Geç ergenler ve paralel devlet

Çoğu sosyal bilimci etnik milliyetçiliği, aydınlanma çağının ve sanayi devriminin bir sonucu olarak görür. Ancak milattan öncesine dayanan Yahudi milliyetçiği göz önüne alınırsa etnik milliyetçilik ve ırkçılığın beşeriyet tarihinde çok daha köklü bir yer edindiği söylenebilir. Osmanlı’nın dağılmasında önemli roller oynayan etnik milliyetçilik, Kürtçülük ve Alevicilik maskesiyle Cumhuriyet Türkiyesi’ni de tehdit ediyor. Avrupa’dan yüzyıllık gecikmeyle yurdumuza bulaşan etnik milliyetçilik maalesef geç ergenlik hastalığını andırıyor. Bin yıllık ortak tarihten sonra etnik hesaplar peşinde koşanlar,40 yaşından sonra ergen davranışları gösterenler kadar bana itici geliyor.
Elbette kültürel milliyetçilik ve ırkçılık birbirinden ayrılmalıdır. Kendi soyundan geleni kayırmayı ifade eden ‘asabiyet’ kavramı hafızamızdan silinmeye başladığından ve sinirlilik anlamında kullanıldığından meramımızı anlatmakta zorluk çekiyoruz. Aslında Batıdaki Nazi modeli ırkçılığı Anadolu insanının anlaması pek kolay değildir. Biz ırk kelimesini bile Mehmet Akif’in üslubuyla İstiklal Marşımızda birleştirici çağrışımlarla kullanırız. Komşusunu akraba gibi özümseyerek dünyaya insanlığın en parlak örneklerini sunan bir milletin ferdi olmak ise gurur vericidir.
Türkçe konuşarak yüzyıllarca birlikte yaşadığımız tarihi, İslamiyet’in kardeşlik emirlerini, komşuluk hukukunu ve insanlık ülküsünü inkar etmeden etnik milliyetçilik peşinde koşulamaz! Anadolu potasında pişerek Türk Milletini oluşturan her kavim (etnisite) elbette özündeki güzellikleri koruyacaktır ve korumalıdır. Ancak ötekileştiren ve birliğimizi bozan söylemler ne Kürtlere ne de Alevilere yaraşır. Yönetimler ve devlet adamları hata yapabilir. Buna karşı koymak eline silah alarak sokağa çıkmak değildir.
Eskiden sağ ve sol siyaset ‘derin devlet’ ve ‘paralel devlet’ kavramlarını sıklıkla kullanırdı. Başarısızlığın ve parçalanmanın sorumluluğu söz konusu gizli odakların üstüne yıkılırdı.  “İyi saatte olsunlar” deyişiyle ifade edilen zinde güçler ortaya çıkıp konuşmadığı için de herkes küpünü doldururdu. Elbette parayı yöneten baronlar, devlette örgütlenen cuntalar ve çeteler vardır. Ancak Türkiye’de “devlet aklına”  sahip kapsamlı bir gizli yapılanmanın varlığına inanmıyorum. Devlet aklını temsil eden kurumlar olsaydı, Türkiye’nin itibarını sarsan darbelere, iç çatışmalara, gençleri milletin değerlerinden uzaklaştıran başıbozukluğa izin verir miydi?
Ülkemizde milli gelir yükselse de para 30 yıl önce kimler tarafından yönetiliyorsa bugün de aynı kesimlerin tekelindedir. Günümüzde ekonomik spekülasyonlar örtülü operasyonlardan daha etkili ve kârlı sonuçlar doğurmaktadır. Artık mali ve siyasi yönlerden bedeli çok daha pahalı derin organizasyonlara gerek duyulmadığı için Avrupa’da NATO bünyesindeki yerel Gladyo teşkilatları tasfiye edilmiştir. Sıcak paranın Soğuk Savaş yöntemlerine ihtiyacı kalmamıştır.
Yukarıdaki karmaşık girişten sonra şimdi barış elçisi havalarına giren Öcalan’ın paralel devlet eleştirilerine değinelim. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Özgür Gündem gazetesine verdiği demeçte, “Kürt sorununun demokratik çözümünü istemeyen birçok uluslararası güç ve içeride uzantıları var” diyen Öcalan’ın, bir paralel devlet yapılanmasının 1993 yılından bu yana hep devreye girip süreçleri sabote ettiğini söylediğini aktarıyor.
Öcalan ve sözcüleri eğer bir nebze samimiyseler, çözüm sürecini baltalayan olaylardaki rollerini itiraf ederler. 1993’te çözüm yolunda adım atılırken Bingöl baskınında silahsız 33 askerimiz niye şehit edilmiştir? Ayrıca ‘barış’ diyen Leyla Zana neden susturulmuş, Hikmet Fidan, Kani Yılmaz gibi muhalifler niçin infaz edilmiştir? En kritik konu ise 2004’te çatışmasızlık atmosferi yayılırken PKK’nın yeniden silaha sarılmasıdır. İmralı’da özel statülü hapishanede yatan Öcalan kime güvenerek ‘savaş’ emri vermiştir? Eğer Türkiye’de devlete sızmış paralel bir devlet varsa PKK da bunların bir uzantısıdır.
Uluslararası finans çetelerinin, Gladyo’nun, paralel devletin, uluslararası örgütlerin en rahat kullandığı örgütler; aklı başında yönetim oluşturamayan, geç ergenlik hastalığına yakalanmış topluluklar tarafından kurulanlardır. En tuhafı ise devletin öteden beri sağduyulu kurumları değil de kan dökenleri muhatap almasıdır!

Yazarın Diğer Yazıları