Genelkurmay kime bağlanacak meselesi

15 Temmuz darbe girişiminin ardından başta FETÖ/PDY mensupları olmak üzere TSK içindeki cuntacılar ve darbe girişimine karışanlar ayıklanmaya çalışılıyor. OHAL kapsamında alınacak acil tedbirlere yönelik Kanun Hükmünde Kararnameler ise bir takım yapısal değişiklikleri beraberinde getiriyor. İlk olarak Jandarma Genel Komutanlığının "Türkiye Cumhuriyeti Jandarması" ismini alarak İçişleri Bakanlığına bağlandığı duyruldu.

Gelinen noktada ve en azından kısa vadede Türkiye'de asker-siyaset-sivil ilişkisine yönelik iki önemli seçenek tartışma alanında duruyor. Birincisi Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması, ikincisi geçtiğimiz gün Sayın Erdoğan'ın yaptığı açıklama doğrultusunda Cumhurbaşkanlığına bağlanması...Yukarıdaki iki seçenekten birisi hayata geçirilecek mi önümüzdeki günlerde göreceğiz. Şimdi bu tartışmanın Türkiye'nin güvenliğine ve Silahlı Kuvvetlerimizin gücüne katkı sağlayacak biçimde ve tüm yönleriyle irdelenmesi oldukça önemli. Çünkü geçmişte sivilleşme adıyla sunulan adımlar TSK'yı güçlendirmek anlamına gelmediği gibi mevcut hata ya da eksikliklerin üzerine gidilmemesi tehdit alanlarını ortadan kaldırmayacaktır.

Belirtmek gerekir ki askeri sistemin sivil denetimi sadece Türkiye'de değil pek çok ülkede sürdürülen bir tartışma...Genelkurmayın kime ve nasıl bağlanacağı sorusu, siyaseten farklı sonuçlar doğursa da yönetsel etkinlik ve verimlilik bakımından benzer neticelerle örülü. Bu tartışmanın darbe girişiminin ardından alınması gereken acil tedbirlerin yanı sıra ülkemizin gerekliliklerine ve geleneksel yönetim sistemimize uygunluk yaklaşımıyla yönlendirilmesi oldukça sağlıklı olacaktır.  Öncelikle şu temel hususları dikkatinize sunmak istiyorum:

-İlkesel olarak kronik problemler geçici çözümlerle giderilemez. İsim, tabela yada mekan değişikliği var olan sistemin üzerinde bir etki unsurudur. Esas olan, yapı-kültür ve sistem içi ağ düzeneklerini değiştirmek ya da uyarlamaktır. Yani emir-komuta zinciri, yükselme basamaklarının hangi yönde ve hangi yollarla sürdürüleceği, başarı kritlerlerinin yeniden tayinininde gerçekçi bir düzenlemeye ihtiyaç olup olmadığı irdelenmeli. Muhakkak ki tüm bu önermeler mevzuat içerisinde konumlandırılmak mecburiyetinde.

-Asker-sivil ilişkilerinde merkezileşme noktasını hangi tarafa verirseniz verin yeni durumun başarı şansı şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi yönetişim ilkelerine azami uygunlukla mümkündür. Bütçe belirleme, ihale süreci hazırlama, kurum için hiyerarşi basamaklarının inşası gibi çeşitli alt reorganizasyon boyutları ihmal edilemez. Örneğin asker-sivil-siyaset ilişkisinde ikili yapıya izin verilmemesi ve en temel organizasyon ilkesi olan kumanda birliğinin örselenmemesi son derece önemli.

- Demokrasi ile asker-sivil ilişkileri irdelenirken üzerinde durulan iki önemli husus (1) askerin siyasete dahil olup olmaması (2) savunma politikasının ve onun araçlarının siviller tarafından kontrol edilip edilmemesidir. Bu araçlar askeri sistemin bütçesi, personel yapısı, yargılama sistemi ve bir takım ihale süreçleriyle ilişkilendirilmektedir. Huntington'un "asker ve devlet" adlı çalışmasında olduğu gibi belli bir kesimde sivillerin kontrolü altında olması gereken kısımla, askerin teknik bilgisine duyulması gereken saygı sebebiyle onlara ayrılacak alan arasında keskin bir çizgi öngörülür. Bir kesim ise bu çizginin o kadar keskin olmadığını ileri sürer. Bu noktada temel bir yönetim bilgisi olarak alt kademelerden üst kademelere yükseldikçe teknik bilginin yerini kavramsal bilgi ve becerinin aldığını hatırlatmak gerekir. Yani teknik düzeyde bilgi üst yöneticiler için bir gereklilik olmakla birlikte başarının yeterli koşulu değildir.

Devam edeceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları