Gannuşi ve Türkiye

20-21 Mayıs 2016 tarihinde AKP kongresiyle aynı tarihte Tunus'ta, AKP'den ilham aldığını söyleyen İslamcı parti ENNAHDA'nın da kongresi vardı. Kongre öncesi parti lideri Raşid Gannuşi, ünlü Fransız gazetesi Le Monde'a verdiği söyleşide, "Artık siyasi İslamcılığı bırakıyoruz, Müslüman demokrat olacağız" açıklaması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de yankı buldu. Bazı uzmanlar bu değişimi samimi bulurken bazıları da şüpheyle yaklaşmıştır. 74 yaşında olan lider, 1981'de İngiltere'ye sığınmış ve 2011 yılında ülkesine dönmüştür. Tunus'ta 2011 yılında gerçekleşen "Yasemin devrimi" veya "Arap Baharı" olayı, Fransa'dan bağımsızlığını aldığı 1956 yılından beri Tunus'u yöneten Habib Burgiba ve onun devamı olan başbakanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesi sonrası ilk seçimde iktidarı yakalamıştır. Tunus halkı dikta rejimden kurtulmak için devrim yapmış ama diktatörün katmerlisine düşmüştür. Zira Gannuşi, din ve şeriat soslu olarak ortaya çıktı. Bütün siyasi İslamcılar gibi demokrasinin erdemini kullanarak iktidara gelmiş, iktidarın imkanlarını kullanarak, yoksullara maddi yardım, dindarlara daha fazla maddi ve manevi imkan vererek iktidarını sürdürmek ve uygun zaman da, altın vuruşla şeriat düzeni kurmak amaçladığı düşünülmüştür. Gerekçe hazır; halk istiyor ben de yapıyorum. Ancak, Tunus halkı bu numarayı yemedi. 2011 seçimlerin de %39.1 oy ile iktidar olmuş ama 2015 seçimlerinde 10 puan kaybederek %29'a inmiş ve iktidardan düşmüştür. İslamcıların bu geri gidişinin en önemli nedeni Tunus aydınlarının uyanıklığı ve bunların gerçek yüzünün halka anlatılmasında gösterdikleri başarıdır. Gannuşi, siyasi İslam için kötü durumu görerek, siyasette kalıcı olmak ve yakayı kurtarmak için siyasi İslamcılıktan vaz geçtiğini söylemiştir. Ancak İslamcıları tanıyan herkes bunun bir takiye olduğu konusunda hem fikir. Zemin bulduklarında tekrar İslami rejim fikrine dönecekleri muhakkaktır. Gannuşi'yi böyle bir karara iten ciddi tehlike ve tehditler vardır. Aksi taktirde hayatını adadığı bir davayı hemen terk etmesi mümkün değildir. Bu tehlikeler 2 ana temelde ortaya çıkmıştır. Birincisi içten gelen tehlike, Tunus aydınları Türkiye'de ki gibi çıkar karşılığında kalemlerini satarak onları şirin göstermedi. Halka, başlarına ne geleceğini anlattılar, halk desteğini çekti. Sadece İslamcı ve çıkarcılar etraflarında kaldı. Batı dünyası da bunları ödüllendirdi, Tunus aydınlarının oluşturduğu insani grup 2014 de NOBEL Barış ödülüne layık görüldüler. Gannuşi ve adamları ülke içindeki güçlü direnci gördüler. Tekrar başa dönmemek için şişirdikleri İslamcı yelkeni şimdilik aşağıya indirdiler. Dıştaki tehlike daha da fazlaydı, İslamcıların imajı iyice sarsıldı, El Kaide, Taliban ve IŞİD hem İslam'ı hem de İslamcıları, İslam dünyasında ve bütün dünyadaki imajını ve itibarını bozdu. Mısır'da Müslüman Kardeşlerin yaptıkları ve başına gelenlerin kendi başına geleceğini gördü. Dünyadaki İslamcılar arasın da en iyi eğitimli ve dünyayı en iyi okuyan birkaç liderden birisidir Gannuşi. Bu nedenle Mısır'daki gibi bir ordu darbesiyle hayatını hapishanede tamamlayabileceğini gördü. Zira Mısır'da Amerika ve İsrail, Tunus'ta ise Fransa orduyu İslamcılara yedirmediler. Bir garanti olarak tuttular. Türkiye'de, ABD, cemaat ve AKP ile birlikte orduyu İslamcılara karşı zararsız hale getirdiler. Bunun sebebi Türkiye üzerinde büyük bir değişim peşindeler. Toprak ve rejim değişikliği peşindeler. Osmanlıcı-İslamcıları şımartıp demokrasiyi ortadan kaldırıp Türkiye'yi NATO'dan çıkartma peşindeler. NATO üyesi olmayan, silahlı kuvvetleri çökertilmiş ve Rusya ile düşman olan bir Türkiye'yi parçalamak kolay bir iştir. Türkiye parçalansa, dini bütün birçok cennetlik mümin, AKP aşığı yurttaşın haberi bile olmaz, duyunca da bunda da bir hayır vardır diye cevaplayacağından emin olabilirsiniz.               

Yazarın Diğer Yazıları