Gebze ve yöresinde “Kırım Türkleri” gerçeği

Türk sözü, millî bir kavramdır... Bu sözün geçmişinden günümüze ve ebediyete kadar, bu kökende hürriyet vardır, özgürlük vardır, vatan ve Türk olmanın özüyle de, özgür devlet-bayrak ve tam bağımsızlık aşkı vardır, sönmez sevdası vardır...
Orta Asya’dan batıya büyük göçlerde, yukarıda kısaca değindiğimiz ana tema, Türk’lerin tek ilkesi olmuştur tarih boyunca...
Geçen aylar içinde, Gebze Kırım Türkleri’nin, Gebze’de yapılan görkemli gecelerine davetliydim... Uzunca süre kaldım. İzmit, Darıca ve Gebze yöresinden sanırım 600-700 davetli vardı. Türk ve Türk olmanın gururunu, her an inanılmaz boyutlarda sergiliyorlardı... Lütfettiler bana da söz verdiler. Yaşantım boyunca birçok bu tür toplantılara gittim. Fakat, Türk ve Türk olmanın millî heyecanını, hürriyet aşklarını, Türk vatan, bayrak ve toprağına bu kadar içten sadık ve bağlı olma gururunu, bu bilinçli coşku ölçeğinde, az görmüşümdür...
Çünkü onlar, Kıpçak boylarından gelip, İslamiyetle birlikte Kırım Han’lıklarıyla Kırım ve yöresine yerleşip, o yöreyi yurt edinip, Fatih Sultan Mehmet’le birlikte Osmanlı İmparatorluğu hakimiyet kültürü içinde tam 309 yıl, birlikte yaşamışlardır... O yıllar, Kırım Türk’lerinin en huzurlu ve mutlu yılları olarak tarihe geçer...
Yanılmıyorsam, Tatar sözü de önceleri ötekiler anlamına gelen ayırımcılık amacıyla Rus’lar tarafından söylenmiş bir yakıştırma!.. Ancak, bu asil Türk toplumu, Türk kökeni, İslam ruhunu ve Tatar’lığı daima baş tacı etmiştir...
Biraz gerilere gidildiğinde, çalışkan, özüne ve sözüne güvenilir bu Kırım Türk toplumu, Osmanlı’yla bir olma ötesinde çok büyük acı ve sürgünler yaşayarak ızdıraplarda kalmış, bir kandaş toplumdur...

***


1774 Kaynarca antlaşmasıyla, Kırım Rus’ların hakimiyet ve işgaline uğrayınca, Kırım Türklerinin de kader çizgisi, acı ve ızdıraplı yıllara dönüşür...
İşte bu tarihlerden sonra, ana vatan Türkiye’ye göçler başlar... Bu göçlerde, her ev, ocağındaki son ateşi de birlikte götürür, bu ateş onların “ebedi ışık ve alevidir” artık...
Bu konu öylesine derin ve Kırım, Sivastopol, Bahçesaray, Hansaray, Akmescit ve Yalta hakkında o kadar çok anlatılacak gerçekler var ki, çünkü asırlar boyunca Kırım Türklerince yurt edinilen bu yerlerden, dramatik yöntemlerle Rus ve komünist rejimlerin insafsız sürgün olaylarıyla o koca Türk ırkı, yok edilmek istenmiş, nice ocak ve masum insanlar insafsızca sürgünlerde perişan edilmiştir... O heder olup giden binlerce Kırım Türkü’nü bu mütevazı köşemizden bugün saygı ve rahmetlerle bir daha anıyoruz...

***


Osmanlı İmparatorluğu’nun, bir çok sebep sonucu, çöküş ve Anadolumuzun işgaliyle başlayan, deha asker Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğündeki kurtuluş ve istiklal savaşları sonunda kurtarılan ve 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Romanya büyükelçisi olan Hamdullah Suphi Tanrıöver döneminde, 35 bin Tatar Kırım Türk’ünün yapılan göç anlaşması ve Atatürk’ün direktifleriyle, Dobruca’dan “Cumhuriyet” ve “Nazım” isimli vapurlarla, İstanbul’da Sirkeci-Tuzla, Derince civarı limanlara göçleri sağlanır...                     
Bu göç ve gelişen yerleşim bağlamında yaşanmışlar o kadar geniş ve tarihi gerçeklerle doludur ki, tüm olanları bir makale içine sığdırmak mümkün değildir...
Sadece çok önemli gördüğümüz durumlara dahi, burada çok kısa ve yüzeysel değinme imkanımız var. Ancak, hemen şunu belirtelim ki, bu göçlerle ana yurtları Türkiye’ye gelen Kırım Türkleri, Türklüklerinde var olan genlerle, atalarından itibaren Türk olma bilincini, daima en üst seviyelerde tutmayı başarıp, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin en bilinçli ve en saygın kökü olarak, her alanda başarıdan başarıya koşmaktadırlar...
Bu ara aklımıza gelen ve bir kısmını tespit ettiğimiz Kırım Türkleri kökeninden gelen şahsiyetlere göz atarsak, sanırım şaşırıp kalacaksınız... Saygıdeğer Cüneyt Arkın-Beyazıt Öztürk-Yıldız Ayhan-Serdar Ortaç-Erol Evgin-Nesrin Sipahi-Şener Üşümezsoy-Zafer Karatay-Celal İçten-Mustafa Altıntaş-Ferruh Tankuş-İbrahim Arıcı-Sabri Ülker-Bülent Atasayan-İlber Ortaylı ve bu satırların yazarı A.Cebe’nin beş aylık torunu Aslı Melek İlaslan...
Türk toplumunda yer etmiş, daha nice mümtaz şahsiyetler...

***


Hazmedilemez biçimde hayvanların naklinde kullanılan kara vagonlara tıka basa doldurularak, 18 Mayıs1944 tarihinde, diktatör Stalin’ce, sersefil bir halde Sibirya’ya sürülen Kırım Türk’lerinin çoğu o yolculukta, mahvolup hayatlarını acılar içinde kaybetmişlerdir... Bu medeni âlemde, bunlar hiç mi akla gelmez. “B.Millet” toplumları bu kadar mı duyarsız! Hepsini rahmetle anıyoruz...                      
Bu yazımı tamamlarken, Kırım Türklerinden ünlü edebiyatçı ve Londra’da yaşayan Cengiz Dağcı’nın da vefat haberi geldi. Rahmetle anıyorum...

***


Eskişehir, Ankara gibi daha bir çok yerde “Kırım Türkleri” dernekleri var bu Türk yurdunda. Hepsi, birlik ve beraberlik içinde ülkelerinin istikbali için heyecanla çalışmaktalar..
Ancak ben, bugün için “Gebze Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği” mensuplarının, vatan-millet ve bayrak aşkını bütünlükle dolduran bu güzide insanları izlerken, inanın heyecan içindeyim... Kırım Tatar gelini olarak bilinen ve bu kökenli sayın Recep Orak’ın eşi dernek başkanı sayın Şerife Orak’tan bilgileri alırken de, yeni bir lokal ile yeni bir dernek yeri alma girişim ve planını duymam, var oluş gerekçelerini böyle bir mekanla da taçlandırma teşebbüsleri her tür takdirin üstündedir...
Türk toplumunun en hassas olduğu bir dönemde, bu birlik ve Türklük bilincini kavramış bir toplumu karşımda görmenin ve o gerçek örnek görüntüyü yansıtmanın huzurunu hissetmekteyim...

Yazarın Diğer Yazıları