Felaket senaryoları ve turizm

Elinin altında dünyanın en değerli kitabı Kuran-ı Kerim ve onun insanlığa inmesinde aracılık eden Hz. Peygamberimiz Muhammed (s.a.s)’in binlerce hadisleri olduğu halde, bunları okuyup incelemeden sadece raflarında tutan bir zihniyet ortamında, birilerinin kehanetleri üzerine evreni anlamaya çalışmak ne kadar da saçma ve batıl bir durum değil mi? 
Antik dönemde insanların yıldızlardan, yüksek dağlardan, denizlerden, ormanlardan ve bazı ölümlülerden ilahlar ve ilaheler yaratmaları doğaldı, çünkü o insanların bugün bizim sahip olduğumuz gibi yüce İslam dini gibi bir dinleri yoktu. Günahları ve sevapları ile tarihin sayfalarında sadece arkalarında yazılı ve yazısız kalıntılarını bırakarak yok olup gittiler. Eğer Allah insanları düşünce, yorumlama, sorgulama ve zaman kavramı bilincinden yoksun bir varlık olarak yaratmış olsa idi, diğer canlılardan hiçbir farkımız olmayacaktı.
İnsanlardaki sorgulama ve zamanı anlama çabalarının sonucu olarak arkeoloji bilimi ve daha sonrasında da, bu bilimin ortaya çıkardığı eserler topluluğunu görüp anlamaya çalışan toplulukların hareketleri sayesinde  “turizm sektörü” ortaya çıktı. Antik döneme ait olan tüm efsanelerde doğal felaketlerden hep bahsedilegelmiştir, insanın doğa ile mücadelesi on binlerce yıldır süregelmektedir. 20. yüzyıla kadar doğa hep insanlara galip gelirken özellikle yüzyılın ikinci yarısından sonraki teknolojik gelişmeler ve bugün gelinen nokta da, insan doğaya karşı onun dengesine müdahale ederek galip gelme yanlışlığına düşmüş, arzın sınırlarını aşırı derecede zorlayarak aslında kendi felaketini de kendisi hazırlamıştır.
Antik dönem yerleşimlerini özellikle deniz kenarlarında olanlarının karakteristiği hep bir nehrin denize bağlantısının olduğu alanlarda olmalarıdır. Tüm bu yerleşimlerin ortak kaderi de aynı olmuş, iklimsel değişimler ve depremler deniz kenarında kurulan bu şehirlerin yok olmalarına sebep olmuş. Antik dönemde o günün ihtiyaçlarına göre ve ticari kaygılar şehirlerin kurulacağı yerleri belirlemede en etkili nedenlerin başında gelirken, aradan binlerce yıl geçmesine rağmen insanlık aynı hataları yapmaya devam etmekte.
Turizm sektörünün gelişmesi ile birlikte bu yerleşimlere yapılan yatırımların miktarları da yüzlerce milyar lira seviyelerine ulaşmış durumda. Yerleşim alanlarının belirlenmesinde tarihi ve bilimsel verileri dikkate almayan yöneticiler, maalesef bu yerleşimlerinde sonuçta aynı kaderi paylaşacağını görmezden geliyorlar. 65 milyon yıl önce bir göktaşının dünyaya çarpması ile dinozorlar ortadan kalmıştı ama, bugün bir göktaşı çarpmadığı halde kutuplardaki buzul erimeleri hızla devam ediyor ve bu yüzyılın sonuna kadar deniz seviyesinin 3 ila 7 metre arasında yükseleceği bilim adamlarında açıklanıyor.
Dalga yüksekliği ile birlikte bu su yükselmesi yaklaşık 10 metre olacaktır. Şimdi sahil kentlerini ve özellikle turizm bölgelerini göz önüne getirelim, acaba kaç tane şehrimiz sular altında kalacak. Birkaç misal vermek gerekirse Antalya, Fethiye, Marmaris, Bodrum, Didim, Kuşadası, Selçuk ve yukarıya doğru sayın. Elimizde yüzyılın sonunda kaç tane sahil kenti kalacak acaba.
Felaketi Maya Takviminde arayanlar, biraz gözlerini açıp neden oldukları felaketleri niçin görmezden gelirler acaba?

Yazarın Diğer Yazıları