Gel de şimdi 'diyalog' kur!

Hz. Peygamber'in hayatını inceleyin, bir de Hz. Peygamber'i örnek alanların hayatını... "Yönetenler"i kastediyorum.

Dün Necran Hristiyanlarından bahsettim. Az da değiller. Arabistan Yarımadası'nda Yemen tarafında geniş bir alana yayılmışlardı. Hz. Peygamber bunlarla: "Üzerinize gelirim ha! İslâmı kabul ettiniz ettiniz, etmediniz işiniz bitik!" demiyor, konuşalım diyor;  "diyalog" kuruyor. ("Diyalog" argümanını hususiyetle kullanıyorum. Ülkemizin başına büyük gaile açan bir cemaatin elinde harcanıyordu. Bu kavramı yerli yerine koymak gerekir.)

İslâmda "tebliğ" esas. "Tebliğ" deyince "demokrasi" akla gelir, diyeceğim ama "demokrasi"yi öne çıkarmış olurum. Çok farklı bir şey. Herkesin söz hakkına sahip olması kastedilerek "demokrasi" ile kıyaslanıyor. Eğer "tebliğ", zamanında, yeteri kadar anlatılabilseydi ve hakikaten uygulanabilseydi, herkes önce "demokrasi"yi "tebliğ" ile kıyaslayacaktı. ("Tebliğ" bildirme demek. Bildirirken önce dinlenir karşıdaki.) Ne yazık ki, Batı'nın argümanlarına teslimiz. Çok üzücü. Sebep kim peki? Yine Müslümanlar. "Anlatma" yok; icbar var; "adalet" yok, hak gaspı var. Bütün melânet bizde!

(Düşünebiliyor musunuz.. Kutsal topraklarımız dinî akidesi bile tartışılan bir "aile"nin elinde ve o aile, istediği gibi tasarruf ediyor. Eğer Haşimîler yenilmeseydi, bu defa Şerif Hüseyin'in sulbünden gelenler "Biz ne istersek o!" diyeceklerdi. Bu aile hâkimiyeti meselesinde muhakkak duranlar vardır ama ben bilmiyorum!)

Ali Bulaç'ın ilk baskısı Nisan 2016'da basılan"Kur'ân Dersleri (Dirâsâtu'l-Kur'ân)-Meâl&Tefsîr"ine baktım. (Takımı önümde... Yedi cilt.  Çok tefsir var ama son tefsir Ali Bulaç'ın. Bütün tefsirleri göz önünde tutarak, yılların birikimiyle ortaya çıkarıyor. Ali Bulaç Bey'i fikirlerinden dolayı zamanında çok tenkit ettim. O ayrı. Daha önce yayınladığı mealini diğerleriyle kıyaslayınca en fazla ondan istifade ettiğimi söylemeliyim. Tefsiri mücmel. Konuyu dağıtmıyor, oradan oraya atlamıyor, gerekli olan neyse onu söylüyor. Tenkit edilecek yerleri yok mudur? Elbette olur.)

Tefsir'in ikinci cildinde, Âl-i İmrân suresiyle bağlantılı, Necran Hristiyanlarına dair şu bilgi yer alır:

"Rivayetlere göre sûrenin nüzul sebebini Yahudilerden ziyade Hıristiyan­lar teşkil etmiştir. Bakara sûresi, kitap ehlinden önce Yahudileri ele almışken, Âl-i İmran sûresinde Hıristiyanlar ele alınmıştır. Necran Hıristiyanlarından kalabalık bir heyet (60 kişi) Medine'ye gelir, Mescid-i Nebevi'de Hz. Peygam­ber (s.a.)'le görüşürler. Görüşmeler sırasında Hz. Peygamber, onlara mescit­te kendi usullerine göre ve doğuya dönerek dua etmelerine izin verir, hatta dua etmek için yer aradıklarını söyleyince bunu kendisi teklif eder. Aralarında önemli tartışmalar geçer." (s. 7).

Dün, Prof. Dr. Ali Erbaş'ın makalesinden, bu meseleyi vermiştim. Burada benim üzerinde durduğum, "tartışma"dır. Tartışma çok şiddetlidir. Dikkat edin, sonra bir karara varılmıştır.

Asıl mesesle... Konuşmak, tartışmak, bir yol bulmak. "tebliğ"in esası buna dayanır.

Necranlılar, mescitte ibadete durunca, sahabe engellemek istemiş, Ali Bulaç'ın da belirtiği gibi, Hz. Peygamber dua etmelerine izin vermiştir.

Gel de şimdi diyalog kur!

***

Kadim arkadaşımı kaybettim. Mustafa (Lafçı) Salihoğlu, ortaokuldan fakülte yıllarına kadar beraberdik. Kendisi Yozgat-Yerköy'den. Uzun yıllardır Balıkesir'de noterdi. Allah rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları