Gerçekler

Kıbrıs meselesinde “gerçeklere saygı”  kaçınılmazdır. Meselenin halline soyunanların taraflara katıksız eşit muamelede bulunmaları kaçınılmazdır. Kıbrıs meselesinde emperyalizm ağırlığını yalandan ve hukuksuzluktan yana koymuş, suçluya mağdur muamelesi yapmaktan çekinmemiş ve Kıbrıs Türklerinin 47 yılını boşuna harcatmıştır.
Ne var ki Kıbrıs meselesinde gerçeklerle ilgili başka vahim bir durum daha vardır. Türklerin gerçek dediği her şey, Rum tarafına göre, yalandır ve sahtekârlıktır; Rum’un “gerçeği” ise Türk tarafına göre yalan ve sahtekârlıktır. Meselenin halli için, yapılması gereken ilk şey bunlardan hangisinin doğru olduğunu tespit olmalıydı. Meselenin halline soyunanlar bundan günahları gibi kaçmışlardır. Yalana dayalı bir uğraşın 47. yılında hâlâ Kıbrıs meselesinin görüşme yolu ile halli beklenmektedir.
Anlaşılmıştır ki dost addedilen dış dünyanın ve Birleşmiş Milletlerin  gerçekler umurlarında değildir. BM Güvenlik Konseyinde 1964’de alınmış olan karar ise 47 yıldır Kıbrıs meselesini bir yalan ortamına hapsetmiş ve bundan Rum tarafının hudutsuz şekilde yararlanmasını sağlayarak Kıbrıs meselesinin hallini engellemiştir. BM Sekreterliği ile onu yönlendiren büyük ülkelerin bu gerçeği görmezden gelerek 47 yıllık yanlışta ısrar etmeleri herhalde tarihin, gelecekte değerlendireceği bir olaydır. Bu ısrarda Türk tarafına karşı insan haklarının, demokrasinin, uluslararası antlaşmaların kutsiyetinin kasıtlı bir şekilde ihlali görülmektedir. Kıbrıs meselesinde 47 yıldır BM Güvenlik Konseyi terörü, şantajı, yalanı, insan haklarının ve demokrasinin ihlâlini göz göre göre desteklemektedir.
Kıbrıs meselesini kim, niçin başlattı konusunu BM ve büyük devletler tartışmış değildirler. Akritas planından ve Rum liderliğinin 1955’ten 2000’lere kadar yaptıkları beyanatlardan ders aldıkları veya bunlardan bir sonuç çıkardıkları yoktur. “Rum idaresi meşru hükümettir” yalanının arkasına saklanmayı ve bu yalana katılmayan herkesi uzlaşmaz ilân etmeyi marifet bilmektedirler.
Uluslararası Antlaşmalarla 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk-Yunan dengesi üzerine kurulmuş bir ortaklık devletiydi; bu devleti dünyaya ve bize “üniter devlet”  olarak tanımlayan Hristofyas’a “dur şurada” diyen yok ve Kıbrıs meselesini bu yalan üzerine (ve 1963-74 yıllarını inkâr ederek) halletmek oyununu oynayan Rum tarafından “uzlaşma iradesi” beklenmektedir.
 Hâlâ 1977-79 Anlaşmalarındaki formülden bahsediyorlar. Sanki, bu anlaşmaların ortaklık devletinin yıkılışını yeniden ihya için varılmış formül olduğunu bilmiyorlar. Hristofyas “üniter devlet” oyununu oynarken “ortaklık devletini kabul eden 1977-79” formülünü de ters yüz etmektedir. Kimse kendisine “o günden bu güne köprülerin altından çok su geçmiştir; yıllardır her öneriyi siz ret ettiniz ; Kıbrıs Türk ortağınızı devletsiz bırakarak çökertmek istediniz” demiyor.
Genel Sekreter Ban ki Moon’un da dediği gibi Kıbrıs meselesi BM gündeminde oldukça eskimiştir. Genel Sekreter’e göre bu mesele, Rumların söyledikleri gibi, 37 yıllıktır. Gerçeklere göre, aradaki 1960-63 yıllarını çıkarırsak, Kıbrıs meselesi BM gündemine 1954’de girmiştir. Niye girmişti? Birilerinin Sn. Downer’e ve Genel Sekretere bunu hatırlatması gerekmektedir. Yunanistan “Kıbrıs meselesini” 1954’de Birleşmiş Milletlere “Kıbrıs halkına (TEK HALK), self determinasyon yolu ile Enosis” talebi ile götürmüştü. Bugün  “meşru hükümet” oldukları iddiası, Kıbrıs’ın tümünü AB üyesi yaptıkları inancı ve AB üyeliğinin enosise eşit olduğu görüşü, Kıbrıs meselesinin 1974’de başlayan işgalden kaynaklandığı safsatası ve  “memleketimizi işgalden kurtaracağız, üniter devletin anayasasını değiştirerek iki vilâyetten oluşan federal bir şekle sokacağız” yaklaşımları Sn. Downer ile Genel Sekretere Kıbrıs meselesinin  “Türk ortağı haklarından soyutlayarak Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapma”  eyleminden başka bir şey olmadığını göstermeye kâfi değil midir? Bunun ana şartı da Garantilerden ve garantörlerden kurtulmaktır; Türk tarafının  “iki eşit egemen halktan biri olduğunu”  iddiadan vazgeçmesi,  “tek halk, tek egemenlik, tek devlet”  oyununa gelerek teslim olmasıdır. Talat-Hristofyas görüşmelerinde Rum tarafının bundan başka bir hedefi yoktu. Şimdi bunu Sn. Eroğlu’na mal etmeğe çalışıyorlar. BM ve diğerleri, bilerek bu çirkin oyunu desteklemektedirler. Yazıklar olsun!

Yazarın Diğer Yazıları