Fidel Castro ile Fizan'da!

Gerçekten de; bir gazeteci bir yazar için, Orta Doğu'nun aktüalitesini izlemek ve yorumlamak çok güç bir işlev olduğunu tekrarlamak gerekiyor.

Orta Doğu'nun ve ülkemizin sık sık değişen gündeminin yanı sıra

Bazen dünya çapında ki olaya değinmek öncelik alıyor.

Küba'nın efsanevi lideri Fidel Castro'nun ölümü işte böyle bir gerekliği ortaya çıkarmış bulunuyor.

Çünkü; Fidel Castro ile yıllar önce Fizan'da görüşme fırsatı yakalamıştık.

Şu hayatın, daha doğrusu gazeteciliğin cilvesine, işlevine bakınız;

Efsanevi lider Castro ile Libya'nın derinliklerinde çölde tanışmış, kısa da olsa görüşmüştük.

Küba veya Havana neresi, Libya veya Fizan neresi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun sürgün yerlerinden Fizan'da böylesine karizmatik bir lider ile yan yana gelebilmek...

Uzun yıllar önceydi, Libya'nın önemli günlerinden biri yine yaşanıyordu.

Gizemli lider ki sonu çok tirajik olan Albay Muammer El Kaddafi, Libya'nın Anayasası'nın "Kur'an-ı Kerim" olmasını gündeme getirmişti.

Libya Halk Kongresi Fizan bölgesinin Sebha şehrinde toplanmıştı.

Aynı zamanda devrimin yıl dönümü de kutlanıyordu.

Kaddafi'nin "onur konuğu" Castro, Sebha'ya kadar gelmişti.

Kumların ay ışığında pırıl pırıl parladığı ve küme küme oynadığı "nefis" bir çöl gecesinde, yakılan yüzlerce meşalenin aydınlattığı Sebha Havaalanı'na Castro'yu getiren uçak indiğinde, bedevilerin sıktığı kurşun, kadınların "hel hele" çığlıkları unutulur gibi değildi.

Castro bütün heybetiyle, Albay Kaddafi ile kucaklaşırken mermilerin ve "hel hele"lerin artan sesleri birbirine karışıyordu.

Pistin kenarlarında rengârenk kıyafetli bedevilerin koşuşan atları ve elden ele dolaşan meşaleler, bu tarihi buluşmaya eşlik ediyordu.

Anayasa'sını "Kur'an-ı Kerim" yaptığı gece Libya'ya, "ateşli" bir Marksist lider konuk olmuştu.

Hakikaten tarihin "garip" bir cilvesi daha tecelli ediyordu.

Yanımızdaki bir bedeviye Castro'yu göstererek "Bu kim" sorumuza, yağız delikanlının "Reis İl Küba" yanıtı hafızalarımızı ara sıra yokluyor.

"Reis İl Küba" tam 49 yıl önderlik yaptığı ülkesinde artık sade bir vatandaş gibi cansız ancak unutulmayacak kahraman bir lider olarak hafızalarda ve gönüllerde kalacak.

Söz Fizan'dan açılmışken, eskilerin "Fizan kadar uzak" dedikleri yörenin çağrışımları öne çıkıyor.

Adını aldığı ünlü kalesi insanı çarpan sıcağı ahalisinin kıyafeti palmiye ağaçları ve tatlı acı anılarıyla burası Fizan'dı.

Daha doğrusu Arapların "Fezan" dedikleri bölgenin bir şehriydi.

Fizan Fizan dedikleri Sebha havalisinden başlıyor. Türkler'e hiç de yabancı olmayan Murzuk'u içine alıyor. Çad sınırına kadar dayanıyordu.

Hicri 1257 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçen Fizan daha sonra bir sürgün diyarı olacaktı.

Gidip de dönmeyenlerin diyarı, üç yada altı ayda bir uğrayan kervanların getirip bıraktığı Türk sürgünlerin acıklı hikayesi, halen Murzuk Kalesi'nin duvarlarında yazılıydı.

Yıllar yılı kudretli imparatorluğun bir sürgün diyarı olan Fizan'a "Paşalar, zabitler" gelip geçmişti.

Babalarına, annelerine evlatlarına doymadan nice gençlere mezar olmuştu bu uğursuz Fizan.

Yıllar yılları kovalarken, artık Malta gibi, Tayf gibi Fizan da, değil sürgün yeri, Türklerin toprağı bile değil…

Hatta, "Misak-i Milli" dahi korumakta güçlük çekiliyor. 

Hele, sınırlarımızın dışında kalan tek Türk toprağı ve üzerindeki Süleyman Şah Türbe'sini bile koruyamamamız, kendini Türk sayan her insana "azap" veriyor.

Fidel Castro'nun ölümü, Libya çöllerinde ki karşılaşma ve Fizan nihayet Orta Doğu'da içine düştüğümüz "girdap"ın sanki bir birleriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünüyorsa da aslında tarihi oluşuyor.  

Yazarın Diğer Yazıları