Gettolaşan milliyetçiler
Aylardan beri bunu düşünüyordum. Siyasi partilerin sıkı yandaşlarını bir yana bırakırsak, kendilerini ülkücü veya milliyetçi olarak nitelendirenler küçük küçük gettolarda, kendi gettolarında yaşıyorlar. Geçen gün Ali Uzunırmak’la sohbet ederken onun da aynı şekilde düşündüğünü gördüm. Yalnız o, “getto” yerine “iktidar adacıkları” diyor.
Bunu bir süredir fark ediyordum. Konferanslara, sohbetlere çağrıldığım gruplardan fark ediyordum. Her bir grup kendi adacığını oluşturmuş, bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bazılarının kendilerine benzer gruplardan da haberi yok. Varsa bile kendi adacıklarında yaşamayı tercih ediyorlar.
Bunun sebeplerinden biri, siyasi kimlik de taşıyan büyük / büyücek yapılara karşı duyulan güvensizlik. Belki de hayal kırıklıkları.
Bir başka sebep, nüansları (küçük farklılıkları) öne çıkarmak. Gettolarına sığınanlar istiyorlar ki herkes kendileri gibi düşünsün, kendileri gibi yaşasın.
Azerbaycan Türkçesinde nüans yerine çalar sözü kullanılıyor. Çal- fiilinden. “Kırmızıya çalıyor, sarıya çalıyor” derken kullandığımız çal- fiilinden. Günün birinde Türkiye Türkleri de bu kelimeyi benimser diye umuyorum.
Benim adacıklarım da galiba Türkoloji adacıkları. Gettoların oluşmasında bu da bir sebep olmalı. Yani belli meslek grupları kendi gettolarını oluşturuyorlar.
Bir sebep de eskiden beri devam edip gelen arkadaşlıklar olabilir. Eski arkadaşlar kendi adacıklarını oluşturuyorlar.
Kendilerini Türk milliyetçisi / ülkücü olarak niteleyenler acaba kendi adacıklarından çıkıp birlikte hareket edebilirler mi? Yoksa birlikte hareket edelim derken az daha büyükçe ayrı bir adacık mı oluştururlar?
Birlikte hareket etmek iki şarta bağlı görünüyor: Ya karizmatik bir kişilik ortaya çıkıp bu adacıkları birleştirecek ya da vatanın tehlikede olduğu çok daha somut bir şekilde gözlere çarpacak, birlik olmaktan başka çare bulamayacaklar.
Yalnız, adacıklarında yaşayanların iki olguyu da fark etmeleri gerekir: 1) Vatanı, ülkeyi düşünenlerin kendilerinden ibaret olmadığı, 2) Ülkenin korunmasında ve kalkınmasında daha etkili rol alabilmek için çağdaş olmak gerektiği.
Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ömer Seyfettin vb. Meşrutiyet Türkçüleri, kendi dönemlerinin ilericileri idiler. Cumhuriyet Türkçüleri de aynı şekilde. 20. yüzyılın en büyük Türkçüsü olan Atatürk, çağdaşlığın da öncüsüydü.
Öyle sanıyorum ki toplumun radikalleşmemiş büyük kesimi, hem milliyetçi, hem çağdaş, kısaca Atatürkçü kadrolar bekliyor.