Gidiyoruz bir felakete…

Bir insan, insani, dini, siyasi ve akademik tüm birikimlerini nasıl bir yana kor ve aklını tek adamın emrine verir. Gassalın (ölü yıkayıcının) elinde meyyit (ölü) gibi olur.

"Emaneti ehline verin" diyen bir dine inanacaksın, sultanlara bile "Ey oğul! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana… Suçlamak bize, katlanmak sana… Bölmek bize, bütünlemek sana… Şunu da unutma; İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!" diyerek açıkça uyaran bir anlayışı savunacaksın ve padişahların alimlere kendisini uyarması için siyasetname kitapları yazdırdığı bir devlet geleneğinden geleceksin ancak "her şey buraya kadardı, şimdi aradığım otoriteyi buldum, ne derse iman ettim" diyeceksin!

Oysa Müslüman adam "uydum imama" derken bile yönü kıbleye dönüktür. Allah'tan başkasına kulluk yapmaz, toplum olma bilinciyle sadece ibadet noktasında itaat eder. Memleketin yarısını öteki yarısına düşman eden, her konuşmada ağzından nefret saçan, karşısında fazla eğilmiyor diye yardımcısını görevden alan lidere sorgusuz uyulmaz! 

Dünyanın her yanında gücü elinde tutan kişilerin çevresini sözde alim dalkavuklar, kurnaz soytarılar ve etek öpen cahiller kuşatır. Şeyh uçmaz mürit uçurur. Profesör ünvanlı bilim adamları, şöhretli alimler, adalet kurumunu temsil edenler karşısında el pençe divan durur, cübbe ve ceketlerinin önünü ilikler, hatta "çok güzel düşünmüşsünüz, tüm fikirleriniz isabetli, siz milletin yüzyıllardır beklediği seçilmiş kurtarıcısınız!" şeklinde överse, inanın kim olsa yoldan çıkar!

Önce kullar lideri uçurur, sonra lider kendini uyaranların kellelerini uçurur. "Uçmaya eğimli değilseniz kimse sizi uçuramaz" demeyin, direnmek çok zordur. Farkında bile olmadan ayaklarınız yerden kesilir. Lider ilk kez havalanmaya başladığında beraber yürüdüğü yol arkadaşları tutmazsa iş işten geçer. Sonunda ya ezilirler ya da eğilirler. Toplumun bir zamanlar adam sandığı kişiler şimdi onursuz, kişiliksiz kıyamda duruyor. Bırakın özgül ağırlığı artık hafif meşrep bilinir hale geldiler. Bir köşke fit olup seslerini kestiler, linç edilmekten korkup tüm derinliklerini yitirdiler. Rükûya eğilmelerine az kaldı!

Toplumu hiç küçümsemeyin, zavallı millet ne yapsın! Güvendiği tüm dağların üstünden yol geçti. Dayanabilecekleri ne yargı, ne devlet, ne de muhalefet kaldı. Adalet tarlasında hukuk biçildi, otoritenin peşinde güle oynaya hasat mevsimi başladı. Milliyetçiliği ayaklar altına alana karşı cevap vermesi beklenenler, "gel, birlikte yürüyelim" daveti çıkarıyor. Toplumun tüm umut bağladığı kişi ve kurumlar, ilk çağrıda saraya koşuyor, saltanat fotoğrafına girmek için fırsat kolluyor.

Geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Kanla çizilen kırmızı çizgiler parayla silindi. Terörist kim, vatansever kim, birbirine karıştı. Dün "çözümün (sürecin) parçası değilseniz, sorunun parçasısın!" diyorlardı bugün "çözüm yanlıştı ama sorun yine sizsiniz" deyip aradan sıyrılıyor.

Ben de eğitim, savunma, ekonomi, dış politika konularında yazmayı çok istiyorum. Ancak bunların anlamı kalmadı. Lider tarafından linç edilme endişesi ve ulufe kapma hevesiyle sersemleştirilmiş yönetim kadroları, korkutularak sindirilmiş yahut koltuk karşılığı teslim alınmış muhalefet ve çaresiz bırakılarak yıldırılmış bir topluma ne anlatabilirsiniz!

Gerçekten üzgünüm, ani bir şokla ayılmazsak milletçe bir belaya toslayacağımız kesin. Yüz yıl önce Enver Paşa'nın emrinde dönüşü olmayan bir maceraya atılan devletimiz bugün daha beter bir felakete doludizgin koşuyor. Üstelik bu kez süper güçlerden hiçbirini yanına almadan doğrudan fillerin arasına dalıyor.

Geçen yüzyılın başında yüzde 50 şansımız vardı ve Anadolu'yu bölecek bir fitne kaynamıyordu. Oysa bugün yanımızda bırakın Amerika, İngiltere, Almanya ve Rusya'yı en küçük bir İslam ülkesi veya Türk devleti dahi yok. Yardım bekledikleri bir tek İsrail var, o iş de tam bir trajedi! Sürü başları uçuruma doğru hızla koşuyor, karar sizin!

 

Yazarın Diğer Yazıları