Filler cehennemi!

2012’den bu yana Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma Vakfı’nda çalışan okurumuzun  “ismimi gizli tutun çünkü hiçbir güvencem yok” diyerek yolladığı mektubu okuyordum;
Vali ve kaymakamlar başkanlığında oluşturulan mütevelli heyetlerince idare edilen vakfın, KOOP-İŞ sendikasının kurulmasından sonra yaşadığı dönüşümü anlatıyordu. Dediğine göre, sendikanın toplu sözleşme yapmak üzere yasal izinlerini tamamlamasıyla eş zamanlı bir duyuru yayımlamış Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü. Konu; 9 bin vakıf personelinin özlük hakları:
- Genel Müdürlük bünyesindeki fon kurulunda olan maaş belirleme konusunda tek yetkili mütevelli heyetleri
- İkramiye verip vermemek konusunda tek yetkili mütevelli heyetleri
- İş Kanunu’na aykırı davranmadıkça atılamayan personelin (2012-2015 arası işe alınanların gözden geçirilmesi ve 28 Şubat 2015’e kadar bir liste hazırlanması istenmiş) akıbetlerini belirlemede tek yetkili mütevelli heyetleri.
İdare Mahkemesi’nin 9 bin vakıf çalışanını temsil yetkisini verdiği KOOP-İŞ ile bu yetkinin iptaline çalışan Bakanlık tabiri caizse “tepişirken” altta ezilen çalışanların “kaderlerinin vali ve kaymakamların iki dudağına teslimi”  karşısındaki çaresizliğini yansıtan mektubu yarılamıştım ki o yanarlı dönerli  “son dakika”lar bu sefer  “görgü tanığı”  sayılabileceğim bir hadise için belirdi:
Belediye Başkanı’nın eşine mobbing!
H  H  H
Zeynep Sözlü...
Ermeni mezaliminden göçen yaralı bir ailenin kızı -kader işte- Ermeni mezaliminden çeken yaralı bir ailenin oğluyla evlendi. Dünleri birdi, gönülleri, ülküleri...
Genç yaşta üç çocuk doğurdu -Asena, Gökçen, Oğuzhan- ama daha binlercesinin annesi oldu.
Öğretmendi; eğitmen. Bu ülkenin çocuklarını “değer sahibi”  yapmak,  “değer” haline getirmek için çabaladı.
20 yıllık meslek hayatının 15 yılı aynı zamanda  “Belediye Başkanı’nın eşi”  sıfatını taşıdı; “sefasını”  sürebilirdi, yapmadı, öğretmenliği bırakmadı; üç çocuğunun anneliğini, binlerce çocuğun korucuyu anneliği/rehberliğini ve  “belediye başkanı eşi” olmanın gereklerini; üç karpuzu da taşıdı koltuğunun altında.
Kimse değilse Ceyhan bilir, gençleri başta madde bağımlılığı olmak üzere güncel tehditlerden korumak/kurtarmak, okulları  “temizlemek” için verdiği mücadeleyi.
Ve fakat bütün bunları  “sıfırlayan”,  “kıymetsizleştiren(!)”  bir gelişme oldu geçenlerde Zeynep Sözlü’nün hayatında;
Eşi, Hüseyin Sözlü, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
Dışarıdan bakınca “oh mis” değil mi?
Değil işte; içi fena yaktı Zeynep öğretmeni.
O artık, “kazanamaz” denilen eşinin Adana’daki siyasi dengeleri ters yüz ederek elde ettiği  “seçim zaferi”ni engelleyemeyenlerin yeni hedefiydi. Hüseyin Sözlü’yü yenemeyenler -intikam alır gibi- Zeynep Sözlü’yü yemeye girişti; alttan alttan “yapılamaz” hale getirdiler mesleğini. “Büyükşehir Belediye Başkanı eşi” sıfatıyla yürütmesi gereken protokol göreviyle, “cumhuriyet öğretmeni”  olarak harcaması gereken mesaiyi bir arada götüremesin diye ders programıyla oynadılar; “garip”  saat dağılımının arasına başka okullardaki görevlendirmelerini soktular.
Klonlanma kabiliyetine sahip olmadığından sürdüremedi, 24 Kasım’da, ‘bağımsız olması gerekirken, siyasilerin koltuk hevesine ipoteklenen mesleğinden’ istifasını verdi Zeynep Öğretmen; istifasının kabulünden sonra da böyle döktü içini:
- Filler kapıştı, ben ezildim!
 “Kapışma”  olsa keşke; koca bir fil züccaciye dükkanını işgal etti, ayağına dolanan ne varsa devlet, toplum, medya, siyaset, inanç, yargı, bürokrasi, yetmedi o koca pençelerini “aile” kavramına yöneltti.
Bu bitmeyen rövanşizm...
“Senden olmayan” bir kadını, bir anneyi, bir öğretmeni mi yendin sen şimdi?!
Ah be fil;
Aynadaki “dev”  görüntüne aldanma, korkuların büyüdükçe sen gözümüzde küçülüyorsun aslında!

Yazarın Diğer Yazıları