Galat-ı meşhur...

Gazetelerdeki köşe yazılarına bakın yahut bütün köşe yazılarını bir arada bulabileceğiniz internet sitelerini inceleyin, yazarların hemen hepsinin siyasete dair yazıp çizdiklerini göreceksiniz. Kültürmüş, sanatmış, dilmiş, edebiyatmış kimsenin umurunda değil. Varsa da siyaset, yoksa da siyaset. Niçin acaba?..

Muallim Nâcî: "Mârifet iltifâta tâbîdir//Müşterisiz metâ zâyîdir" der. Yazarlarımız galiba haklı. Politika dışı yazı yazsanız müşterisi yok. Kazârâ okuyan üç-beş kişi de bilir bilmez sizi eleştiriyor, yazdığınıza yazacağınıza bin pişman oluyorsunuz.

"Uydurmacılık" hareketi Türkçe'ye zarar vermiştir dedik, en yakınımızdakiler nerdeyse bizi linç edeceklerdi. "Erol Güngör ve Türk Dili" diye bir yazı yazdık ne yobazlığımız kaldı ne Osmanlıcılığımz... Hatta bir okuyucumuz hızını alamayarak bizi Arapçılıkla/Arapçacılıkla itham etti: "Vazgeçin şu arapçacılık huyunuzdan. Uydurmacılık dediğiniz şey olmasaydı hâlâ Türkçe değil Osmanlıca dediğimiz karışık garabeti konuşmaya çalışıyor olurduk."

Bu kumaştan elbise çıkmaz diyerek dükkanı kapatacak veya biz sulh adamıyız deyip kenara çekilecek halimiz yok. Müşterisi az da olsa biz politika dışı yazılar yazmaya gayret edeceğiz. Ez-cümle bugün galat-ı meşhur konusunu ele almak istiyoruz.

Son zamanlarda bazı yazarlarımızın, dün kural dışı üretilmiş olduğu için kullanmadığımız bazı kelimeleri "galat-ı meşhur" oldu, artk kullanabiliriz anlamına gelecek sözler sarf ettiklerine şahit olmaktayız. Konunun tartışılması bence faydalı olacaktır.

Öncelikle "galat-ı meşhur" nedir?

Sözlükler galat-ı meşhuru "yanlış olduğu halde herkes tarafından kullanılan kelime veya kelime grubu" diye tanımlıyor. Bu konuda verilmiş bir de fetvâ var: "Galat-ı meşhur lügat-i fasihten üstündür."

O zaman dün kural dışı üretilmiştir diye karşı çıktığımız kelimeler için bugün yaygınlık kazanmıştır (galat-ı meşhur olmuştur) kullanabiliriz mi diyeceğiz? Bu bir çelişki değil midir?

Meselâ adam "ilgi ve alâka" diyor, "muhattap" (muhâtap) diyor, "benle, senle" (benimle, seninle), "kâtil zanlısı" (katil zanlısı), "bakkalcı" (bakkal), "askarî ücret" (asgarî ücret) diyor. Yarın bunlar daha da yaygınlaşırsa (galat-ı meşhur olursa) bunları da mı doğru kabul edeceğiz?

Hemen belirtelim ki galat-ı meşhur geçmişle ilgilidir. Daha doğrusu atalarımızın geçmişte Türkçe'ye karşı sergiledikleri ilgisizlik neticesinde dilimize giren yanlış kelimeler hakkında kullanılmış bir tabirdir. Basitçe ifade etmek gerekirse Evlat, eşkıya, talebe gibi aslında çoğul olan fakat Türkçe'de tekil sanılarak tekrar çoğul eki (lar, ler) getirilen (evlatlar, eşkiyalar, talebeler) kelimeler (çok daha farklı şekillerde olanlar elbette vardır) galat-ı meşhur olmuştur, onları bu şekilde kullanacağız, doğru şekilleriyle artık kullanamayız, atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Fakat bu, her atı alıp Üsküdar'ı geçmenin doğru olacağı anlamına gelmez, gelmemeli. Bize düşen, atın çalınıp Üsküdar'a geçilmesine seyirci kalmamak olmalıdır.

Tabii, bu söylediklerimiz dilin millet hayatındaki yerini bilenler içindir. Yoksa "kelimenin iyisi kötüsü, kurallısı kuralsızı olmaz. Dilde kullanılıyor mu ben ona bakarım" diyenler için ağzımızla kuş tutsak beyhudedir.

Gayemiz bu tip konuların aklıselim sahipleri arasında tartışılmasına vesile olmaktır. Hüseyin Cahit'in yıllar önce söylediği şu sözler belki bizim için yol gösterici olabilir:

"Kendi düşündüklerimizi, kendi bildiklerimizi bütün cihanın hakîkatleri için bir mihver-i esâsî zannetmeyip de herkesin de kendine göre meşrû birtakım ihtisâsât ve mütâleâtı olabileceğini kabul eder, bize hoş gelmeyen şeylerin birçok kişilere hoş gelebileceğini zihnimize yerleştirirsek beyhûde mücadelelerin birçoğuna nihayet vermiş oluruz".

Yazarın Diğer Yazıları