Gazap dalgası!

Tayyip Erdoğan’ın küçük Berkin Elvan’ın ölümünden sonra yaşananlara karşı vurdumduymaz tavrına, artık iktidar yandaşı yazar ve akademisyenler de sessiz kalamıyor! Akif Beki bile ‘mehdi’ göndermeleriyle yücelttiği Erdoğan’a empati yapması gerektiğini hatırlatıyorsa, varın gerisini siz düşünün. İlginçtir, iktidarın yeni akademisyen sesi Doç. Dr. Hüseyin Yayman bile hükümete ayar verenler kervanına katıldı. Biraz sağduyu sahibi olanlar, aşk-nefret denkleminde oynanan kamuoyu algısının artık toplumsal dengeleri altüst ettiğini görüyor.
Gazap hissini kontrol edemeyen bir lider var karşımızda. Sanki, öfke ruhunu öyle sarmış ki; 15 yaşında hayata gözlerini yuman bir çocuğa karşı dahi merhamet duygusunu dışa vuramıyor. Oysa bir zamanlar gözlerinin yaşarmasıyla tanınıyordu! Şimdilerde seçimlerde çok kullandığı Bediüzzaman Said Nursi’nin gazap hissinin aşırıya kaçması hali için yaptığı ikazıyla ifade edeyim:  “Bütün istibdatlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür.”  Kitlelerin öfke rüzgarını karşı bir estirmeyle kırabileceğinizi sanırsınız ancak bu,çoğu zaman çok daha büyük bir fırtınayı tetikler. Farkına vardığınızda ise çok geç kalırsınız!
Başbakan’ın öfke söyleminin mimarlarından Yalçın Akdoğan’dan hiç ümidim kalmadı ancak ötekileştirmenin zararlarını bilen, korku ve iktidar konusunda eserler kaleme alan Yasin Aktay, Hitler Almanya’sı modelinin hukuku nasıl katlettiğini araştıran Osman Can, siyaset psikolojisini bilen Erol Göka gibi uzman ve akademisyenler niçin susuyor? İlmin izzetini korudukları söylenebilir mi? Neyi koruyorlar bilmiyorum ama yarın ülke daha büyük felaketlere sürüklenirse, bu sonuçta onların da payı olacaktır. Niçin uyarmıyorlar? Gezi eylemlerinden sonra takınılan tavrın kısa vadede oya tahvil edilmesine rağmen uzun vadede ülkedeki birlik ve beraberliği dinamitleyeceğini görmek için akademisyen yahut siyaset uzmanı olmaya gerek var mı?
Havuz medyasının Erdoğan’a çanak sorular yönelttiğini, twitter ve YouTube gibi sosyal medya ağlarını kapatmaktan bahsettiğinde ise anlı şanlı yazarların nasıl yutkunduklarını, seslerinin kesildiğini görmüşsünüzdür. Önceki gün canlı yayında, Hizmet Hareketi’ne ‘örgüt’ demek istemeyen Mustafa Karaalioğlu’nu, hem de kendi programında azarlayan, program sunucusuna ne söyleyeceğini dikte eden bir başbakan profilinin ülkeyi nereye götüreceğini sanıyorsunuz!
Erdoğan, bilerek veya bilmeyerek Stalin’in iktidar yöntemlerini tekrarlıyor. Stalin, “Rusya’ya ihanet ediyorlar, emperyalizmin işbirlikçileri komplo düzenliyor” propagandasıyla ülkede öyle bir korku rejimi kurmuştu ki, yaklaşık 30 yıl ülkesini dar bir oligarşik kadro marifetiyle tek başına yönetti. Kendisine yapılan en basit siyasi eleştirileri ihanet suçlamasıyla bastırdı. SSCB’nin dünyadaki ekonomik kriz sırasında nispeten iyi görünen ekonomisi nedeniyle, aklı başında hiçbir uzman çıkıp da liderini uyaramadı. Ancak öldükten sonra geçmişin bütün kötülükleri Stalin’in üstüne yıkıldı, heykelleri kırıldı ve lanetle alınır oldu.
Eski Türkiye’nin “kitleleri birbirine kırdırarak toplumu yönetme” taktikleri bugün de en acımasız şekliyle uygulanıyor. Eskiden sağ ve sol gibi suni ayrımlar din ve etnik köken gibi insanın benliğini saran duygular olmadığı için aşırı eğilimler zamanla törpülenebiliyordu. Ancak milletimizin temel taşı konumundaki komşuluk ilişkisi, dini düşünce ve mezhep farklılıkları, etnik ayrımcılık gibi hassas konulardaki karşılık saygı ve hoşgörü devlet eliyle torpilleniyor. 
“Tencere tava çalan komşunuzu şikayet edin”, “Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımız şehit edildi” diyen bir başbakan var! Kitleleri ötekileştirme ve kutuplaştırma üslubuyla politika izleyen Erdoğan’a, bunun yanlışlığını hatırlatacak babayiğit gerçek bir dostu var mı? Dilsizdirler çünkü kim itiraz ederse “içimizdeki hain”  damgası yiyecek, dışlanacak, hakkında dedikodular yayılacaktır.
Erdoğan güçlü yol arkadaşlarının hepsinin karizmasını çizdi. Gezi olayları sırasında daha sağduyulu davranmasını öneren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ı da, süreç içinde, bir şekilde ikna etti! Başbakanına, “her şey senin onayınla yapıldı, sen de istifa et” diyerek beraber yürüdükleri yoldan ayrılan ancak daha sonra yeniden kanadı kırık kuşlar gibi yuvaya dönmek durumunda kalan Erdoğan Bayraktar’ın başına gelenlerden bütün partililer ders çıkardı.
Siyasi karizmasıyla, çevresindeki tecrübeli isimlerin ve bilim insanlarının özgül ağırlıklarını tek tek sindiren Erdoğan, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu örtmek için her şeyi göze almış görünüyor. Sırada ya devlet adamı kimliğiyle hareket edecek ya da siyasi istikbal için geçmişini inkar ederek  “ben de aldatıldım, kandırıldım”  diyecek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu var!Birkaç ay önce “Türkiye’yi tanıtma bakımından hiçbir faaliyetin Türkçe Olimpiyatları kadar etkili olmadığını” söyleyen Davutoğlu bugün, büyükelçilere yurt dışındaki Türkçe Olimpiyatları elemelerine katılmayın talimatı veriyor, yazık!
Başbakan’ın gazabı, merhamet duygularını çoktan ezip geçti! Şimdi haksızlıklara, insafsızlıklara, kutuplaştırmalara, Türkiye’nin saygınlığının sıfırlanmasına karşı, ‘durun!’ diyerek sesini yükseltecek kaç iyi adam var, bekleyip göreceğiz. Zaten yakında gazap dalgası daha da yükseldiğinde korkarım kimse kimseyi ne duyacak ne de duymak isteyecek!

Yazarın Diğer Yazıları