Geçmişle yüzleşme

Kişilerin yüzleşmesi, yapılanların niçin yapıldığı ve sonuçların ortaya çıkardığı olumsuzlukları görüp, bir daha aynı hataları tekrar etmemektir. Ayrıca olaylara neden olanın ise karşı taraftan özür dileyip bağışlanma isteyerek aradaki kırgınlık ve dargınlıkları kaldırmasıdır.
Milletler ise, devletlerinin korunması ve gelecekleri için yaptıkları olayların sonucu oluşan durum yetkili mercilerce değerlendirilerek, varsa yanlışlar, o yanlışlara bir daha düşmeme adına ve haksızlık edilenlerden millet adına özür dileyerek oluşan ayrımcılığı bertaraf ederler.
Ülkemde ise bir yerlerin ve birilerinin isteği doğrultusunda geçmişimizle yüzleşmeliyiz veya tarihimizle yüzleşelim adı altında Dersim olayları ile ilgili bir kampanya başlatılmıştır. Kampanyanın başlatılmasında ateist ve İslamcı olduğunu iddia eden bir grubun koro halinde çığırtkanlıkları söz konusudur.
Tarihin derinliklerine inildiğinde görüleceği üzere, ismini dahi hatırlayamadığımız ve sayılarından pek de emin olamadığımız kadar çok devlet kurmuşuz. Kurulan devletlerimizin kimisi cihan devleti, kimisi ise beylik halinde kalmıştır. Cihan devletleri olanlar büyüme adına yeni yerler fethetmiş. Ancak bu güne kadar kimseden özür dilememiştir. Devletlerimizi yıkıp insanlarımızı esir alan devletler de bizden özür dilememişlerdir.
Onlar mazide kaldı veya farklı ırkların insanlarından oluştuğu için diyebilirsiniz. Kendi ırkımızdan olanlarla da savaştık. Beylikleri ortadan kaldırdık. Devletleri yıktık. İnsanlarımızı kılıçtan geçirdik. Örnek istersen Timur’la-Yıldırım Beyazıt arasında yapılan Ankara savaşı, Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arsındaki Çaldıran savaşı. Acaba bunlardan dolayı Türk boyları bir birinden özür mü diledi.
Aynı şekilde Selçuklu ve Osmanlı döneminde Babailer, Şeyh Bedrettin, Şah Kulu, Suhte, Celali, Çınar Vakası, Patrona Halil, Kabakçı Mustafa, 31 Mart vakası nedeniyle yapılanlardan dolayı özür mü dilendi.
Ali Baba, Bozkır, Şeyh Eşref, Düzce, Yozgat, Zile, Konya, Çerkez Ethem, Menemen, Koçkiri, Nesturi, Hangediği, Şeyh Sait, Sason, Ağrı, Mutki, Oramar, Pülümür ayaklanmalarının bastırılmasından dolayı özür mü dilendi.
Balkan savaşında katledilen Türkler için, Birinci Dünya Savaşında yedi düvel Anadolu’yu işgal edip oluk oluk akıttıkları Türk kanı için, Araplar çöllerde kendilerini koruyan İslam’ın kılıcı diye adlandırılan Türklerin karınlarını deşerek öldürdükleri ve milli mücadelede düşman safına geçip de Türk’e ihanet edenlerden hangisi özür diledi.
Ermeniler ve Rumlar düşmanla işbirliği yaparak yerleşim yerlerini basıp Türkleri kesip namusunu kirlettiği için özür mü diledi. Aksine özrü bizden bekleyip, üstüne de toprak talep etmediler mi. Ama ne yazık ki Türklüğü bir türlü kabullenemeyenler tehciri katliam gösterip özür dilemişlerdir.
Nedir bu Dersim isyanı yandaşlığı olma anlayışı. Diğer isyanların bastırılmasından farkı nedir. Konuyla ilgili onlarca kitap yazılmış isteyen alır okur. Bulanık suda balık avlama yerine, özür dileyenler her türlü yetkiye sahipken devlet arşivlerini niye açtırmaz, halkı niye afakî tartıştırıp da düşman kamplar haline getirirler. O anlı şanlı tarihçiler de olayları her konuda olduğu gibi belli kişiler ve siyasilere bırakmışlar.
Ermeni’ye arşivleri açalım diye meydan okuyanlar, eğer yürekleri varsa, Dersim için de aynı şeyi söylerler. Böylece halk bir aydınlansın bakalım da kim kimden özür dileyecek, o özürcülerin durumu ne olacak görelim.
Dün açılım adı altında bölücüleri Türkiye’ye davet ederek özel mahkemeler kurup affedenler. Yine bölücülerin iftiraları doğrultusunda kışlaları kazdırtıp insan kemikleri arayıp da it kemikleri bulanlar da görülmüştür. Peşinden ise onlarca bayrağa sarılı şehitlerin geldiği de bilinmektedir.
Amaç tarihle yüzleşmekse Sayın Başbakanın Dersim’de 50 bin kişi katledildi özür diliyorum. Muhalefet de özür dilesinlerle olmaz. Bir yerlere şirin gözüküp üç beş oy alma veya başka bir siyasiyi köşeye sıkıştırmakla yapılan siyaset öncelikle yapana zarar verir. En önemlisi de nimetlerinden faydalandığın Cumhuriyete ve herkese bu nimetleri bahşeden Atatürk’e, dolaylı olarak da olsa saldırılmasına bu millet seyirci kalmaz.
Haddini aşan, Atatürk’ü Hitler’e benzetecek kadar ileri giden, Lozan’da Kürtlere kazık atıldı, Kürtler mağdur oldu diyecek kadar yandaşlık ve Türk düşmanlığına soyunan sözde yazar-çizerlerle, dün HADEP Genel Başkan Yardımcılığı yapıp bugün ise İslamcı geçinenlerin yüzleşme adına geçmişimize küfredişleri milleti derinden yaralamaktadır.
Sabiha Gökçe’nin adının silinmesini isteyenler, yarınlarda Cudi’yi bombalayanları da mahkûm edecekler mi? Dün güvenlik nedeniyle boşaltılan köylerin halkından,  öldürülen teröristleri ve tutuklanan KCK mensuplarından da özür dileyecekler mi?
Şu çok iyi bilinmeli ki, ne Atatürk’ü ne de bu milleti yok edemeyeceksiniz. Yapacağınız tek şey olsa olsa halkı ayrıştırıp bir birine düşman etmek olur. Siz siz olun dün köprüleri bombalayarak devletle köprüleri attık diyenler gibi halkla aranızdaki köprüleri atmayın.

Yazarın Diğer Yazıları