FETÖ'cülüğün cılkını çıkarmayalım

Türkiye büyük badire atlattı ve hâlâ sancısını çekiyor. 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü'nden bahsediyorum. Bir cemaat darbeye kalkıştı. Kime karşı? Müslümanlara karşı! Acımasızca bomba yağdırdılar, acımasızca kurşun sıktılar. Hiçbir darbede bu kadar insan katledilmemişti. Tam 249 can gitti, bini aşkın yaralı var.

Darbeden bahsedecek değilim. Bir yere geleceğim.

Darbecilere "Fethullahçı Terör Örgütü" adı verildi. Kısaltılmışını, Apo'dan mülhem "FETÖ" diye gösterdiler. Bari "FTÖ" deselerdi. Bütün örgütler kendilerinin koydukları adla anılırlar, darbeciler bizim koyduğumuz adla anılıyor!

Fethullahçı cemaat devlete nüfuz etmişti... Devleti yöneten partiye nüfuz etmişti... Nereye baksan fethullahçıları görüyordun. Sayamayacağımız kadar -çoğunu darbeden sonra öğrendik- yayın organları, şirketleri, dernekleri, dershaneleri, üniversiteleri, bankaları, sendikaları... neleri neleri vardı ve hepsi kanunen açıktı.

Darbeden sonra bütün bu kanunen açık bu tür organizasyonların önünden geçenler, kapısında dikilenlere selâm verenler işlerinden edildiler, tutuklandılar.  Aileleri aç bırakıldılar, aç! Belki şu hayırlı mübarek gün el altından verilen fitreyle zekâtla bazılarının karnı birazcık doyuyordur. Devlet kim olursa olsun kendi insanını doyurmak zorundadır. Ceza kesmek ayrı bir şey!

(İbn Haldun'un Mukaddime'sinde, Rakka'dan Mısır'a kadar bölgeye tayin edilen bir valinin babasının oğluna yazdığı mektubun okunmasını isterim. İbretlik bir mektup. Dört dörtlük Müslüman babanın yönetici oğluna öyle bir "adalet" telkini var ki... İbn Haldun Üniversitesi Rektörlüğü bu uzun mektubu çerçeveletip bütün yöneticilere hediye etmelidir! Ben de yakında özetleyerek vereceğim.)

Önüne gelene "FETÖ'cü" denirse diz boyunu geçtik, gırtlağımıza kadar çirkefe batarız. Mücadeleyi zayıflatırız. Hükûmet edenler de, muhalefet edenler de, çok dikkatli bir dil kullanmalıdır.

22 Nisan 2012'de, "Divan-ı harpler özel mahkemeler" başlığı altında, şu satırları bu köşede yazdım:

"'Ergenekon'dan başladılar, 'Balyoz'u vurdular, '12 Eylül'ü masaya yatırdılar, '28 Şubat'ın defterini açtılar. / Darbelerden tiksinen ve bunu her fırsatta yazan ben, hesapların birbirine girdiğini, haklıyla haksızın artık ayırt edilemez olduğunu, 'birileri'nin fikriyle örtüşmeyenlerin tasfiye edilmek istendiğini görüyorum. / Bu kadar insan niye yıllardır tutuklu ve neden karar verilemiyor, anlayabilmiş değilim!"

Geçmişte "Ergenekon", "Balyoz" ve mütemmim cüzleri için böyleydi. Şimdi darbe teşebbüsüyle, "FETÖ"yle hiç ilgileri olmayanlar suçlanıyorlar.

CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bir televizyon kanalında katıldığı programda Millî Savunma Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun "FETÖ'cü" olduğunu ilân ediverdi.

Erhan Afyoncu'yu çok eskiden beri tanımasam, Muharrem İnce suçladıysa bir bildiği var, derdim. Ama tanıyorum ve hangi fikir kaynağından çıktığını biliyorum. Neler yaptığını biliyorum. Eserlerini biliyorum. Millî Savunma Üniversitesi gibi, subay yetiştirilen bir üniversiteye rektör yapılması Muharrem İnce ve onun gibi düşünenler için de "Çok şükür!" dedirtecek bir tasarruftur. Ya cumhuriyeti reklam arası gören bir "kul" getirilseydi! (Yarın devam edeceğiz.)

Yazarın Diğer Yazıları