la tam da en kavga etmeleri gereken(!) günlerde "sol"un sembol kalemlerini "ülkücüler hakkındaki önyargılarını gözden geçirmeye" sevk eden Gün Sazak, ve bu "suçu(!)" işleyen üzerine de CIA'ya ipliklerini pazara çıkaracağı bilgisini kendi ağzıyla veren Abdi İpekçi, "Kripto Ermeniler"in sırrına ulaşan Hrant Dink; onlarca isim eklenebilir daha Muammer Aksoy, İlhan Darendelioğlu, Uğur Mumcu... Günün "olgunlaştırılması gereken koşulları"na göre komünist, sosyalist, ülkücü, liberal, milliyetçi, Kürtçü, Alevi, siyasal İslamcı kesimlerde yaratacakları travma ölçeğinde özenle seçilen bu isimlerin ve temsil ettikleri ideolojilerin farklılığı, aman diyeyim senaryonun aynılığını gölgelemesin!

Ütopik düzenleri tesis için mevcut düzeni kaosa mahkum etmenin olağanüstü ambalajlı olağan tezahürlerinden başka bir şey değil; her yeni günde biraz daha ağırlaştıran sırtımızda -artık- kırıldı kırılacak yumurta küfesi gibi taşıdığımız memleketi!

Üç gün önce katıldığı televizyon programında, PKK'nın terör örgütü olmadığını ve hatta mazlumiyetini savunan adam, ülkenin "PKK'nın hükümranlığını ilan ettiği" topraklarında, "Kürdistan'ın başkenti" kabul ettikleri Diyarbakır'ın göbeğinde; yani aslen kendisini "en dokunulmaz" saydığı yerde, gün ortasında -gece yarısı olsa ne fark eder, bu abuk vurgu nereden pelesenk olduysa dilimize- bir sokak arasında, onlarca kameranın, vatandaşın, güvenlik görevlisinin tanıklığında katledilebiliyorsa;

Ne olayın duyulduğu andan itibaren yayılan bilgi-algı kirliliğinde ezberletilmeye çalışıldığı gibi "ırkçıların hedef göstermesi"dir nedeni...

Ne "diktatör"dür...

Ne "faşizm"dir...

O mermi kimin silahından çıkmış olursa olsun, her şeyden önce "devletsizlik"tendir sıkılabilmesi! (Kaldı ki aylardır "devletin olmadığından" yakındığımız bir coğrafyada "devlet komplosu"ndan söz edebilmek ne yaman ironi!)

Tıpkı Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı terör saldırılarından birinin devletin kalbinde, başkentte yapılabilmiş olması gibi...

Din, etnik köken ayrımı olmaksızın her vatandaşının temel hak ve özgürlüklerini Anayasal garanti altına almış bir "devlet" sisteminin yerine; bir terör örgütünün etnikçi-feodal-paralel yapılanmasını "demokratikleşmenin kaçınılmaz gereği olan özerk ortam" diye kutsayan, alkışlayan, "gittim-gördüm-sevdim" anlatılarıyla palazlanmasına, bir kesimin gözünde meşruiyet kazanmasına katkı koyan kim varsa fahri katildir bugün!

Ordunun milli birlik ve bütünlüğü korumak üzere donandığı silahla, terör örgütünün milli birlik ve bütünlüğe doğrulttuğunu bir tutan kim varsa fahri katildir!

Ve bu manada Elçi -şehit polislerimizle birlikte- kendi kendinin katili de sayılabilir bu manada pekala!

TBMM'nin yani  iyi kötü "millet iradesi"nin tecellisi şeklinde oluşan kanunları tanımamayı "hak" sayıp yol kesen, haraç toplayan, pusu kuran, hendek kazanlar zaten öyle de, bunları "iyi çocuklar" diye pazarlayan kim varsa, yasadışı eylemleri "suç" saymayarak -kanunsuz suç olmaz elbet- yasaları tedavülden kaldıran kim varsa fahri katildir!

"Defol" dediğin devletten boşalan yerde işte böyle sokak mahkemeleri kurulur, medya mahkemeleri kurulur; her sokağın kendi kanunu olur, her mahallenin kendi... Birininkine uymaya çalışırken farkına bile varamazsın bir bakmışsın ötekinin kanunu çiğnemişsin. Cezası belli;

Yargısız infaz edileceksin!

Ve Tahir Elçi'nin -kınadığım- katlini "insanlığın ölümü" ilan ederken şehit polislerimizin "insan"lığını, yaralı meslektaşlarımızın "insan"lığını es geçmekte ısrar ettiğin müddetçe sen de öylesin;

Fahri katilisin hem Elçi'nin, hem "millet"in, hem de bir gün kaçınılmaz şekilde kendinin...

Yazarın Diğer Yazıları