Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER

Agah Oktay GÜNER

Genelkurmay Başkanı'na açık mektup

              Sayın Paşam, ordu-millet geleneğiyle yetişmiş akıncı bir ailenin çocuğuyum. Kop Dağı'nda Rus ordusuyla çarpışırken vatan toprağına düşmüş 19 şehidim var. Ermenilerin yaptıkları Bayburt katliamında diri diri yaktığı öz halam ve adını taşımakla şeref duyduğum Büyük Taarruz'un ilk alınması gereken stratejik noktası Karatepe'yi tam vaktinde alan Yüzbaşı Agâh Bey öz amcamdır. 1980 darbesinden sonra bizi "Türk Milleti dışında bir Türk ırkı icat ettiler" diye idam talebiyle mahkemeye sevk eden Askeri Savcı ve iddianameyi kabul eden mahkeme heyeti önüne 16 ay süren bir tutukluluktan sonra çıkarıldım. Bütün maddi ve manevi kayıplarıma rağmen orduma kırılmadım, devletimin aleyhine tazminat davası da açmadım. Çünkü bu ordu 5 darbeci generalin değil milletin ordusudur. Ordu-Millet geleneği içinde silahlı kuvvetleri asla yaralamamak bizim büyük dikkatlerimizden biridir. Bu satırları size işte bu hassasiyetle yazıyorum. Silahlı Kuvvetlerimizin, Türk düşmanlığında birleşmiş devletimizi yıkmayı hedef edinmiş soysuzlara karşı yürüttüğü mücadeleyi desteklerken kanı bozukların arkadan vurmak ve iç cepheyi çökertmek için her şeyi yaptığını görüyorum. Çoğunun yalan olduğuna inandığım bu sefih propagandaları ordumuzun istihbaratı umarım size ulaştırmaktadır.

***

                Dünyanın büyük asker ve büyük devlet adamı kimliğine kesin saygı duyduğu Aziz Atatürk'ün iç cepheye verdiği önemi en iyi bilenlerden biri sizsiniz. Bu zehirli propaganda zaman zaman gazete sütunlarına da sıçrıyor. Çatışma bölgesindeki askerlerin çelik miğfer ve çelik yelek giydirilmeden göreve gönderildiği öne sürülüyor. Devletimiz bir yılın bütçesinde yeni araç alımına ayrılmış parayı silahlı kuvvetlere tahsis etse değil çelik, bütün bu ihtiyaçları altından sağlaması mümkündür. Komando birliklerine dağıtılan konservelerin çoğu kere kokmuş olduğu gibi iddialar yaygın bir biçimde halk arasında konuşuluyor. Bu tip konserve üreten fabrikaların ortakları arasında yüksek rütbeli subayların bulunduğu öne sürülüyor. Teröristlerle çarpışan askerlerin yatakhaneleri ne haldedir? Duşların çalışmadığı, yıkanma imkanının olmadığı, tuvaletlerin pislik deryası olduğu yolunda iddialar bazı gazetelerdeki makalelerde yer aldı.

Ancak bütün bunları yanlışları, ihmalleri doğru desek dahi, kahraman vatan evlatları her rütbede er, astsubay, subay olarak temel amacın hainleri temizlemek, vatanın bütünlüğünü korumak olduğunu biliyorlar. Ölümü aşmış bir teslimiyetle şehadeti tebessümle karşılıyorlar. Bu muhteşem fedakarlık saygı görmelidir. Asla ihmal edilmemelidir.            

                Bizim ordumuzun çok ciddi bir geçmişi ve geleneği vardır. Temizlik, barınma, yemek konularındaki düzen ve disiplini bugün hayretle ve iftiharla okuyoruz.

                Tarihlerimiz Osmanlı Ordusunun seferlerinde ordunun konaklayacağı menzillere 2 gün önceden bir karış kalınlığında keçe hamamların kurulduğunu ve askerin sefer halinde dahi en çok iki günde bir yıkanma imkanı bulduğunu yazıyor.

***

                Yedeksubaylığımı yaptığım 86. Piyade Alayı'nda tanıdığım Kore'de bir tepeyi alan birliğimizde o zaman üsteğmen rütbesiyle görevli Şerafettin Ener; mevzileri Çinlilerden temizledik, silahlarımızı yerleştirdik, bize yarım saat sonra dumanı tüten sıcak çorba ikram edildi. Hayrette kaldık. O akşam bunu subay kantinindeki bir Amerikalı zabite sorunca; "Biz Osmanlı Ordusunun lojistik defterlerini inceledik ve bu sistemi onlardan aldık" cevabıyla şok olduğunu anlatmıştı.

                Çok iyi bildiğiniz gibi Trablus Harbi, Balkan Harbi, I. Cihan Harbi ve İstiklal Savaşı kahramanlarımızı insafsızca biçmiştir. Ancak bu eşsiz millet, savaşların biçtiği kahraman çınarların taze filizlerinden ağaç olan kahramanlarla yeni bir döneme giriyor. Helikopterle çatışma bölgesine inen birliğine bir kahraman yüzbaşımız "Askerlerim ilk ateşle ölmesin. Ben koruma tertibi istemiyorum" diyerek helikopterden öncelikle atlar düşman mevzilerinden gelen ateşe yiğitçe cevap verir. O şehit düşerken askerleri mevzilerine yerleşir ve düşman güçlerini biçer. 3 gün önce yine bir yiğit Jandarma Yüzbaşısı topuğundan yaralanır, yarasını ve doktor raporunu gizler, arkadaşlarımı yalnız bırakamam diyerek askerlerinin başında kahramanca çarpışır ve şehit düşer. Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimizle birlikte kahramanca çarpışıyor.

                Bu dünyada her şeyin riyası vardır. Sevginin, fedakarlığın, ibadetin bile... Riyası olmayan tek şey ölümdür.

                Gerekli hukuki, mali, idari tedbirleri hükümet ve silahlı kuvvetler acilen almalıdır. Aksi yönde gevşemeler onların uğruna can verdiği, kan verdiği mukaddeslere karşı ihanet olur.

 

Yazarın Diğer Yazıları