"FETÖ Kıskacında Askeri Okullar"

"Gerek komutanlarımızdan, gerekse üst sınıflardan çeşitli zamanlarda şiddet gördüğüm oldu. Bu şiddet olaylarını 'kemerle dövme, sopayla dövme, kafayı pisuara sokma, tekmeleme, yorgan kılıfının içine konularak pencereden aşağı sarkıtılma, yatakhanede ranzaların altından süründürülme, baş tuvaletin içine girecek şekilde şınav çekmeye zorlanma' gibi pek çok fiziksel ve psikolojik boyutta olabilmekteydi..."

***

"Bir sözde üsteğmen geceleri uyumamı engellemek için bana arazi temizliği gibi saçma sapan bir görev vermişti. Her gece sabaha kadar rüzgarın dağıttığı yemekhane çöplerini toplamaya çalışıyordum. Bir başka üsteğmen de bu sırada bazen benim yanıma geceleri gelip beni darp ederdi. Şınav çektirirken botlarıyla karnıma ve göğsüme tekme atmak, tokat veya yumruk atmak gibi birçok eylemi olurdu. Ayrıca pek çok sözde subay tarafından işkence boyutuna varacak şekilde özellikle ben  ve benim gibi bir grup arkadaşıma, diğer askeri öğrencilerden ayrı ve kıyaslanamayacak seviyede farklı olarak eğitim yaptırıldı. İzmir'in 45 derece sıcağında tam teçhizatlı saatlerce güneş altında koşma, sürünme, yemek yemenin ve su içmenin yasaklanması, susuz geçen saatler sonucu zorlayarak çok miktarda su içerek kusturma ve bu kusmuğun üstünde sürünme, güneşe zorla baktırma, öğlen asfaltta çıplak bir şekilde süründürme gibi şimdi pek çok işkenceye maruz kaldım ve kalanları gördüm."

***

"Şınav çekerken tekme atma, duvara yaslayıp göğsüme vurma, kafama vurma, bana doğru çeşitli eşyaları fırlatma... Evet, ayrımcılık yaşadım. Hak etmediğim birçok ceza aldım. Hiçbir şekilde hiçbir şeyden affedilmedim."

***

"Bir gün aniden çağırdılar ve 'Kendi isteğinle bu okuldan ayrıl yoksa sana gün yüzü göstermeyiz' dediler. Bu isteklerini kabul etmeyince günlerce fiziksel ve psikolojik baskıya maruz kaldım. Gereğinden fazla fiziki eğitim ve uykusuz geceler yüzünden vücudum güçsüz düştü. Ardından beni terör örgütüne üye olmak ile suçladılar ve bu durumu kaldıramayacağım için ayrılmak zorunda bırakıldım."

***

"İlk olarak nöbet çizelgelerinde yer almayan nöbetleri tutmadığım için ceza aldım. Ondan sonra da üçer günlük oda hapisleri çekmeye başladım. 27 Şubat 2011 tarihinde de bir gece yatağımdan komutanların seçtiği kadetler tarafından kaldırıldım. Bayanlar katındaki uçuş odasına alındım. Pencereye doğru esas duruşta 1 saat boyunca beklememi istediler. Bu sürede bana 'Melike Bulut, bu okula neden geldin, bırakmayı düşünmüyor musun, neden bırakmıyorsun, okulu bitirebileceğini mi düşünüyorsun, neyine güveniyorsun?' dediler. Hatta pencereyi açıp 3. kattan kendimi atmamı istediler. Atlamayacağımı anlayınca odama gitmeme izin verdiler... Silah düşünce alıp kaçıyorlardı. Sonra da 'Silah benim namusum. Ben silahıma sahip çıkamıyorum demek ki ben namusuma da sahip çıkamıyorum komutanım" diye 25 kez bağırmamı istiyorlardı. Artık ağlıyordum. Erkek devre arkadaşlarım bile artık gördüğüm zulme dayanamıyor, bu aşağılanma karşısında artık bırakıp gitmem gerektiğini söylüyordu..."

***

15 Temmuz alçaklığından sonra benzerlerini farklı mecralardan da duyduğunuz, okuduğunuz bu ifadeler, yaşayanların ağzından, kendisi de "şok mangası" kurbanlarından olan eski askeri okul öğrencisi, yeni akademisyen Yağız Aksakaloğlu'nun "FETÖ Kıskacında Askeri Okullar" kitabından...

Kitap fuarı için gittiğim Eskişehir'de, sahibi V. Murat Tulga da FETÖ/Balyoz mağduru olan Galeati Yayıncılık'ın standında tanıştım Aksakaloğlu'yla. Gelen, gidenden uzun uzun sohbet etme imkanımız olmadı ama kitabını okuduktan sonra diyebilirim ki; iyi ki de olmadı! O işkenceleri, yaşayanın gözlerinin içine bakarak dinlemeyi yüreğim kaldırmazdı.

Bu kitabın, okuyan herkese yüklediği bir yük var; o da şu soruyu sormak:

FETÖ mağduru askeri öğrencilere hakları ne zaman iade edilecek?

***

SORU-YORUM

İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda vahşi bir cinayet işlendiği iddiası var; suikast timlerinin, delil bırakmadan cesedi parçalasın diye adli tıp uzmanlarının Türkiye'ye taşındığı, bir film senaryosu olarak bile son derece ürkütücü olan öldürme-kesme-biçme işlerinin bizatihi o konsolosun gözünün önünde gerçekleştiği iddiası var... Başkonsolos, uluslararası boyuttaki bu iddia olunan cinayetin birinci derecedeki şüphelilerinden biri... Ve elini kolunu sallaya sallaya Türkiye'den çıkış yapıp, ülkesine dönebiliyor! Bu durumun sorulduğu Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı da, "Başkonsolos ülkesine gidebilir. Ne zaman gelip gideceği benim işim değil" diyebiliyor? Kimin işi Sayın Bakan?

Yazarın Diğer Yazıları